TAGES Endüstri ve Bilgi Teknolojileri Araştırma Geliştirme Uygulama A.Ş. CEO’su Leyla Arsan ile özel bir röportaj gerçekleştirdik.

Türkiye’de Avrupa Birliği, ARGE ve inovasyon konusunda danışmanlık yapan ilk isimsiniz. Kariyer hikâyenizi sizden dinleyebilir miyiz?

1989’da ODTÜ İstatistik Bölümü’nden mezun oldum ve 1990’da İstanbul’da Bankacılık sistemlerinde yenilikçi bilgi ve iletişim teknolojileri geliştirme ve uygulama projeleri ile iş hayatıma başladım ve 1994’ten 2000’e kadar bankaların sırayla batışlarını yaşadıktan sonra bir süre CRM, data mining tool’ları ile veri analizi projeleri gerçekleştirdim. AB ile ilk tanışmam da o dönemde devlete yaptığımız bir projeyle oldu. 2001’de Ekonomik krizle birlikte hayatı sıfırlayıp hiçbir finansal gelirim olmadığı halde yeni bir maceraya atıldım. Makine İmalatçılarının benden istedikleri bir BİT projesini gerçekleştirebilmek için tüm sektörü ziyaret ettim, projeyle ilgili ilgi ve bilgi toplandım ancak anladım ki sanayi bankacılık sektöründen çok farklı, fon da gerekiyor, bunun üzerine henüz Türkiye’nin resmi olarak katılmadığı ancak katılmayı planladığı AB Ar-Ge ve Inovasyon fon programı olan 6.Çerçeve Programı ile tanıştım. Bu program ve işleyişi tam bana göreydi. AB’de Networking gerekiyordu, bilgi toplantılarına katıldım, hem TR’de hem de Brüksel’de. Bu konuda deneyimli kişilerle görüştüm ve sonunda Avrupa’dan 12 ülkeden 30 ortaklı bir proje hazırlayıp 2003’te 6.Çerçeve Programı’na sundum. Türkiye’den bu çapta bir proje ilk sunanlardanım. Türkiye’den TTGV, Makine İmalatçıları Birliği, Boğaziçi Üniversitesi, Intersonik gibi kurumlar da vardı. TAGES’i de Makine İmalatçıları birlikte teknoloji geliştirmek ve işbirliği yapmak için kurmuşlar 1996’da. 2004’te ilk projemizi Makine İmalatçıları’na aldık. İmalat sektöründe işbirliği için bilgi ve iletişim teknolojilerinin uygulanmasına yönelik bir Sanal Şirket projesiydi. Bu projeyle TÜBİTAK yenilikçilik ödülünü de aldık. TAGES ve ekibi de proje yönetimi ve danışmanlık konusunda daha fazla gelişmeye, AB destekli projeler ve farklı kurumlara danışmanlık yapmaya başladı. Türkiye’nin ilk Ar-Ge stratejisinin oluşturulması sürecinde katkı sağladım, bir yandan Avrupa Komisyonu’ndaki ağlarda da aktif rol oynadım. Hem Avrupa Komisyonu hem de TÜBİTAK ile yakın çalışmaların çok katkısı oldu. Inovasyon Denetimi ve Yönetimi konusunda bu şekilde sertifika alarak ilk deneyimleri 2005’te KOBİ’lerle edindim. Sonrasında, Ar-Ge ve inovasyon stratejisi geliştirme, uygulama ve AB fonlu Ar-Ge ve inovasyon projeleri gerçekleştirme konusunda danışmanlık işlerimizi başarıyla sürdürdük. Bu süreçte çok iyi işbirlikleri ve ortaklıklar kurdum. Ekibimizin en büyük özelliği Türkiye’de var olmayan bir bilgi ve deneyime sahip olmasıdır. İlk olmanın acılarını da yaşadık. Ancak sektörü biz oluşturduk, buna rağmen istediğimiz kadar gelişmedi. TAGES aynı zamanda AB Ar-Ge ve Inovasyon programları olan 6. ve 7. Çerçeve Programları, CIP yenilikçilik ve Rekabet Programı ve en son Horizon2020 programlarında birçok projede inovasyon ortağı ya da koordinatör olarak rol alıyor. En büyük kişisel motivasyonum daha önce hiç yapılmamış yenilikçi teknoloji projeleri yapmak ve uygulamak.

