Bankacılık sektörünün önde gelen isimlerinden Mehmet Sezgin ile bir araya gelerek yeni kitabı ve kariyer yolculuğu hakkında konuştuk.

Mehmet Sezgin, Türkiye’de olduğu kadar küresel bankacılık ve finans ekosisteminde de oldukça iyi tanınan isim. Farklı platformlarda ortaya çıkardığı finans çözümleriyle adını duyurduğu gibi, Türkiye’nin ilk ve tek çip tabanlı kartı sistemi Bonus Kart’ı da ortaya çıkardı. myGini isimli yenilikçi ödeme servisi ile adından söz ettiren Sezgin, şimdi de “Hikayesi En Bol” isimli kitabıyla karşımıza çıktı.

Garanti Bankası çatısı altında bağımsız yönetime sahip Garanti Ödeme Sistemleri’nin kurucusu ve CEO’su olarak, 2000 yılında Türkiye’nin ilk ve tek çip tabanlı kartı sistemi Bonus Kart’ı ortaya çıkardınız ve Bonus’un heyecan verici hikâyesini “Hikayesi En Bol” kitabınızda kaleme aldınız. Kitabınızın ortaya çıkış hikâyesini ve nasıl şekillendiğini sizden dinleyebilir miyiz?

Aslında önce pek bir kitap fikrim yoktu. Okumayı çok seven bir insanım. Hem iş kitapları hem de roman okumak herhâlde yıllardır iş yaşamı dışında en düzenli yaptığım şey. BBVA’ya geçip Güney Amerika uçuşlarına başlayınca 10 saatten uzun suren uçuşlarda o kadar farklı ülkede iş yaşamında gördüğüm ortak konu ve sorunlarla ilgili bir şeyler karalamaya başladım, sonra neden bir iş yaşamı ile ilgili blog yazmayayım deyip bir web sitesi açtım. Man101, yani Management 101, daha açık bir ifadeyle “İşletmeciliğe Giriş Dersi” başlığı altında bir site bu. Orada birkaç yıl yazdıktan sonra ve sürekli dünyanın birçok yerinde Bonus’u anlattıkça bunları kitap hâlinde bir araya getireyim dedim. Bir de şunu anladım: Başarılı CEO’lar ve yöneticiler var tabii, ama aynı zamanda marka yaratabilen CEO ve şirketler çok daha az. Bonus’un bu nedenle de hikâyesinin yazılması gerektiğini düşündüm.

Kitabınızın gelirini Çağdaş̧ Yaşamı Destekleme Derneği’ne bağışladınız. Kitabınızı yazarken kimleri hedeflediniz, yazdıklarınız kimlere hitap ediyor?

Her gün yaşayarak ne yazık ki görüyoruz; toplumların eğitim düzeyi artmadıkça ve kadınların iş yaşamına tam girişi sağlanamadıkça dünyadaki sorunlar bitmeyecek. Kız çocuklarının okuması, bilinçli anne ve iş kadınları olmaları çok önemli. Yıllardır CYDD ve ODTÜ öğrenci burslarına eşimle birlikte destek oluyoruz. Bunun daha da büyümesi lazım. İnşallah kitap satar da bu destek biraz artar.

Hedef kitleye gelince, Ben ODTÜ işletme bölümü mezunuyum. Bilerek yaptığım bir tercihle girdim ve çok şey öğrendim ODTÜ’de. İş yaşamına gelen insanların ise birçoğu mühendislik, ekonomi, uluslararası ilişkiler gibi daha farklı alanlardan mezunlar ve belli alanlarda eksikleri var. Psikoloji, organizasyon, yöneticilik, pazarlama, yaratıcılık gibi alanlarda eksikler. Bunlar aslında işletme bölümlerinde öğretiliyor ama onlar o dersleri almamışlar. Yıllar geçip yönetici olduklarında o eksikler daha da göze batıyor. Kendilerine güvenleri artıyor ve daha rahat karar alıyorlar ama o eksiklikler ile yanlış kararlar alıyorlar. Karar yetki ve alanları arttıkça yapılan hatalar da büyüyor. Bu durum binlerce çalışanı olumsuz etkiliyor, müşterileri mutsuz ediyor.

