Kemal Sidar
Endüstri Yük. Müh.
Etkin Proje Yönetici Ortağı
Girişimlerin hayata geçebilmesi için iyi bir fikre sahip olmaları kadar, onlara can verecek yatırımı bulmaları da hayati önem taşıyor. Yatırımcı bulmayı başaramayan girişimcilerinse karalar bağlamadan evvel çalabilecekleri birkaç kapı daha var…
TÜBİTAK-TEYDEB tarafından özel sektörün kullanımına tahsis edilmiş olan Ar-Ge teşvikleri, 2008 yılından beri Ar-Ge yapan / yapabilen tüm sektörlerin ilgi odağı haline geldi. Öyle ki, daha önce yüzler mertebesinde yapılan başvuru sayısı son birkaç senede dört bin civarına ulaştı. Bu kadar başvuru içerisinde yazılım endüstrisi, yüzde 30 civarı pay ile ilk beş arasında yer alıyor.
Yazılım içerisinde son yılların en önemli gündem konularından biri ise fintech projeleri olmuş durumda. Türkiye’ye gelmesi biraz uzun sürmüş olsa da son birkaç senedir birçok fintech projesi pazarda arzı endam etti. Fintech projelerinin bir diğer güzel yanı ise çoğu projenin Ar-Ge sürecinin geçerek pazar ile buluşması gösterilebilir. Yani diğer birçok bilgi teknolojileri veya e-ticaret projelerinden farklı olarak, fintech’in doğası gereği projelerde yer alan güvenlik, ödeme altyapısı, kullanıcı deneyimi, mobilite gibi gereksinimlerden dolayı Ar-Ge teşviklerinden faydalanmak daha olası.
Startup’ların can suyu teşviklerdir
Startup projesi olarak başlayan bir fintech projesinin yaşam döngüsünü yaklaşık olarak ele aldığımızda, aşağıdaki teşvik mekanizmalarının hem projenin hem de projeyi geliştiren şirketin maliyetlerine ciddi pozitif katkısı olacaktır.
Öncelikle kuruluş aşamasını dikkate aldığımızda birçok proje küçük ekipler halinde hayata başlamaktadır. Burada ekibin teknik niteliği oldukça önemli; mevzuat gereği birçok Ar-Ge teşvikinde destek teknik personele (proje alanında eğitim veren meslek lisesi ve üzeri eğitime sahip ancak tercihen mühendis personel) verilmektedir. O nedenle projede yer alan bilgisayar, yazılım, elektronik, matematik gibi alanlardan mezun mühendis personelin büyük önemi var.
Kuruluş aşamasında önümüzde özel inkübasyon merkezleri, teknokentler, ortak çalışma ofisleri gibi alternatifler yer alıyor. Bence bunlar içerisinde en ideali teknokent avantajlarından (Personel gelir vergisinde yüzde 100, SGK işveren payında yüzde 50 indirim, KDV muafiyeti ve Ar-Ge’den doğan gelirlerde vergi muafiyeti gibi) faydalanmanızı sağlayan girişimcilik merkezleri içerisinde yer almaktır. Şu bir gerçektir ki para kazansanız da kazanmasanız da devlet kendi payını vergi olarak alacaktır. Bu durumda eğer projenizin Ar-Ge aşamaları doğru tanımlandı ise bir teknokentin girişimcilik merkezinde (kira açısından çok daha makul) yer almak en doğru seçim olacaktır.
TEYDEB desteği göz ardı edilmemeli
Bununla birlikte eğer şartlar sağlanırsa (Bkz. TEYDEB resmi web sayfası), 1512 programı gibi girişimcilere özel hibe destek programlarına da başvurmak faydalı olacaktır. Bunun paralelinde zor ve uğraştırmalı olduğu için KOSGEB girişimcilik destekleri de bulunmaktadır ama pratik olmadığı için genelde tavsiye etmiyorum. Ancak yine de KOSGEB’in sağladığı diğer genel destek programları (örneğin personel istihdam desteği, tanıtım desteği gibi) başlangıç aşamasında önemli fırsatlardır.
