İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, Adana’da düzenlenen İş’le Buluşmalar Toplantısı’nda ekonomiye ilişkin değerlendirmeler yaptı.  

Reel sektörün de elini taşın altına koyması gerektiğini vurgulayan Bali, “Bu dönem fırsatçılık yapma dönemi değildir” dedi.

 

Türkiye İş Bankası tarafından 2008 yılından bu yana Dünya Gazetesi işbirliği ile düzenlenen, değişen ekonomi ve piyasa koşullarında bölgesel ve uluslararası fırsatların, Türkiye ekonomisinin bugünü ve geleceğine ilişkin fikirlerin gündeme geldiği “İş’le Buluşmalar”ın “Dijital Ekosistem ve Sürdürülebilir Rekabet” başlıklı 42’nci toplantısı Adana’da gerçekleştirildi.

Adnan Bali, toplantıda yaptığı konuşmada, verimli topraklarıyla ülkemizde tarımsal üretimin en önemli akslarından biri olan, sanayi üretimi ve ticaret hacmi ile de ülke ekonomisine ciddi katkısı bulunan Adana’nın hem ekonomik potansiyeli hem de tarihsel ve kültürel zenginliğiyle Çukurova’nın incisi olduğunu vurguladı. Adana’nın, İş Bankası için de özel bir yere sahip olduğunu ifade eden Bali, “Buradaki ilk şubemiz 91 yıl önce 1927’de Bankamızın 5. şubesi olarak faaliyete geçmiş. Bugün, Adana’da halihazırda 33 şube, 500’ün üzerinde çalışanımız ile faaliyet gösteriyoruz. İlde en fazla şubesi olan özel banka konumundayız” dedi.

Konuşmasında, ülke ve dünya ekonomisindeki gelişmelere değinen Bali, bugün özellikle finansal piyasalar açısından çok çalkantılı günler yaşandığını, doların 4 liranın, euro’nun 5 liranın üzerinde seyrettiğini ifade ederek, “Hayal bile edilemeyecek seviyeler. Çok da hızlı hareketlerle gidiyor geliyor. Hangi bünyelerde hangi hasarlar yarattığını da tam bilemiyoruz” diye konuştu.

 

Bu kadar zorluğa rağmen Türkiye önemli bir performans gösterdi

Dünyada “süper güç” diye tanımlanan tarafların oluşturdukları gündemlere bakıldığında son derece sıradışı bir dönemden geçildiğinin altını çizen Bali, şöyle devam etti: “Global ekonomiyle ilgili belirsizlikler bir süredir devam ediyor. Fed faiz artırır mı, hızlı mı artırır yavaş mı artırır, bu konu gelişmekte olan ülkelerden hızlı sermaye çıkışlarına neden olur mu, borçların çevrilebilirliği gibi konular konuşuluyor. Jeopolitik anlamda son derece hassas bir dönemden geçiyoruz. Fakat her şeye rağmen işlerimizi güçlerimizi, bütün bu koşullara dayanacak şekilde götürmeye devam ediyoruz. Ekonomik ve siyasi anlamda bu kadar zorluğa rağmen Türkiye, geçen yıl %7,4 gibi hiç beklenmeyen derecede önemli bir büyüme performansı gösterdi. Bu büyüme performansı ile 2017 yılında G20 ülkeleri arasında ilk sırada, OECD ve AB ülkeleri arasında da ikinci sırada yer aldı.”

“Hiçbir sorunumuzun olmadığını, her şeyin güllük gülistanlık olduğunu ifade ediyor değilim” diyen Bali, “Tabii ki zorluklarımız, sorunlarımız var. Bunları çözmek için çalışacağız. Lider kuruluşların sorumlulukları da böyle dönemlerde belli olur. İyi konjonktürler ayırt edici değildir. Esas olan zaten zorluğun yönetilmesidir. O bakımdan hepimize sorumluluklar düşüyor” dedi.

Adnan Bali, önümüzdeki süreçte yüksek büyümenin sürdürülebilirliğinin önemli olduğuna dikkat çekerek, “Bundan sonra nasıl yürüyecek, alt bileşenleri nedir, bu alt bileşenlerde nereden kaynaklı bir büyüme olacak, bu nasıl evrilmeli ki nasıl sürdürülebilir hale gelsin… Bunlar önümüzdeki dönemde yakından izlememiz gereken konular” yorumunu yaptı.