Kitabın birinci amacı yöneticilik eğitimi almamış ama yönetici olmuş veya olacak insanlara, “Bu bir bilimdir, okuyun, öğrenin daha az hata” yapın demek. İkinci amacı da “Kitap ile yasam aynı mı?” diyen ve okulda öğrenilen şeyleri uygulamayanlara bunun doğru olmadığını anlatmak. Kitapta okul ile gerçek yasam arasında paralellikler kurmaya çalıştım ki okulda öğrenilenler uygulansın.

Ödeme sistemleri sizin deneyimlerinizle şekillendi. Böyle dinamik bir yapının içerisinde yer almak çalışmalarınızı ve hayata bakış̧ acınızı nasıl etkiledi? Sizi örnek alanlara neler önerirsiniz?

Çok teşekküller ama bu sektörde çalışmış ve şekil vermiş çok değerli insanlar var. Benim şansım planladıklarımı yapabilecek bir ortamın Garanti Bankası’nda bana verilmesi. Büyük başarılara imza atmak ve fark yaratabilmek bir kişinin tek başına yapabileceği bir şey değil. Benim inandığım zaten evrendeki her şeyin sürekli değiştiği ve değişimin kaçınılmaz olduğu. E madem değişeceğiz, bari inisiyatifi biz alalım.

Önerilere gelince, evrendeki her an ve her yer ayrı sonuçlar doğuruyor. O yüzden beni örnek alarak gençlerin daha iyi olacaklarını sanmam. İş yaşamında en önemli şey -ki kitapta en sonda onu soruyor ve anlatıyorum- günümüzün 10 saatini geçirdiğimiz ve stres altında olduğumuz is yaşamının daha zevkli hâle gelmesi gerektiği. Sabah kalkınca istekle gideceğimiz ve çalışma arkadaşlarımızla birlikte gülebileceğimiz bir ortam olması. Tabii ki her an harika geçemez ama her an da “Allah Kahretsin! Neden buradayım!” diyerek de geçmez. Yöneticilerin birinci görevi çalışanların tatmin ve mutlu olacakları ortamları yaratmak. Proje açmak, amaçları belirlemek, insanları o amaç etrafında kenetleyebilmek ve bir takım olarak sonuç almak işte bu yüzden önemli.

İş yaşamına yeni başlayan kişilere birinci önerim, karşılarındakinin, yetenek ve kişiliklerini yansıtabilecekleri bir iş olup olmadığına baksınlar. Onu bulana kadar birkaç kere iş değiştirmekte sorun yok. İkincisi de “Hikayesi En Bol” gibi kitapları okuyup çalıştıkları ortamı daha verimli ve zevkli nasıl yapabilirler diye, aktif olarak düşünüp öneriler getirsinler, uygulasınlar. Her şeyi başkalarından beklememek lazım.

San Francisco’da kurduğunuz son girişiminiz myGini bir fintek girişimi. Kendi inisiyatifinizde gelişen bu öncü girişiminizin, mevcut kartlar üzerinden taksit, puan, indirim gibi pek çok avantajlar ve hizmetler sunan bir bulut yazılımı olduğunu biliyoruz. Hep girişimci ruhlu biriydiniz ama bu kararı nasıl verdiniz? myGini’nin kuruluş̧ hikâyesini ve çözümlerini sizden dinleyebilir miyiz?

ABD’de çalışmamış ve çevresi olmayan bir yöneticinin konusu ne olursa olsun böyle bir yeni ise soyunması tabii çok zor. Ama ödeme sistemlerindeki ana yapı ve oyuncular aynı. BBVA’de geçirdiğim yıllar bana çok şey öğretti ve cesaret verdi. Profesyonel olarak çok şanslıydım. Karsıma iyi insanlar ve fırsatlar çıktı ve onlarla çok zevkle çalıştım. Böyle söyleyince tabii yanlış anlaşılmasın, uykusuzlar, stresler, vertigo’lar, migrenler, mide krampları bunların hepsini de yaşadım ama aldığım sonuçlar o çektiklerime değdi. 50 yaşımı geçmiştim ve BBVA’da mutluydum. Ya BBVA’de devam edecektim dört beş yıl daha, ya biraz daha pasif olup yönetim kurulu üyelikleri alıp yarı zamanlı danışmanlık yapacaktım ya da yeni bir şeye başlayacaktım.