 

Çalışmalarınızı ağırlıklı olarak teknoloji ve inovasyon alanlarında sürdürüyorsunuz. Akıllı Şehirler, Açık ve Bağlantılı Veri, Büyük Veri, IoT, Blockchain ve daha fazlası… TAGES’in nasıl kurulduğunu, faaliyet alanlarını ve güncel çalışmalarınızı bize anlatabilir misiniz?

Gerçekleştirdiğimiz 50’ye yakın projenin çoğu hep en yeni BİT kavramlarının ve teknolojilerin uygulanması oldu, veri de bunun en ortasında yer alıyor. Bu doğrultuda, akıllı şehir ve açık veri projeleri en yankı uyandıran projelerimiz oldu. Bu projeler hem Open Data, Big Data, IoT hem de Smart City uygulamalarını içeriyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile gerçekleştirdiğimiz AB destekli citySDK Projesinde şehrin tüm ulaşım verilerini gerçek zamanlı ve on-line açtık ve 2 hackathon düzenleyerek birçok yenilikçi çözüm ve uygulama geliştirilmesine ön ayak olduk. Açık Inovasyon Projesi olan OPENISME ile özellikle KOBİ ve girişimcilere yönelik inovasyon içn yenilikçi bir yapay zekalı destek aracı oluşturduk ve kullandırdık. Aynı şekilde AB destekli Endüstri 4.0 projeleri üzerinde de çalışıyoruz. Hatta bu aralar yeni bir Endüstri 4.0 projemiz var, çok yakında duyuracağız. AB’de birçok ağın üyesiyiz, Open Data Institute bunlardan bir tanesi. Bu yıl tamamlanacak olan ve 10 Kasım 2019’da lansmanını yapacağımız PlasticTwist projesi de Döngüsel Ekonomi ve Blockchain’i bir araya getiren inovasyon projelerimizden biri.

 

Pek çok AB projesinin altında imzanız var. PlasticTwist projeniz ise son dönemde oldukça ses getirdi. Plastik atıkların bir değere dönüşümünde blockchain’in kullanımı fikri hem çok yaratıcı hem de çok inovatif. Projenin hedeflerini, kurgusunu ve nasıl ilerleyeceğini öğrenmek isteriz.