 

Büyümede dönüşümün sinyalleri var

KGF uygulaması ve kamunun aldığı tedbirlerin büyümenin arkasındaki temel etmenler olduğunu vurgulayan Bali, yaptıkları hesaplamalara göre 7,4’lük büyümenin 2,5 puanlık kısmının KGF kredilerinden kaynaklandığını söyledi. Bali, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Fakat şimdi bakmamız gereken şu; iyi zamanda, doğru zamanda, doğru kurgularla KGF hayata geçirildi. Çok iyi bir enstrümandı. Şimdi bankalar olarak yenisini de kullandırıyoruz. Ancak kamunun öncülüğünden sonra asıl önemli olan, büyümenin asıl aktörlerince, özel sektörce devralınması gerekir. Daima kamunun itici güç olması sağlıklı değil. Bundan sonra sadece tüketim harcamaları yoluyla değil, üretimle, makine teçhizat yatırımlarıyla, imalat sanayi yatırımlarıyla ve ihracatın artan katkısıyla yeni bir faza, başka bir büyüme kompozisyonuna geçmemiz gerekiyor. Ancak bu şekilde büyümenin kendi dinamikleri üzerinde yürümeye başladığını söyleyebiliriz. Aslında bunun sinyallerini de almaya başladık. Nedir? Makine teçhizat yatırımları dört çeyrek üst üste geriledikten sonra üçüncü çeyrekte %15,7; son çeyrekte de %8,3 arttı. Öncü göstergeler, Türkiye’nin bu yılın ilk çeyreğinde de güçlü performans sergilediğine işaret ediyor. Nitekim ocak ayında sanayi üretimi yıllık bazda %12 artarken, yılın ilk çeyreğine ilişkin açıklanan PMI verileri imalat sektörünün büyümeyi sürdürdüğünü gösteriyor. Şubat ayı merkezi yönetim bütçesinin geçtiğimiz yıla kıyasla iyileşmesi de mali disiplin açısından olumlu bir tablo ortaya koyuyor. Önümüzdeki dönemde ihracatın büyümeye katkısının artmasını bekliyoruz. Mevcut durumda ihracatımızın neredeyse yarısı Avrupa Birliği ülkelerine yönelik… Uzun süredir bu ekonomilerin arzulanan derecede ivmelenememesi nedeniyle ihracatını artıramıyorduk. Ancak son veriler, Avrupa’da büyümenin canlandığını gösteriyor. En büyük ticaret ortağımızdaki ekonomik aktivite artışı, ihracatçılarımıza destek verecektir. Ayrıca, yakın geçmişte yaşadığımız terör olaylarının da etkisiyle zayıf bir görünüm sergileyen turizm sektöründe öncü veriler bu yıl bir toparlanma olacağını gösteriyor. Özellikle önceki yıllara göre rezervasyonların arttığı yönündeki haberler dikkate alındığında, turizm gelirlerinin cari açığı sınırlandırıcı etkisi yaz sezonunun başlamasıyla birlikte görülebilecek. Kısacası şu anda bu dönüşümün sinyalleri var, ancak teyit ederek gitmek gerekir. Bu nedenle önümüzdeki özellikle birkaç çeyreklik dönem, büyümenin kaynaklandığı alt kalemlerin analizi açısından önemli olacak, bunu izleyeceğiz. Diğer taraftan, jeopolitik gelişmelere ve gelişmekte olan ülkelere yönelik yatırımcı ilgisindeki dalgalanmalara bağlı olarak son dönemde döviz kurlarındaki aşırı yükselişler, enflasyon görünümü üzerinde risk oluşturabilir. Bunları yönetmemiz gerekecek. Ayrıca, 2017’de kaydettiği yükseliş eğilimini bu yılın ilk ayında sürdüren cari açık, önümüzdeki dönemde izleyeceği rota açısından dikkat etmemiz gereken en önemli göstergelerden biri.”

 

Hazırlanan teşvik uygulamasının, uzun dönemden sonra Türkiye’de vaka bazlı olarak katma değer yaratmaya, cari açığı kapatmaya yönelik olduğunu belirten Bali, genelci bir kıstasla yapılmış ya da geride kalana teşvik verme felsefesine dayanmayan bir program olduğunu, sonuçlarının da olumlu olmasını beklediklerini söyledi.

