McKinsey, 2011 yılından bu yana küresel ekonominin nabzını tuttuğu Ekonomik Görünüm raporunun Eylül 2019 dönemi sonuçlarını açıkladı.

Rapor, dünya çapında farklı sektörlerden 1.350’yi aşkın uzmanın görüşleriyle hazırlandı.

Rapora göre, katılımcılar hem ülkelerinde hem de küresel çapta ekonomide düşüş yaşandığını belirtiyor ve bunun gelecek 6 ayda da devam edeceğini öngörüyor. Ekonomideki negatif yönlü hareketin temel nedenleri arasında ilk sırada ticari anlaşmazlıklar ve bu alandaki politikalarda gerçekleştirilen değişiklikler gösteriliyor.

 

Uzmanların üçte ikisi ekonomik gelişim hakkında endişeli

McKinsey Eylül 2019 Ekonomik Görünüm raporu verilerine göre, katılımcıların %74’ü, küresel ekonominin 6 ay öncesine göre çok daha kötü şartlarda olduğunu ifade ediyor, bu, şimdiye dek paylaşılan en yüksek oran.

Gelecek 6 ay için de beklentiler negatif yönlü; katılımcıların üçte ikisi bu dönemde küresel ekonomideki küçülmenin devam edeceğini tahmin ediyor. Gelecek öngörüleri kapsamında, gelişmiş ekonomileri temsil eden katılımcıların %70’i düşüş beklerken, bu oran, gelişmekte olan ekonomilerde %59.

Aynı zamanda, gelecek 10 yılı değerlendiren uzmanlar, kendilerine sunulan 4 farklı senaryo kapsamında, ilk iki sırada küresel ekonomide yavaşlama ve bölgesel kriz olasılıklarını seçti. Bu senaryolara yönelen katılımcıların oranı %70 olarak gerçekleşti. Bu oran Eylül 2018 anketinde %52, bir önceki anket dönemi olan Haziran 2019’da ise %60’tı.

Ülke bazında bakıldığında ise küresel ekonomiye göre daha pozitif bir tablo ortaya çıksa da geçmiş dönemlere göre düşüş bu alanda da mevcut. Katılımcıların %52’si son 6 ayda ülkelerinde ekonominin kötüleştiğini ifade ediyor; ekonominin mevcut seviyesinde kaldığını belirtenlerin oranı %30, iyileştiğini söyleyenlerin oranı ise %18. Gelecek dönem için de katılımcıların %51’i ekonominin kötüleşeceğine inanıyor, bu, şimdiye dek rapor edilen en yüksek oran.

Bununla birlikte ekonomik gelişim beklentileri sektörden sektöre farklılık gösteriyor. Üretim endüstrisinden katılımcılar, diğer tüm sektörlere göre daha olumsuz bir tablo çiziyorlar. Bu sektörden profesyonellerin %72’si ekonomik şartların kötüleştiğine işaret ederken, bu oran teknoloji ve telekomünikasyon sektöründe %41.

 

Ticari anlaşmazlıklar ve politika değişimleri, büyümenin önündeki en temel engel olarak görülüyor

Küresel ekonomide yaşanan durgunluk ve yavaşlamanın nedenlerine odaklanıldığında, katılımcılar küresel ekonominin zayıflamasında en önemli faktör olarak ticari anlaşmazlıkları gösteriyor. 2019 yılı boyunca ilk sırada yer alan bu konunun gelecek bir yıl için de büyümenin önünde engel oluşturabileceği öngörülüyor. Ülke bazında bakıldığında ise katılımcılar, bir önceki dönemde olduğu gibi bu dönemde de ticari politikalardaki değişiğimi, ekonomileri açısından en temel risk olarak görüyor. Gelişmiş ekonomilerde uzmanların %49’u bu konuyu endişe verici buluyor, diğer ülkelerde ise bu oran %34. Öte yandan gelişmekte olan ekonomilerde yaşanan dalgalanmalar önemli bir risk unsuru olarak öne çıkıyor. Bu bölgelerde katılımcıların üçte biri ekonomik dalgalanmaları endişe verici bulurken, bu oran diğer ülkelerde %16.

Ticari anlaşmazlıkların büyümenin önünde engel görülmesine paralel olarak, katılımcıların %50’si ülkeleri ile diğer ülkeler arasındaki ticari ilişkilerin azaldığını bildiriyor. Bir yıl önce bu oran %36 olarak rapor edilmişti. Benzer şekilde uzmanların yarısı, gelecek bir yıl içerisinde uluslararası ticari ilişkilerin zayıflamaya devam edeceğini öngörüyor.

 

Türkiye, yeni çağa uygun bir stratejiyle küresel ekonomideki yerini güçlendirebilir

Raporu değerlendiren McKinsey & Company Türkiye Ülke Direktörü Can Kendi; “Dünyanın dört bir yanında, alanında uzman katılımcıların görüşleriyle hazırlanan McKinsey Eylül 2019 Ekonomik Görünüm Raporu, küresel ve yerel ekonomik performansta düşüşün bir süre daha devam edeceğine, ticari ve finansal baskının artacağına işaret ediyor. Bu öngörüye katılmakla birlikte, McKinsey olarak bu koşullara temkinli bir iyimserlikle yaklaşıyoruz. Yeni dijital ekonomi mevcut ekonominin yerini alırken, şirketlerin ve ülkelerin doğru bir stratejiyle başarıyı yakalayabileceklerine inanıyoruz.

Biz, Türkiye’nin güçlü ekonomik temellere sahip olduğunu ve uluslararası rekabetçilik avantajını koruduğunu görüyoruz. Kimya, gıda, ilaç, elektronik, makine ve otomotiv sektörleri başta olmak üzere stratejik sektörlerde atılacak adımlarla Türk ekonomisinin dinamizmini artıracağına inanıyoruz. Ancak bu adımların sürdürülebilir bir dönüşüm yaratabilmesi için yeni dijital çağın gerekliliklerine uygun tasarlanması gerekiyor. Bir yandan otomasyon, yapay zeka, robotik gibi teknolojilere yatırımlar yapılırken bir yandan da kamu ve özel sektörde esnek sosyal ve finansal modeller ile eğitim, istihdam ve yetenek yönetimi uygulamaları geliştirilmeli. McKinsey olarak bu sürecin küresel bir deneyim ve yerel bilgi ve değerlerle örülü bir strateji gerektirdiğinin farkındayız. Türkiye’nin yeniçağa geçiş yolculuğuna rehberlik etmek üzere başta “İşin Geleceği” adlı yol haritası çalışmamız olmak üzere öncü çalışmalar gerçekleştirerek ülkemize hizmetlerimizi sürdürüyoruz” şeklinde konuştu.