Projeyi son 2 yıldır 7 ayrı ülkeden 9 farklı kurumla gerçekleştiriyoruz. PTwist, Horizon2020 Programı kapsamında Avrupa Birliği tarafından “Sürdürülebilirlik ve Sosyal İnovasyon İçin Toplu Bilinçlendirme Platformları” kapsamında finanse edilen bir inovasyon projesidir. PlasticTwist vatandaşlar ve farklı topluluklarda (sanayi, kamu, sivil toplum grupları, üreticiler, tüketiciler) ile birlikte yaratma, yenilikçi ve güvenilir işbirliği ve tüm paydaşların farkındalığını artırarak bilgi aktarımını, döngüsel ekonominin gelişmesiyle plastiğin bir varlık olarak potansiyelini ortaya koymayı ve blockchain bazlı yeni pazarlara giriş yapacak inovasyonları hedeflemektedir. PlasticTwist’teki inovasyon araçları, mevcut açık kaynak, blok zinciri ve token sistemleri, oyunlaştırma, kitle kaynaklı bileşenlere (crowdsourcing), açık veri çözümlerine ve mümkün olan en geniş ölçüde gelişmelere dayanmaktadır. Dijital bir platformda tüm bu araçları kullanarak ortak bir farkındalık yaratma ve teşvik sistemi kurmak amaçlanmaktadır. Bu doğrultuda bir de dijital pazaryeri oluşturulacaktır. Bu doğrultuda, İsviçre’de Hollanda’da ve Yunanistan’da 3 ayrı pilot çalışması sürdürüyoruz. Bu pilotlarda, fablab’lar, endüstriyel tasarımcı ve ekogirişimciler, aktivistler ve farklı çevre ve vatandaş toplulukları üniversite, STK ve özel sektör işbirliği ile PlasticTwist platformunu ve araçlarını deneyimleyerek, inovasyona dönüşecek bulguları bizlerle paylaşıyorlar. Bu doğrultuda, farklı iş modellerinde bu altyapıyı geliştirecek mekanizmaları oluşturuyoruz. TAGES bu projenin yaygınlaştırma ve inovasyon ortağı. Bu doğrultuda, 12 Haziran 2019’da İstanbul’da “PlasticTwISTanbul” atölye çalışması Kadıköy Belediyesi’nin de katkılarıyla TAK Kadıköy’de, aralarında tasarımcıların, plastik ambalaj ve üreticilerinin, sürdürülebilirlik, çevre koruma ve geri dönüşüm odaklı çalışan kurumların ve döngüsel ekonomi ve çevre danışmanlarının da bulunduğu 53 kişinin katılımıyla gerçekleştirdik. Her bir katılımcı, PlasticTwist projesi kapsamında hazırlanan “Blockchain” altyapılı “Plastic Wallet” adlı bir dijital cüzdan uygulamasını kendi cep telefonları üzerinde kullanarak plastik atıklar ile ilgili çalıştayda yaratılan hikâye ve fikirleri dijital para (Token) göndererek oyladılar. Böylelikle, ilk token deneyimini de yaşamış oldular. Çalışma boyunca plastiğin yeniden kullanımı ve değerlendirilmesi hakkında gruplar tarafından oluşturulan hikâye ve fikirler toplamda 3419 dijital para (Token) kazanmış oldu. Buna ek olarak, çalışma boyunca tüm katılımcılar plastiğin kullanımının azaltılması ya da yeniden kullanılmasına yönelik 13 farklı çözüm ve iş önerisi ile toplamda 39 yeni fikir geliştirilmiş oldu.

 

 

Projedeki esas inovasyon, şirketleri, kurumları plastik atığı ve asıl plastiğin kendisini bir değer olarak görmelerini sağlatacak token adı verilen dijital bir teşvik aracı kullanacak olmaları. Token, blockchain üzerinden çalışacak, atığa değer yaratacak bir araç. Örneğin X Şirketi, piyasada geri dönüştürülmüş plastik satın aldığında –diyelim- 100 token kazandı. Dönüştüren de 100 token kazandı. Bu sistem içinde olan şirketler, kişiler sistem içinde olmayanlara göre daha avantajlı olacaklar, gezegene ve çevreye daha fazla değer katan, sürdürülebilirlik bilinci yüksek kurum ve vatandaş olarak yaşama katılacaklar. Bu yapının plastiğin tek kullanımlık ya da ambalaj olarak kullanıldığı birçok üretim/tüketim aşamasında, tedarik ve değer zincirinde uygulanması için birçok iş fikri üretmek üzere ve PlasticTwist Dijital Platformu’muz üzerinden test ve deneyimleme çalışmalarımız sürüyor. Tüm bu farklı iş modellerinin gerçek hayata geçebilmesi için, PlasticTwist projesi kapsamında bir ICO ile baz değer belirlenecek ve uygulamaya PlasticTwist Dijital Platformu ve Marketplace ile başlanacak. Bu platform geliştirilecek birçok iş fikrine ön ayak olacak, uygulamaları gerçekleştirmek için yenilikçi şirketler, işbirlikleri, kooperatifler ve yapılar kurulacak. Yepyeni bir ekonomik anlayışının temelleri atılmış olacak. Sürdürülebilirliğin, iyi şeyler yapmanın, katma değer yaratmanın değeri üzerinden ekonomi yaratılmış olacak. Yeni ekonomik kavram olan Tokenomics evrensel değerlerin öne çıkmasını sağlayacak.