Şirket biraz daha güçlendiğinde ve 3-4 kişilik bir teknik ekip oluşturduğunda bu sefer TEYDEB 1507 KOBİ Ar-Ge destek programını değerlendirmeye almak gerekir. Bu program KOBİ’lerin ilk üç projesi için proje üst limiti 500 bin TL olmak üzere yüzde 75 oranında hibe destek vermektedir. Bununla birlikte proje personeline, çalışma oranları kapsamında çeşitli vergi muafiyetleri ve kurumlar vergisi matrahından proje harcamalarının ikinci kere indirilmesi avantajını sağlamaktadır.
Ancak bu ve diğer birçok TEYDEB desteğinin temel yaklaşımı; ödeme esaslı destekler olması ve değerlendirme / ödeme süreçlerinin uzun sürmesidir. Yine de zaten proje personel harcaması yapan ve proje ile ilgili Ar-Ge çalışmaları olan bir fintech şirketinin bu destekten mutlaka faydalanması gerekmektedir.
TEYDEB sadece 1507 programı ile değil 1501, 1511, 1509 gibi farklı programlar ile Ar-Ge yapan şirketlere destek olmaktadır. Yani projenin Ar-Ge niteliği sürdüğü ve şirketin Ar-Ge bütçesi olduğu sürece farklı programlar altında hibe destekler almak ve vergisel avantajları kullanmak mümkündür.
Ar-Ge merkezi vergi avantajı sağlıyor
15 kişilik Ar-Ge ve teknik personel eşiğini aşan fintech şirketleri için bir sonraki durak Ar-Ge Merkezi kurmak olmalıdır. Ar-Ge Merkezi şu anda Türkiye’de firmalara sağlanan en önemli vergisel teşviklerden biridir. Personel tarafındaki vergisel muafiyetler teknokent ile neredeyse aynı olmakla birlikte, teknokentlerden farklı olarak tüm Ar-Ge harcamaları kurumlar vergisi matrahından ikinci kere düşülebilmektedir. Yani Ar-Ge faturası kesemediği için teknokentlerin gelirden doğan vergi muafiyetini kullanamayan şirketler gider tarafında Ar-Ge Merkezi ile ciddi vergi avantajı yakalayacaklardır.
Öte yandan fintech şirketleri görece olarak küçük ama hızlı firmalardır. Ancak fintech gibi ülkenin stratejik önem vermesi gereken bir konuda şirketlerin tek başlarına devler sahnesine çıkması kolay olmayacağı için fintech şirketlerinin kümelenmeleri ciddi avantaj sağlayacaktır. Kümelenme sayesinde ortak kaynak kullanımı ve mükerrer giderlerin azaltılması da mümkün olacaktır. Yalnız benim kümeden kastım; firmaların yan yana gelmesi değil iç içe geçmesi şeklindedir. Aynı Toyota tedarikçi sisteminde olduğu gibi firmalar arasında organik bağlar kurulması gerekiyor. Bunu yaparken tamamlayıcı firmaların bir araya gelmesinde çok fayda var.
Böyle bir yapılanma oluşturulduğunda tek başlarına Ar-Ge Merkezi kuramayacak belki beş firma, tek çatı altında bir Ar-Ge Merkezi kurabilecek yeterliliğe ulaşacaktır. Ayrıca bir firmanın finansal yeterliliği yerine birden fazla firmanın gücü bir araya gelecek ve kısıtlı değil geniş açıdan fon alabileceklerdir. Sağlanan bu tasarruflar ile işin aslı olan Ar-Ge ve pazarlamaya daha fazla kaynak aktarılabilecektir.
