Echo Bilgi Yönetim Sistemleri A.Ş.  Genel Müdür Yardımcısı

Nevzat Aslan

 

Echo Bilgi Yönetim Sistemleri A.Ş.  Genel Müdür Yardımcısı Nevzat Aslan, Fintechtime okurları için yazdı “Dijital Dövüşüm”.

Evet doğru okudunuz. Bir yazım hatası değil bu, tespitimdeki en doğru yazım şekli. Bizler, kişiler ve şirketler olarak dönüşmüyor adeta dövüşüyoruz.

İşin özü sanki, önce kendimiz mental olarak dönüşmeli (ve evet mümkünse dijital), sonra içinde yaşadığımız toplumu, dahil olduğumuz ekosistemi ve şirketimizi dönüştürme çabasına girmeliyiz. Aksi halde dijitalleşme ve aşamaları ile ilgili verdiğimiz sınavda içsel kavgamız, sosyal çevre ve şirket içi dö-v-üşümümüz asla son bulmayacak.

Bence kendine rağmen, kendin için bir şeyler yapabiliyorsan değişim/dönüşüm söz konusudur.

“Dijital Dönüşüm” kavramına gelecek olursak, büyük problemlerimiz olduğu ve devam ettiği aşikâr. Dijital dönüşümü iş/yaşam felsefesi yapalım kültür edinelim söylemindeyiz. Örnekse, çok uzak değil, birkaç yıl içerisinde tüm dünyayı derinden etkileyecek ve en az internetin geleneksel iş yapış şekillerimize etkisi kadar getireceği yenilikçi modelleri ile günümüz iş dünyasını tekrardan dönüştürecek blockchain gibi yeni trendlere teknoloji diyoruz. Buraya kadar da bir yanlış yok. Fakat teknolojiyi nasıl kültüre dönüştüreceğimiz, nasıl içselleştireceğimiz, hayatımızın tam merkezinde gündelik yaşamımıza nasıl dâhil edeceğimiz ile ilgili “puzzle” hâlen dağınık…

Bizler teknolojiyi, Fizan’da olsa alıp yaşamımıza, iş yapış şekillerimize, bakış açımıza uyup uymadığına aldırış etmeksizin bünyemize zerk ediyoruz. “Dönüştük, hem de en dijitalinden” diyoruz. Bünyede yan etkiler oluşunca da o cânım teknolojiye suçu atıp serzeniş ediyoruz. Trend teknolojileri gözü kapalı edinmek yerine odağımızı onu doğru anlamaya ve doğru yorumlamaya kaydırmalıyız.

 

Big Data!

Kim bilir belki de gömleğin düğmesi baştan yanlış ilikliydi ve bu yüzden gömlek eğreti duruyordu. Şirketler dijital dönüşüm diye teknolojik cihazlara sarıldı halbuki işin aslı bu değildi… ellerindeki verilere odaklanmalı ve verileri randımanlı biçimde yönetme ve kullanma becerisine sahip olmalıydılar. Cahit Zarifoğlu Üstadın buyurduğu üzere, “Asıl mesele buluttaydı ama herkes yağmur a şiir yazdı.”

 

Üzeri çizili!

Geçtiğimiz günlerde bir kez daha okuduğum, Tom Goodwin’in Dijital Darwinizm kitabından kendi yorumlarımı da katarak birkaç alıntı yapmak isterim.

Yazar kitaba ismini veren Dijital Darwinizm’in tanımını aşağıdaki şekilde yapıyor.

“Dijital Darwinizm, her tür gibi şirketlerin de zamanla gelişmek, en verimli hale ulaşmak, seçici biçimde üremek, ağır ağır da olsa istikrarlı ve kesin olarak kanıtlanmış bir evrimle daha iyi olmak üzere tasarlandığı düşüncesidir.” (Dijital Darwinizm, Syf:35)

Evet Evrim ile örtüşür sihirli sözcük ise “adaptasyon”. Adaptasyon yeteneği güçlü olan şirketler hayatta kalmayı başarırken diğerleri yok olacaklardır.

Bu tanımda bence bir önemli kelime de “zamanla”. Hepimizin aşina olduğu bir tez var. Herhangi bir yenilik, kullanıcı adaptasyonu için öncelikle eskiyi taklit eder. Kullanıcılar alıştıkça da daha farklı daha yenilik içeren özellikler uygulamaya konulabilir. Özetle, dönüşümün anahtarı değişimi öngörme ve ayak uydurmada saklı.

Kitapta çok fazla “yıkım” sözü var …  “Yıkmak!” Kelimesi bana çok itici ve sert bir şekilde tınladı bu kez.  “Yeniden birlikte inşa etmek” kullanabilir miyiz? (Evet kökten değiştirmek varsa içinde belki de yıkım. Fakat söylem en azından daha naif ve yapıcı). Ayrıca Nasıl yıkacağını bilmek için, önce kuralları da iyi öğrenmen gerekir. Dolayısıyla farklılaşılan nokta; bu bir yönetim, empati ve insan meselesi aslında teknoloji değil.

Dijital Darwinizm, ismi gereği teknoloji anlamında kısmi bir tarih yolculuğu içeriyor denilebilir. Kitabın üç izleği var diyor yazar. İlk kısımda geçmişten; ikinci kısımda bugünden ve üçüncü kısımda gelecekten bahsediyor.

