Yaratıcı ve yıkıcı fikirlerin gerçeğe dönüşerek, yüzyıllardır kökleşmiş ve katılaşmış sektörleri değiştirdiği ve hatta yeniden yarattığı 21’inci yüzyılda, değişimi tetikleyen ve hayata geçiren yenilikçi ve girişimci ruhlar hepimizi heyecanlandırıyor ve düşündürüyor.
Fintech, geleceği hazırlayan yaratıcı fikirlerin ve ortaya koydukları ekonomik ve sosyal değerlerin döndürdüğü bir çark. Aynı zamanda hızla büyüyen bir kolektif ekonomi ve göz ardı edilemeyecek kadar büyük etki alanı olan bir fırtınaya dönüşmüştür. Özellikle, ana bileşenleri finans, teknoloji ve insan olduğu için, bu fırtınanın etki edemeyeceği yeryüzünde bir kıta düşünmek çok zor. Gelişmiş ve hızla gelişen ekonomilerde Fintech sadece finansal servislerde oyunun kurallarını zorlamakla kalmamakta, aynı zamanda oyun alanı genişleterek, finansal kuruluşların verimsizliklerine de çözümler üretmektedir. Bakıldığında Fintech, müşteriler, bankalar, regülatörler dahil olmak üzere ekosisteminin tüm bileşenlerine değer katabilmektedir. Çin başta olmak üzere Güney Asya’da yapılan Fintech yatırımlarının miktarlarına göz attığımızda ise, Fintech olgusunun dünyadaki dev güçler arasında bir satranç tahtasına dönüştüğüne şahit oluyoruz.
2016 yılında, Çin’de 11.2 milyar doları bulan Fintech yatırımları, ABD’de 5.2 milyar dolar seviyesinde kalan yatırım miktarını ilk defa geçmiştir. Çin, 2016 senesinde dünyada yapılan Fintech yatırımlarının yarısını temsil etmiştir. Sadece Çin’in 3 büyük teknoloji ve internet devi olan Ant Financial, Lu.com ve JD.com’un Fintech yatırımlarının toplamı, 6.7 milyar doları bulmuştur. Aynı sene içinde, Ant Financial Amerikalı uluslararası para transferi sağlayan MoneyGram’ı 880 milyon dolara satın almıştır. Ant, “88” sayısı Çin’de servet ve bol şansı da sembolize ettiğinden olabilir, aynı sene içinde Hindistan’da Paytm, Tayland’da Ascent Money ve Güney Kore’de Kakao Pay’i de ailesine katarak, dünyanın en büyük Fintech portföyüne ve 450 milyon kullanıcıya sahip olmuştur.
Çin büyük pazarlar yaratırken, dünyanın en hareketli Fintech merkezlerinden biri olan Singapur dünya ile bağlarını kuvvetlendirmektedir. Örneğin, 2016’da Singapur’da kar amaçlı olmadan bir özel yatırım aracılığıyla kurulan ve en büyük Fintech geliştirme merkezlerinden olan Lattice80, şimdiye kadar IBM, United Overseas Bank, KPMG gibi finans ve teknoloji oyuncuları ile kurduğu ortak girişimlerle API’ler, blockchain, bulut teknolojileri konularında çalışmalar ortaya çıkarmıştır. Şimdilerde ise Londra’da benzer bir merkez açma kararı almıştır. Singapur ve Londra arasında Fintech köprüsünü güçlendirmek amacıyla genişleyen Lattice80, Singapur’u Londra üzerinden gelen güçlü bir damarla besleyecek gibi gözüküyor. Singapur ve Londra mevzuat, yetenek havuzu ve dil açısından zaten önemli benzerlikler barındırmaktadır. 2016’da iki ülke arasında imzalanan “Fintech köprüsü” anlaşmasına da bağlı kalarak iki Fintech merkezinin güçlerini birleştirme çabaları Lattice80 projesi ile hız kazanmıştır.