BBVA’de 4-5 yıl daha devam etsem, yeni bir şeye başlamak için enerjimin kalmayacağını düşündüm. Hiç kendi işimi kurmamıştım. Bunu denemeden iş yaşamını bırakmak istemedim. İleride pişman olurum duygusu, ya başarısız olursam korkusunun üstüne çıktı ve myGini’yi ortaya çıkardım. Serüven yeni başladı, daha başındayız. Bonus’u dünyanın diğer yerlerindeki bankalara anlatırken ve BBVA’de 12 – 13 ülkede bu yaklaşımı paylaşırken şu iki konu hep öne çıktı: Birincisi bu tür bir işi yapacak sistem altyapıları yok ve nasıl yapacaklarını bilmiyorlar. İkincisi hem organizasyon şemaları çok bölünmüş, hem de yeteri kadar pazarlama yaklaşımları yok. myGini ile birinci konuyu yani sistem sorununu çözüyoruz. Ben ve arkadaşlarım da proje yöneticisi gibi bankalara destek olup ikinci konuyu çözmeye çalışıyoruz. Sonuçta bugün Türkiye’de olağan kabul edilen kart ve ödeme dünyasındaki bir çok sistem dünyada ve hele ABD’de çok az var ve o tüketiciler de bunları hak ediyorlar.

Kullanıcı deneyimi her gecen gün daha fazla önemsenen bir değer. ‘Mobile First’ten sonra – ‘Human First’e geçiş̧ yaptık. Sadakati sağlamak ve sadakat yorgunluğu ile mücadele etmek ise iyice zorlaştı. Perakendeciler, müşteri sadakatini ve güvenini kazanmak için neler yapmalı?

Aynen, yaşam ne kadar dijital olursa şirketlerin de o kadar kişisel ve insancıl olması lazım. Bizim sadakat konusunda dört ilkemiz var. Kişiye özel olması, sürekli ve düzenli bir sistem içinde olup kişiyi şaşırtmaması, kullanıcıya takla attırmaması yani kolay olması ve bilinir, görünür olması. Bunların bir araya geldiği yer mobil uygulamalar.

Perakendecilere birinci önerim indirim, yani müşterinin cebinde kalan ve müşterinin başka bir yerde harcayabileceği para. Ama indirim en önemli silah olmayacak. İkincisi herkese aynı şeyi sunmamaları. Müşterilerini tanımaları. Üçüncüsü de müşteriye en kolay altyapı ile çözüm sunmaları. Zaten son kullanıcıya ne kadar kolay yapacaksanız sadakat sunumlarını, arkadaki altyapının da o kadar iyi olması lazım. Web ve mobil satış kanallarının mutlaka olması ve bunların ödeme kabullerinin çok kolay olması. Augmented Realty ile artık herhangi bir ürünü canlandırabilmek çok kolay. Yani bankalarda olduğu gibi perakendecilerde teknoloji ve pazarlamaya yatırım yapmalılar veya myGini gibi akıllı çözüm ortakları bulmalılar.

ABD’de bir startup kurmanın ve devam ettirmenin zorlukları neler? Buradaki ekosistemle karşılaştırdığınızda olumlu ve olumsuz taraflarını değerlendirebilir misiniz? Ülkemiz dezavantajlı taraflarından nasıl sıyrılır?