Teşvik ağacının en tatlı meyveleri
Bu zamana kadar “teşvik ağacının” alt dallarında yer alan ve nispeten kolay erişebileceğimiz meyvelerden bahsettim. Ancak bir de ağacın daha üst dallarında ye alan, erişmesi zor ancak daha tatlı olan meyveler var. Onlar da AB ve uluslararası fonlar tarafından sağlanan Ar-Ge teşvikleridir. Bu teşvikler içerisinde yapısal olarak en doğru kurgulanmışı AB tarafından yürütülen Horizon2020 programıdır. Türkiye 6. Çerçeve Programı’ndan beri bu sistemin içerisinde yer almakta ve fakat programa destek olarak vermesi gereken katkının çok daha azını geri alabilmektedir. Bunun altındaki temel nedenler; Türk firmalarının Ar-Ge’ye bakış açısı, uluslararası Ar-Ge ağlarından uzak olmaları ve kısa vadeli düşünmelidir. Ancak yine de bu program AB’li şirket içinde zorludur. Bu nedenle H2020 kapsamında KOBİ’lere özel bir destek programı oluşturulmuş ve AB çapında yenilikçi projelerin hızlı ve konsorsiyum ihtiyacı olmadan 2,5 milyon avroya kadar fonlanması sağlanmıştır.
Hazır konu uluslararası desteklere gelmişken, fintech projelerinin de uluslararası olduğunu unutmamak gerekir. Birçok proje sadece Türkiye’de değil, neredeyse tüm piyasalarda kabul edilecek kapsamlarda geliştiriliyor. Elbette ürününüzü Londra, New York gibi piyasalarda tanıtmak ve pazarlamak istersiniz ancak bunu yapmak hem maliyetli hem de zaman alıcıdır. Bu ikisi için de farklı çözümler var. Öncelikle maliyet tarafında Ekonomi Bakanlığı’nın ihracata yönelik verdiği teşvikler oldukça rahatlatıcıdır. Örneğin projenizin pazarını araştırmak için yapacağınız pazar araştırmasının maliyeti 200 bin dolara kadar yüzde 60 oranında karşılanmaktadır. Veya yurt dışı seyahatleriniz, ofis veya tanıtım masraflarınız için yine yüksek rakamlarla hibe sağlayan başka destekler bulunmaktadır. Üstelik bu destekleri kullanmak Ar-Ge teşviklerine göre çok daha kolay ve hızlıdır.
Fintech piyasasının bu coğrafyadaki kalbi ise Londra’dır. Hem finansal hizmetler, hem pazar, hem de fonlama olanakları olarak en cazip bölgedir Londra. Ancak nedense birçok fintech projesi bu pazara ulaşamamakta veya doğru şekilde sunulamamaktadır. Etkin Proje olarak projelendirdiğimiz ve içerisinde teknoloji transfer ofisleri, üniversiteler, basın kuruluşları, fintech şirketler, fon kurumları gibi paydaşların bulunduğu “London Bridge Projesi” ile bu dert artık tarihe karışacak. Şirketlerin pazarlama, ürün ve yatırımcı sunumlarından, stratejilerinden, demo etkinliklerine, ofis sağlanmasından ikili iş görüşmelerine kadar birçok hizmeti tek noktadan sunuyor olacağız. Ayrıca yukarıda bahsettiğim ihracat destekleri sayesinde olası masraflar için çok daha az kaynak kullanılıyor olacak. Yakında bu projenin detaylarını hem Fintechtime dergisinden hem de diğer kaynaklardan takip edebilirsiniz.
Konuyu özetlemek gerekirse; fintech projeleri doğaları gereği hem Ar-Ge hem de ihracat desteklerinden çok daha hızı ve etkin faydalanabilirler. Özellikle, ekibinde teknik personel ağırlığı yeterli olan şirketlerin, kuruluş aşamasından şirketin olgunlaştığı zamana kadar geçen süre içerisinde ciddi vergi avantajları elde etmesi ve ulusal / uluslararası hibelerden faydalanması çok daha kolay olacaktır. Burada önemli olan kafayı kaldırarak biraz etrafa bakmak, bürokrasiden korkmamak ve mümkünse doğru danışman ile çalışmaktır.