Token kullanımı blockchain üzerinden işleyeceği için blockchain’in sağladığı saydamlık, ölçülebilirlik, izlenebilirlik bu sürecin güvenirliğini artıracak. Aracı kurumlara, bankalara, noterlere gerek kalmayacak. Bütün bunlara ek olarak, token kazanmak bir imaj ve prestij unsuru olacak, çünkü çevreye verilen önemin, atıkların geri dönüşümünün, bunun bir değer yaratmasının, kısacası döngüsel ekonomiye katkının ölçüsü bu tokenler olacak. Dolayısıyla kazanılan ne token olacak ne da kazananlar şirketler olacak, asıl kazanan üstünde yaşadığımız dünya, insanlar, canlılar ve çevre olacak.

 

Kurulduğunuz ilk zamanlarda hedefleriniz nelerdi, günümüzde hangilerine ulaşabildiniz?

Bundan 17 yıl önce işin bu boyutlara geleceğini hiç düşünmemiştim. Başlangıçta KOBİ’leri hedefledik, onları Ar-Ge ve inovasyon konusunda geliştirmekti hedefimiz. Bunu da AB fonlarıyla yapmaya başladık. AB fonlarını salt finansal kaynak olarak düşünmemek gerekir. Fonlar, dünyaya doğru ve faydalı işler yapmak üzere sizi yönlendiriyor, farklı ülkelerin farklı kurumları ile işbirlikleri oluşturarak en fazla bilgiye ve yaratıcılığa sahip olmayı bunu da yine en geniş şekilde yaygınlaştırmayı sağlıyor. Aslında inovasyonu gerçekleştirecek tüm desteği sağlıyor, düşünmenize, yaratmanıza, yeni bilgi oluşturmanıza, bunu ürüne dönüştürmenize yönelik pilot çalışmaları farklı ülke ve sektörlerde gerçekleştirmenize ve pazarı oluşturacak tüm hazırlıkları yapmanıza olanak sağlıyor. Bunun için yapılacak tüm çalışmalarınızı ve zamanınızı fonluyor. Bu müthiş bir kaynak. Biz bu kaynağı ile ilgili danışmanlık/proje yönetimi yaparken, kendimizi bu projelerin içinde ortak olarak bulduk ve çok şey öğrendik, geliştik, yenilikler oluşturup inovasyonların oluşmasına katkı sağladık. Bize de yeni iş alanları oluştu. Edindiğimiz bilgi ve deneyim gelen fonun çok ötesinde bir kazanç sağlıyor. İlk zamanlarda, Türkiye’de inovasyon kavramı yoktu, hatta Ar-Ge de tam anlaşılmıyordu. Müşterilerimiz bize Ar-Ge nedir, inovasyon nedir diye sürekli soruyorlardı. Bu nedenle, inovasyon ve Ar-Ge konusunda biz de çok geliştik, danışmanlıklarımız arttı. Özetle; biz hedeflerimizin çok ilerisine gittik. Bilmediğimiz derya gibi bir alana girmişiz ve çok da güzel yararlanmışız. KOBİ’leri hedeflerken, STK’lar, kamu merkezi ve yerel yönetim kurumları, özel sektör kurumları, girişimciler, üniversiteler de bizim müşterilerimiz oldu. Danışmanlıktan proje yönetimine, eğitimden çalıştaylara kadar birçok farklı faaliyetle katkı sağladık. Avrupa Komisyonu’nda tanınırlığımız arttı, yenilikçi projelerdeki başarılı faaliyetlerimiz de bizi hep farklı ve tek kıldı. AB projelerinde de ülkemizi yarattığımız katma değer ve etki ile hep çok iyi temsil ettik. Her projede başarılı ve öne çıkan orta olduk ve planlananın üstünde fondan yararlandık. Çünkü çok hevesle, inanarak ve azimle çalıştık.

 

İnovasyon yalnızca teknoloji başlığında değil, hayatın her alanında ve tüm süreçlerinde gerekli. Her ne kadar içi boşaltılmış bir terim gibi görünse de Türkiye’de inovasyona bakış açısını nasıl değerlendirirsiniz?