ABD’de ben en zor yeri seçtim ama en donanımlı yer de burası; San Francisco. Seçilen yerdeki maliyetler önemli tabii. Örneğin Texas Austin’de hem insan hem de ofis kiraları çok daha ucuz. San Francisco’nun en büyük avantajı startup mantığının buradan çıkmış olması ve insanların bu konuya sıcak bakmaları. Buna uygun ekosistemler burada oluşuyor. Firmalar arası iş birlikleri daha rahat yapılıyor. ABD’de bize göre avukatlık ücretleri çok yüksek, ki iş kurarken ihtiyacınız var. Kira sözleşmesi bile 42 sayfa! Tabii unutmayın burası kapitalizmin çıktığı yer, iş kuran insanlara saygı duyuluyor. Ülkemizin ve aslında Çin hariç her ülkenin ABD’ye göre dezavantajı ekonomin büyüklüğü. Bu ülke 20 trilyon dolarlık bir ekonomi. Türkiye’de çok iyi yazılımcılar var ama sadece bizim ülkemize hizmet vermek üzere düşünülmemesi lazım. Rahatı bırakıp birkaç dil ve birkaç ülkeyi baştan işin için alacak modellere bakmak gerekiyor. Ama onun dışında da kültür olarak “bir masan ve maaşın olsun” mantığından uzaklaşmamız gerekiyor. Okullara girişimcilik derslerinin konulması, hitabet ve satış üzerine eğitimlerin verilmesi gerekiyor. Ve bu girişimci ve girişimcilerin egolarını bir kenara bırakıp iş birlikleri yapmalarını sağlamalıyız.

Türkiye’de fintek startup’ları hızlı gelişiyor ancak çoğu bankalardan yatırım almayı başaramıyor. Bu konuda her iki taraf için eksik ve geliştirilmesi gereken taraflar neler?

Bankalardan çok basta melek yatırımcı ve sonrasında özel sermaye şirketleri lazım. Mesela ben 1999’da Garantiye ilk girdiğimde Biletix gelmişti bize ve simdi Garanti Genel Müdürü Fuat Erbil ile baktık, çok beğendik ama nasıl yardımcı olacağımızı bilemedik ne yazık ki. Bankalar bilanço ve kâr zarara baktığı için bu yatırımlarda zorlanıyorlar. Bu konu ancak bizim ülkemizde de sadece gençler değil başarılı iş insanlarının da girişimci olmaları ile çözülebilir. Devletin ve devlet kurumlarının girişimciliği ve fintek şirketlerini özendirici kurallar ortaya koyması bu kişileri heveslendirebilir.

Bankacılık uygulamalarının piyasada kalıcı ve başarılı olması için ne gibi özellikler taşıması, nasıl bir kitleye hitap etmesi gerekiyor?

Dinamizm, dinamizm, dinamizm. Her şey bu kadar hızla değişirken sürekli daha kolay, daha hızlı, daha kişisel yapmak lazım her şeyi. Artık o iki yılda bir “release” verme dönemleri geçti. Sürekli daha iyiye ulaşmak için çalışmak lazım. O yüzden de yazılımın çok esnek olması, kullanıcıların teknoloji ile iç içe olması ve takım olarak çalışılması lazım. Ve de tabii bireyler için artık her şey mobil. Ürün geliştirmeyi mobilden başlayarak yapmak lazım. Kalıcı diyorsan da sürekli marka yatırımı da yapmak lazım. Ürün ve markayı birleştirmek lazım. Bonus bu yüzden başarılı olmaya devam ediyor.

Blockchain’e bakış̧ açınızı da öğrenmek isteriz. Blockchain fintek dünyasına nasıl bir katkı sağlayacak ve neleri değiştirecek?

Eskiden de olan, ama bu kadar verimli olmayan “dağıtık” bir teknoloji bu aslında. Getirdiği daha büyük yenilik çok güvenli olması. Bir devrim mi, hayır. Çok güzel bir teknoloji mi, evet. Ama sonuçta bir araç. “Elimizde blockchain var, ne yapalım?” demek, elinize bir anahtar alıp “Bu hangi kilidi açar?” demek gibi olur. Sizin şu anda mevcut teknoloji ile çözemediğiniz bir sorununuzu çözecekse iyi bir şey. Yoksa her şey blockchain olacak diye bir şey yok. Ama bir çok devlet kaydının, kıymetli evrak ve malın kaydı için güzel bir altyapı. Bireysel bankacılıktan çok kurumsal bankacılıkta özellikle uluslararası ticarette işlemlerin hızlanması ve ucuzlamasına yardımcı olacak.

Bankacılığın ve ödeme sistemlerinin geleceği hakkında öngörülerinizi almak isteriz. Geleceğe nasıl hazırlansınlar, hangi önlemleri alsınlar?