 

Yapılandırmalar olağan durumlardır

Bali, şöyle konuştu: “Ekonomide yaşanan sıkıntıların neden olduğu bazı kırılganlıklar olsa da güçlü bankacılık sistemi sayesinde ortaya çıkan problemli vakaları yönetme kabiliyetine sahibiz. Bankacılık sistemi olarak öngörülemeyen vakaları şu ana kadar başarıyla yönettik, bundan sonra da yönetmeye devam edeceğiz. Burada basına da yansıyan bazı kredi yapılandırma haberleriyle ilgili şunları söylemek istiyorum; bu, gereğinin üzerinde olumsuz manada bir ilişkilendirmeye konu edilmemeli. Bunlar bankacılıkta, finansta karşılaşılmayan hadiseler değil, olağan durumlardır. Nakit akışlarıyla kredi arasındaki ilişkinin öngörülen veya öngörülemeyen nedenlerle bozulduğu, farklılaştığı durumlarda ona göre ayarlar verilir, ona göre yapılandırmalar yapılır. Bunlar çok daha farklı noktalara çekilecek düzeyde gereğinin üzerinde anlamlandırılmamalı. Biz bankacılar olarak, geçmiş dönemden çıkardığımız tecrübe ve ders ile mümkün olduğu kadar yapıcı yaklaşımlarla çözümcü olmak durumundayız. Bunu da sürdüreceğiz.

 

Reel sektör de elini taşın altına koymalıdır

Fakat diğer taraftan reel sektörde de belli başlı sermaye gruplarımız, en az bankalar kadar ellerini taşın altına koymalıdır. Bu dönem fırsatçılık yapma dönemi değildir. İhtiyacı olanla olmayanı vakalar bazında ayırt ederek, kaynak tahsisini bozacak şekilde taleplerde, girişimlerde bulunmamalıyız. Aldığımız inisiyatifler bir kredi kampanyası, bir kredi yapılandırma kampanyası değil. Her vakanın kendi özelliğine göre çözümcü bir yaklaşımla karşılıklı iş yapma anlayışı… Geçtiğimiz dönemde olumlu konjonktür ve imkanlar sayesinde, açık ifade edeyim bankacılık sektörünün de sağladığı imkanlar sayesinde, hızlı bir büyüme ve servet düzeylerine ulaşmış olan irili ufaklı firmalarımız, belli başlı sermaye gruplarımız bu manada sorumlu davranmak durumundadır. İş hayatında itibardan önce gelecek hiçbir şey yoktur. Kazançlar kayıplar gelip geçicidir, itibar en önemli kalıcı müessesedir. Önemli olan kredi değildir, kredibilitedir, itibarın kendisidir. Kredi ilişkisi, aile ilişkisi gibidir. Uzun dönemlidir. İlk sıkıntıda bırakılıp yol ayrılacak bir müessese değildir. Yeter ki güven ve sadakat bozulmasın. Kredinin kökeni İngilizce credit kelimesinden geliyor, İngilizce’ye Latince’den geliyor, credo… Anlamı da ‘inanıyorum’ demek… Biz inandığımız için kredi veriyoruz. O inancın sarsılmaması lazım.

Bu çerçevede İş Bankası olarak, en büyük özel kreditör banka olarak işimizi en iyi şekilde yapma gayretini daima sürdüreceğiz. Ama gösterdiğimiz yapıcı tavrın ve bu ülkenin geleceğine olan inancın bütün muhataplarımızca da gösterilmesi gerektiğini düşünüyoruz.”

Toplantıda; İş Bankası Genel Müdürü Bali’nin ardından GE Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Canan Özsoy dijitalleşme ile ilgili değerlendirmelerini paylaştı. İş’le Buluşmalar kapsamında Dünya Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hakan Güldağ’ın moderatörlüğünde ayrıca; İş Bankası Genel Müdür Yardımcısı Hakan Aran, Microsoft Türkiye Genel Müdürü Murat Kansu ve Dünya Gazetesi Yazarı Dr. Rüştü Bozkurt’un katıldığı bir de panel düzenlendi.

 

Türkiye İş Bankası tarafından 2008 yılından bu yana düzenlenen, “İş’le Buluşmalar”ın 41’inci toplantısının Bursa’da gerçekleştirildiğini sizlere duyurmuştuk.

İş’le Buluşmalar”ın 41’inci Toplantısı Bursa’da Gerçekleştirildi.