Türkiye’de inovasyonun ne olduğunun hala anlaşıldığını sanmıyorum. Bu konuyu ilk anlatanlardan ve inovasyon konusunda danışmanlık yapanlardan biri olarak bunu bizzat yaşadım. Şirketlerin inovasyon denetimini yapıyoruz hem şirket hem de çalışan bazında. Bu konuda elde ettiğim nicel ve nitel verilere bakarak şöyle söyleyebilirim; inovasyon algısı düşük ancak herkeste çok fazla istek var, yaratıcılık var ancak stratejik yaklaşım ve bunu dönüştürecek yapıcı (dönüşümsel) yaklaşım yani tutku eksik. Ekonomik koşullar hem şirketleri, hem yöneticilerini hem de çalışanlarını kısa yoldan bir yerlere gelmeye ve kazanç sağlamaya yöneltiyor. Teşvik amaçlı verilen ulusal ve uluslararası fonlara kısa vadede sağlanacak finansal kaynak olarak bakılıyor. İşin özüne odaklanan pek yok. Herkes küçük paralar peşinde. Inovasyonun ne olduğunu anlayanlar daha uzun vadeli hedeflerle kısa vadede tutkuyla farklı işlere zaman ayırabiliyorlar. Ancak, Türkiye’de kimsenin buna ayıracak zamanı yok. Bilgiye yatırım yok denecek kadar az. Bunun nasıl yapılacağını ve muhasebesini de bilmiyorlar. Bizlerden çok faydalanabilirler aslında ama biz de bilgi sattığımız için aynı kısır döngünün içine biz de girmiş oluyoruz. Bu konuda Bilgi Çağı dergisinde çokça yazmıştık. Oradaki yazılarıma baktığımda bugünkü durumla karşılaştırdığımda dönüşümü de görebiliyorum. Görebildiğim en önemli dönüşüm girişimciliğin artması ve bu konudaki faaliyetlerin artması yönünde oldu. Ancak, inovasyon tarafı hala zayıf bence. Çünkü Türkiye’de fikirler hep ülke içindeki sorunlara çözüm bulur nitelikte, bilimsel yaklaşımlardan yaralanmak, bu konuda dünyada kim ne yapmış, ben ne yapabilirim ya da kiminle işbirliği kurabilirim gibi bir davranış biçimi yok. Herkes tek başına dünyayı kurtaracak hem de ulusal bakış açısıyla. Böyle bir şey olamaz.

 

Avrupa’daki dijital sosyal inovasyon çalışmalarında aktif olarak yer alıyorsunuz. Ülkemizde pek adı geçmese bile DSİ’nin büyük bir potansiyeli var. Türkiye’de dijital sosyal inovasyon projelerinin yaygınlaşmasının önündeki engeller ve temel ihtiyaçlar neler? 