1 – Plastik ve kâğıttan kurtulalım, mobili her şeye koyalım. Nasıl mobil bankacılık şubelere gitmeden birçok şeyi yapmamıza olanak sağlıyorsa, kart uygulamalarının da “kartsızlığı” hedeflemesi lazım. Bir kart müşterisinin tüm adım ve gereksinimlerini mobil uygulamalar üzerinden yapabiliriz. Kart başvurusundan başlayalım:

“Kart uygulamasını indir, TCKN ve istenilen diğer bilgileri gir. Banka değerlendirme yapsın. Selfie çek, uygulamaya gir, banka kimliğindeki resminle karşılaştırıp senin sen olduğunu anlasın. Kartı onaylıyorsa (en azından debit / banka kartı) banka anında yaratsın numarasını ve mobil uygulamada gör. Telefonun Android tabanlıysa -ki ülkemizde bu oran yüzde 80 seviyesinde, HCE- teknolojisi ile kartının gelmesini beklemeden anında ödemeye başla.”

Benzer şekilde çağrı merkezleri yarın kapansa, “Oraya gelen müşteri isteklerini bu uygulamaya nasıl koyarız?” diye düşünerek diğer fonksiyonları geliştirmeliler.

Kart kontrolleri (geçici kapama, internete kapama gibi), limit azaltma veya artırma isteği girme, son ödeme tarihi değiştirme, PIN değişikliği, ek kart başvurusu, ekstre yollama, harcamaları görme, bütçeleme yapmak için harcama dökümlerini anlaşılır şekilde grafiklerle sunma, harcama itirazlarını alma ve sonuçlandırma, puan veya mil görme, bunların hepsini mobil uygulama üzerinden yapabiliriz.

2 – Bankalar arası “digital wallet” iş birliği. Bankalar birbirlerinin kartlarını birbirlerinin uygulamalarına yüklemeye izin vermeli. Bunu BKM Express altyapısı üzerinden hızla yapabilirler. Bu sayede örneğin üç bankadan üç Bonus kartı olan bir kişi tek bir Bonus uygulamasında bu kartları birleştirebilir.

3 – Kişiler arası para gönderme. Bankalar mobil bankacılık ve kart uygulamalarının her ikisiyle de BKM Express altyapısı ile 24 saat hafta sonu dâhil küçük tutarlar için para gönderme altyapısını açmalı. Bu, özellikle gençler için harika olur.

Örneğin size bir uygulama fikri: Altı arkadaş yemeğe gitti. Hesap geldi. Bir kişi öder, kişi kart otorizasyonundan telefonuna gelen gerçek zamanlı uyarı mesajında, restoran olduğu için “Hesabı paylaşmak istiyor musunuz?” seklindeki akıllı sorusuna evet dedi. Mobil telefonunu hesabı paylaşacağı arkadaşlarının telefonuna değdirir (NFC, yoksa Bluetooth). BKM Express üzerinden çalışan para yollama her bankacılık uygulamasında bir SDK şeklinde olduğu için hesabı ödeyen kişinin telefonu diğer beş kişiye hesabı 6’ya bölerek, “Bana bu parayı yollayın” mesajı verir. Beş kişinin bankacılık uygulaması da hesabı ödeyen kişiye parayı yollar. Bunların hepsi 10-15 saniyede olabilir.

4 – API’ler. BDDK ve TCMB, Avrupa’dakine benzer bir PSD2 uygulamasını benimsemeli. Bankaların hem finteklere, hem de birbirlerine API’lerini açmaları sağlanmalı.

5 – Akıllı veri. Bankalar kampanyalar tarafında daha fazla veri analizi yapıp kişileştirmeye daha çok önem vermeli.

2019 yılı ajandanızda neler var? Müşterilerinizi ne tür yenilikler bekliyor?

Çok şey var. “Loyalty” platformunun önünde geliştirdiğimiz API tabanlı Gateway’a Mastercard, Visa ve şu andaki iki iş yeri kampanya sağlayıcısı şirketin dışında birçok bağlantı yapacağız ve burayı çok zenginleştireceğiz. Mastercard ve Visa ile bankalara gitmeye devam edeceğiz. Meksika’da Azteca Bank ile Loyalty şirketini ayağa kaldıracağız ve Avrupa’ya geleceğiz. Yani işler çok.