pınar yücel sarı


Pınar Yücel Sarı

International Marketing
and Business Development


Dijital ayak izimiz günbegün artıyor. Peki günün birinde bu kişisel verilerimiz aleyhimizde delil olarak kullanılabilir mi?

Teknolojinin ilerlemesi ile beraber yakın gelecekteki hayatımızın nasıl olacağına dair fikirler popular kültürde yerini aldı. Sevilen televizyon dizilerinden Westworld, Person of Interest ve Black Mirror gibi yapımlar robotlar, yapay zeka ve giyilebilir teknolojilerin olduğu hayatlara etik ve felsefe gözünden bakıyor. Filmler dışında bir tarih akademisyeninin yeni teknolojileri değerlendirerek geleceği analiz ettiği Homo Deus kitabı da benzer soruları irdeliyor. Yazar, yapay zekanın birçok farklı veriyi değerlendirerek analizleri (sigorta riski, kredi skoru, hisse senedi değerleme gibi) çok iyi yapabildiğini belirleyerek başlıyor. Ancak bir süre sonra karmaşıklığın çok artmış olmasından dolayı, risk derecemizin neden ölçülen seviyede olduğunu sorgulayamayacağımızı, etki alanımızı kaybedebileceğimizi ifade ediyor.

Homo Deus kitabının yazarı Yuval Harari’nin yapay zeka üzerine yaptığı bu analizde dijital kimlik konusunun kritik olduğunu düşünüyorum. Yapay zekanın verilere dayanarak karar verdiğini düşünürsek, işlenecek verileri üretenlerin, yani insanların bıraktığı dijital ayak izinin önemi daha da iyi anlaşılır. Burada kritik nokta kullanıcıların gerçek kimlikleriyle dijital kimliklerinin birleştirilmesidir.

Konsoloslukların gözü sosyal medya hesaplarınızda

Fastacash sosyal medya entegrasyonu ürününü tanıttığımızda en çok ilgi gören özelliklerinden biri müşterilerin banka hesaplarıyla sosyal medya hesaplarını eşleştirebilme özelliği olmuştu. Gerçek ve dijital kimliklerin eşleştirilmesinin başka bir örneği de Amerikan Vize Başvuru sürecinde sosyal medya hesaplarınızın soruluyor olmasıdır. Vize değerlendirmesi yapılırken sosyal medyada paylaştığınız onlarca, belki yüzlerce, hatta binlerce veri tek bir algoritmayla sizin vizeye uygunluk değerlendirmeniz için kullanılabilir. Biraz korkutucu değil mi? Vize başvurusu yapıyorsunuz ve belki paylaştığınız bir haberden dolayı riskli kategoride değerlendirilerek reddediliyorsunuz.

Bıraktığımız dijital ayak izinin kime ait olduğu, kullanılabilirliği herkes için önemli bir soru olmalıdır. Amerika’da ceza davalarını takip eden detektiflerin Amazon’un yapay zeka ürünü Alexa’nın verilerini değerlendirmek istemesi ve bu konudaki verilerin gizliliği tartışmaları henüz bir başlangıç gibi görünüyor. Diğer yandan Amerikan kongresinin, mahkemelerin arama yetkilerini düzenleyen maddesindeki değişikliği (Rule 41) onaylaması, mahkemelerin veri isteme yetkilerinin Amerikalı şirketlerin yurt dışındaki sunucularını kapsayacak şekilde genişletilmesine imkan tanıyor.

Ürettiğimiz verilerin kullanımıyla ilgili başka bir örnekse şubat ayında yaşanan Compton davası. Ross Compton, sigorta şirketini dolandırmaktan hakim karşısına çıktı. Sigorta şirketinin en büyük delili Compton’ın kalp pilinin delillerin yok edildiği zamandaki yüksek hareketleriydi. Kalp pili, lensimiz, saatimiz, telefonumuz bir gün aleyhimize delil olarak kullanılır mı bilmiyorum ancak tüm bu gelişmeler hepimizi dijital verilerimizin kullanımı konusunda biraz daha düşünmeye itiyor.

Yenilikçiliğe hayır diyeceğim aklıma gelmezdi

Dijital kimliğin paylaşımı ve dijital hareketlerin işlenmesi konusuna yaklaşımım şüpheci. Tıpkı uzun zamandır gitmediğim spor salonunun yenilikçi servisine yaklaşımım gibi… Spor salonunda telefonuma indirmelerini istedikleri yeni uygulama salondaki hareketlerimi takip ederek aletlerin ölçtüğü nabız, kalori ve performans bilgilerini depoluyor. Tartının ölçtüğü kilo ve yağ oranı verileriyle işleyip salona her girişimde yeni bir çalışma planı çiziyordu. Bir gün yenilikçiliğe hayır diyeceğimi düşünmezdim, ama cevabım bu sefer “Hayır, teşekkürler!” oldu.

Peki ya siz? Makinelerin ve sahiplerinin, sizi sizden daha iyi tanımasına hazır mısınız?

Modern Dünyanın Fintech İkilemi