Biz aynı zamanda Digital Social Innovation (DSI) Inisiyatifinin üyelerindeniz. Aslında yukarıda söylediklerim burada da aynı şekilde geçerli. AB bu konuda inanılmaz çok fırsat sağlıyor. Bu fırsatlardan yararlanmak, yararlanırken öğrenmek gerekiyor. Özellikle sosyal taraf daha da zayıf. Çünkü ülkemizin sosyal politikaları yeni yeni oluşuyor, çok gelişmiş değil, community adı verilen vatandaş toplulukları ve sivil hareketler çok önde değil ya da çok desteklenmiyor, bir araya gelmek, birlikte yaratmak üretmek, kooperatif kurmak, ortak farkındalık yaratmak gibi konular oldukça zayıf. STK’lar yeni yeni bir değer kazanmaya başladılar, savunma ve lobi yapmayı yeni yeni öğreniyorlar. Teknoloji de finansman da hiçbir zaman amaç değildir, birer araçtır. Artık AB projelerinde de yaratılacak etki (impact) çok daha fazla önem kazanmaya başladı. İçinde etkinin oluşturulacağı hedef kitlenin dahil olmadığı hiçbir proje başarılı olamıyor. İstediğiniz kadar teknolojiyi geliştirin toplum buna hazır değilse ya da işine yaramıyorsa çöpe gidecektir. Bu nedenle, bir çok yeni oluşum var artık. Living Lab’ler bunun en başında geliyor. Vatandaşların inovasyon süreçlerine katıldığı ve hatta yönlendirdiği sivil ve kar amacı gütmeyen oluşumlar. Belediyelerin rolü çok değişti. Artık vatandaşlarla daha fazla bir araya gelmesi gerekiyor, teknolojiyi birlikte geliştirmesi gerekiyor. Bizim İBB ile yaptığımız CitySDK projesinin hedeflerinden biri de açık veri ile birçok farklı şehir uygulaması geliştirecek yazılım ve uygulama geliştiriciler community’sini yaratmak ve belediye ile birlikte hareket etmelerini sağlamaktı. Ancak veriler açık olmayınca, bu toplulukları da desteklemeyince kapalı kapılar ardında kalındığı sürece hiçbir şey olmuyor. Bir başka konu da; sosyal ve sayısal ayırımı. Biz bu ayırımı ta okul çağında yapmaya başlıyoruz, dolayısıyla insanlar da bu şekilde bir formasyon kazanıyorlar. Sosyalciler sayısaldan anlamaz, sayısalcılar ise sosyalden anlamaz. Bu önce üniversite sonra da iş hayatına aynen yansıyor. Böyle olduğu sürece, yani bir kişi aynı zamanda hem sayısal hem sosyal düşünemediği sürece DSI olmaz, olamaz. Günümüzde, artık bir kişi tek bir disiplin değil birden fazla disiplinden uzmanlıklara sahip olabilmekte. Şehir planlaması okuyan biri, hem yazılım hem de sosyoloji okuyarak, vatandaşlara en fazla faydayı sağlayacak dijital çözümleri önerebilir. Yani artık farklı disiplinlerin işbirlikleri de yetmiyor. Çünkü düşünce biçimlerinin iç içe geçmesi gerekiyor. Devir bunu gerektiriyor. Bu yüzden maker’lar, fablab’ler ortaya çıktı. Daha farklı yeni kavramlar da çıkacak.

 

İstanbul’da konumlanacak bir silikon vadisi projesi size verilse bunu nasıl kurgulardınız, kimleri dahil ederdiniz, neleri değiştirirdiniz ve nasıl bir katkı sağlardı.

Beni tam kalbimden vurdunuz. Çünkü biz bunu 2008-2010 yılları arasında Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’na Bilişim Vadisi Fizibilitesi projesi olarak Technobee ile yapmıştık ve ben de projenin koordinatörüydüm. 69 kiloluk bir rapor hazırladık ve sunduk. Burada bizim esas ortaya koyduğumuz konu şuydu; İstanbul merkezli bir hub-node (çoklanabilen) modeli kurmak. Çünkü bilişimi bir yere kıstıramazsınız, bilişim her yerdedir. Teknoparklarda da aynı sorun vardı o zaman, şimdi aştılar ama yine her şey bina ve yer bazlı. Önemli olan fikirler, projeler ve işbirlikleridir. Bu tüm Türkiye’de gerçekleştirilebilir ki görüyoruz canavar gibi gençler var ülkenin her yerinde. Ancak, İstanbul da Türkiye’nin dünyaya açılan kapısı, ticaret ve iş merkezi. Bu nedenle, İstanbul ancak iş yaratmada ve uluslararası işbirliklerini sağlanmasında rol oynayabilir. Ama araştırma ve geliştirme her yerdedir.

 

TAGES’te start-up’lara, genç girişimcilere mentorluk ve koçluk hizmeti de veriyorsunuz. Kadın girişimlerin ortak eksiklikleri ve karşılaştığı zorluklar var mı? Türk kadın girişimlerini nasıl değerlendirirsiniz? Hem başarı, hem de zorluklar anlamında ne durumdayız? İşlerini büyütmek isteyen genç kadın girişimcilere tavsiyeleriniz neler olur?