Görüldüğü gibi, dünya genelinde Fintech, gelecekte paranın tanımını, içeriğini, nasıl yaratıldığını ve nasıl değer yarattığını değiştirebilecek bir güç konumuna gelmektedir. Bunu kavrayan ülkeler, regülasyon ve politik alanlarda attıkları adımlarla Fintech ve girişimlerinin önünü açma çabasındadırlar. Çünkü ortaya çıkan teknoloji ve iş modelleri sadece bulundukları ülkeleri değiştirmekle kalmayacak, küresel etkiler yaratabilecek potansiyeller doğuracaklardır. Bu yüzden Fintech ve üretilen yeni teknoloji altyapıları, hükümetlerin strateji planlamaları arasında genişleyerek yer almaya başlamıştır.
Yapay zeka da Fintech içinde çok hızla gelişen ve yaygınlaşan yeni kullanım alanları yaratmıştır. Özellikle kullanıcıların davranış şekillerini kavramak, büyük veri analizleri ile ihtiyaçlarını önceden tanımlayabilmek için Fintech girişimlerinin iş modellerini üzerine kurdukları temel bir teknoloji haline gelmiştir. Bloomberg News tarafından yakın zamanda yayınlanan bir habere göre, yapay zekanın 2030 yılında 15.7 milyar dolar değer yaratacağı tahmin edilmektedir. Bu rakam Çin ve Hindistan’ın bir yıl içinde yarattığı ekonomik değerden daha fazladır. Çin, 2020 için hazırladığı strateji ve büyüme planında yapay zekayı en önemli büyüme faktörleri arasında göstermiştir. Çin’in en büyük e-ticaret şirketleri arasında olan Baidu, Alibaba ve Tencent, yapay zekayı veri odaklı teknoloji platformlarının içine entegre etmektedirler. Çin bugüne kadar 15745 adet yapay zeka patenti almış ve Çin hükümeti “ulusal yapay zeka stratejik büyüme planı” hazırlamış ve yayınlamıştır. Çin’de yapay zeka firmaları arasında birleşmeler, satın almalar ve devralmalar oldukça hızla büyümektedir, bu da piyasanın ne kadar sıcak ve hareketli olduğunun göstergesidir.
Tüm bu nefes kesen gelişmeleri izlerken, paranın geleceğinin bugünden farklı olacağını hissetmek pek de zor olmayacaktır. Gelecek, “nakitsiz toplum” kavramından da öte bir sisteme veya sistemler zincirine doğru sapmaktadır. Herhangi bir merkezi bankaya ihtiyaç duymadan çalışan kripto para sistemi geleceğe yönelik bir ipucu verebilir. Örneğin Çin Merkez Bankası kripto para prototipleri üzerinde çalışarak, piyasaya (bankalara ve kullanıcıların elektronik cüzdanlarına) ilk kripto para sürebilecek merkez bankası olmaya yaklaşmıştır. Japonya ve Avrupa Merkez bankaları arasında da benzer ortak projeler sürdürülmektedir. Bu gelişmeler, merkez bankalarından bağımsız olan kripto para yapısı üzerine kurgulanabilecek çok daha sofistike para piyasalarının ortaya çıkabileceğinin sinyalleri vermektedirler.
Finansal teknolojilerin hızla gelişmesi, verinin kazandığı yeni nitelik ve değerler, paranın ve finansal ürünlerin “doğasını” değiştirmektedir. Geleceğin finansal servislerinin yeni mimari çizgisi bugünden ortaya çıkmaktadır. Bu mimarinin hatlarını Fintech girişimleri tasarlarken, büyük projeleri kazanmak için ülkeler arasında rekabet artmaktadır.
Teknoloji, regülasyon ve pazar büyüklüğü açısından fark yaratan Güney Asya ekonomik büyümesinin arkasına Fintech fırtınasının gücünü şimdiden almış gibi gözüküyor.