 

Geçmiş, Şimdi, Gelecek!

Bu hepimizin sorunu, her pazartesi diyete başlamak kadar gerçek ve bizden. Önümüze hep tarihler koyduk her zaman bir sonraki yıldan şimdiki ve öncekinden daha ulvi şeyler bekledik. Yeni binyıl 2000 dedik olmadı, dile uyumlu geldi 2020, yetmez, yüzüncü yılımız 2023, peki şimdi 2050 konuşuyoruz. Neden, Bilmem? Yazımı hoş!  Geçmiş, Şimdi, Gelecek?

 

Ertelemek!

Dijital Dönüşmeyi bu yıl da dijital dövüşmeye yeğleyerek gelecekteki bize erteleyelim hadi. Pandemi, zombi, meteor, uzaylı istilası, ekonomik kriz, migren o bu bavul dolusu bahane, dostlar alışverişte görsün.

Şu an içinde bulunduğumuz yıl da teknik olarak geçen yıl, her yıl bir sonraki yılın geçen yılıdır.

Ertelemek de sorumluluğu gelecekteki kendine bırakmak aslında. Yani sanki üç farklı şirket varmış gibi. Geçmişteki şirket ve yapılanlar bizi bağlamaz. Şu anki şirket meşgul, yoğun, yorgun görece tembel. Sabah bir çırpıda teknolojiye uyanan, onu aynı hızda benimseyen ve benimseten süper kahraman gelecekteki şirket ise bu bitmeyen bütün işleri üzerine yüksek dozda dijitalizm boşaltarak halledecek, geçmişte yaptığı gibi hatalar yapmayacak. Ama 1yıl sonra şu anki şirket de geçmişteki şirket olacak, şu anki şirket de 1yıl önce gelecekti… Neyse buralar karışık, konu başka yerlere gidiyor. Ben kendime bir kahve koyup yatışayım sizlerde yazdıklarım üzerine düşüne durun.

 

Mesele!

Bilmem katılır mısınız? Bazımızda bilgiye birlikte ulaşma, yeni teknolojileri birlikte anlama, bilgi paylaşımı kültürü yok, bilgiye sahip olma fetişizmi var. Bilgiyi varsa paylaşmaz bilgi kendisindeyse kendini değerli sanır. Tam olarak kendine ve özüne güveni olmayan insan figürü. Mesela bir belgesel izlersin, anlatıp heyecanla paylaşmaya koyulursun; “Akıl taş bir bıçak tahayyül eder,

El bıçağı yaratır,

İnsan ……. 

Sana hemen “mamut o mamut, sözün devamı -insan mamutu öldürür.” biz bunu 10 sene önce izledik” derler. Öğrendiği bilgiyi başkasının da öğrendiğine mutlu olacağına, bunu daha önce bildiği için kibirlenirler. E peki sonra…

Mesele, anlatıya göre otuz bin yıl önce mamut ve onu öldürmek miydi? İnsanlık dünyanın kontrolünü bıçağı icat edip mamutları öldürerek mi yoksa insan aklını yönlendirerek mi kazandı.

 

Bulmayı değil aramayı sevmek!

Beyaz yakalı veya ajans çalışanı… Kim olursak olalım, süslediğimiz cümlelerle aslında içeriğin içini boşaltıyoruz. Beş yıl sonranın organizasyonunu hayal ederken kavram olarak kullandığımız dijitalleşmeyi Ekonomi Profesörü Loic Sadoulet, ergenlik döneminde gençlerin sürekli cinsellik konuşmasına benzetiyor: Aslında tam olarak ne olduğunu kimse bilmiyor, ama sürekli onun hakkında konuşuyoruz.

Cevabını bilmediğimiz bir şey daha olduğunu öğrendik.

Şimdi şöyle diyenleriniz olacaktır. -Dijital dönüşüm böyle bir şeydir Nevzat. Önemli olan cevaplar değil sorulardır. Önemli olan cevap vermek değil, soruların anlamını oldukça açık hale getirmek için sonsuz diyalektiktir.

Şimdi her şey ne de güzel oldu. Eksikliklerimizi bile kusursuz pazarlamanın yolunu öğrendik. Gerçekten herkes beceremediği şeyi kendi tercihiymiş gibi sunabiliyor artık. Sanki şirketin dijital dönüşüm sorunsalına çok iyi cevapları ve yeterliliği varmış da kendi isteğiyle sorularla ilgileniyor dijital dönüşmüyor gibi bir hava yaratılıyor. Bu argümanın alameti farikası da bu işte. Yani sihirli sözcük “şimdi zamanı değil”. Bu konu üzerine en hararetli tartışmanın bile son noktası “şimdi değil”. Her şeyi içinde barındırıyor. Ne yapacağımı biliyorum, konuya hakimim ama “şimdi zamanı değil”. Efsunlu cümle.

Şimdi değilse ne zaman? Bak yine olmazcılığa bir şahane soru daha…

Tüm ümidim, eminim dijital dövüşümü hiç kadar az olacak “Dijital Doğanlar”ın iktidarında.

Sağlıcakla ve teknolojiyle kalın…