Ben artık inovasyon ve girişim düzeyine gelmiş kişileri kadın ve erkek olarak ayırmayı pek doğru bulmuyorum. Bu ayırım, iş hayatına atılmakta ve tutunmakta zorluk yaşayan, toplumsal yöneltimler yüzünden bunu yapamayanlar tarafında var. Bu da çok ciddi bir sosyal olgu ve çok bu konuda uzmanlığım yok. Ancak, KAGİDER’in Kars’taki kızların okumalarına yönelik, onları bilişimi öğrenme ve kullanma konusunda heveslendirecek bir projesini yönetmiştim. Orada edindiğim deneyimler var.

Bu da çok derin bir konu. Çünkü kadınlar az önce ayırımını yaptığım sosyal düşünce tarafından daha fazla, sayısal düşünce tarafında daha azlar. Sayısal tarafta çok olanlar da var ama bu düşünce biçimleri çok sürdürülebilir olamıyor. Eninde sonunda sosyal konulara ve hatta hiç bilinmeyen, bilimin dahi ispat edemediği konulara yöneliyorlar eninde sonunda. Bunun sebepleri apayrı ve derin bir konu.

Ancak şöyle bir önerim olabilir; en önemli şey heves ve tutkudur. Bunun için de kendine güven gerekir. Benim dijital imzamın altında şöyle bir yazı yazar:

“When you innovate, you’ve got to be prepared for everyone telling you you’re nuts.”                                

Larry Ellison

İşte bu yazıda kastedilen çok önemlidir. Bana hayatım boyunca insanlar neden dediklerini anlamadığım bir şekilde “çatlak” ya da “deli” lakabını takmışlardır. Buna rağmen ben hala birçok şeyi başaracak ve yapacak kadar umursamaz olamıyorum. Ama olmak lazım. Kendi bildikleri yolda ilerlesinler ama hem bilgiyle, asla hurafeyle değil, sosyal zekalarını somut ve sayısal sonuçlar üretecek ve sayısal sonuçlardan yararlanarak işi geliştirecek şekilde kursunlar.

 

Yakın dönem ajandanızda neler var? Geleceğe nasıl hazırlanıyorsunuz?

Gelecek yok aslında, gelecek bugündür. Gelecek sadece bir kavramdır. Ancak, hedefler ve bu hedefleri gerçekleştirecek zaman planlaması vardır. Zaman planlaması da sürekli değişir. Hedefler bile değişir. Çünkü evrim var ve evrime tüm dünya katkıda bulunuyor. Hiç beklemediğimiz bir şekilde değişiyor. Bu nedenle, biz beklentilerimizi ve hedeflerimizi biraz da konumuz gereği daha geniş tutuyoruz. Ama en önemli hedefimiz sürekli inovasyon yapmak üzere çalışmak, yeni bilgi üretmek ve bunu yaygınlaştırmak ve bu yolla dünyaya fayda sağlamak. Yakın dönemde, yeni bir AB projemiz var Endüstri 4.0 ile ilgili onun üzerinde çalışıyoruz. PlasticTwist’in sonuçları ile ilgili iş planları yapıyoruz, farklı inovasyonlar ve işler ortaya çıkabilir. Mevcut ve yeni müşterilerimize fayda sağlamayı sürdüreceğiz. Veri ve teknoloji temelli projelerimizi yapmayı sürdüreceğiz. Geleceğe hep yeni projeler üzerinde çalışıp öğrenerek, uluslararası ilişkilerimizi koruyarak ve yenilerini de geliştirerek, işbirliklerimizi de aynı şekilde koruyup geliştirerek, öğrendiklerimizin üzerine yeni bilgi katıp, bunu lokal olarak uygulayarak ve deneyimleyerek, işe dönüştürüp sonuçlarından yine bilgi üreterek hazırlanıyoruz. Bol bol seyahat ediyoruz. Avrupa’daki ağlara ve toplantılara katılmayı asla ihmal etmiyoruz.