Doç. Dr. Adnan Veysel Ertemel
Doç. Dr. Adnan Veysel Ertemel
AKADEMİSYEN
DİJİTAL STRATEJİ DANIŞMANI

Dijital platformlar arasında daha çok zamanımızı almak için kıyasıya bir rekabet yaşanıyor.

Çağımızda dijital dünyanın üzerine oturduğu en temel mekanizma “dikkat ekonomisi” olarak adlandırılıyor. Sosyal medya, nesnelerin interneti gibi yıkıcı devrimler, üretilen bilgi hacminde katlanarak artışı ifade ediyor. Bunun aksine tüketiciler olarak zamanımız yani dikkatimiz hiç artmıyor.

Dijital platformlar arasında daha çok zamanımızı almak için kıyasıya bir rekabet yaşanıyor. Bu olguyu “dikkat ekonomisi” olarak açıklıyorlar. Her ekonomide olduğu gibi gönüllü bir alışverişin olduğu bu ekonomide de dolaylı bir alışveriş söz konusu. Tüketiciler platforma verdiği dikkat karşılığında başka yerde bulamayacağı içerik, bilgi ya da eğlence alır. Platform da bu dikkati reklam verenler üzerinden paraya çevirmesini iyi bilir. Psikologlar, son 20 yılda insan beynindeki bağımlılığa yatkın mekanizmaları en ince ayrıntısına kadar keşfetti ve teknolojik platform üreticileri tüketicileri daha fazla ekran başında tutmak için bu mekanizmaları sonuna kadar kullanıyor. Dünyada müşterilere kullanıcı olarak hitap eden iki kesim var: uyuşturucu tacirleri ve teknoloji üreticileri… Toplum olarak tesadüf olmak bir yana, tasarlanan bir süreç olarak ekran bağımlılığı olgusuyla karşı karşıyayız.

Dikkat ekonomisi

Bu durumu bir örnek üzerinden anlatalım. Youtube ya da Facebook platformunu kullandığımız için ücret ödemeyiz. Ancak dikkatimizi veririz. Platform üreticisi, alışkanlıklarımızı, tarihçemizi vs. kısaca bize ait veriyi kişisel bazda analiz ederek platformda daha çok etkileşimde bulunarak arzu edilen davranışları gerçekleştirmemiz için ne gerekiyorsa yapar. İşin ilginç yanı yapay zekâ gibi teknolojileri silah olarak kullanarak bu konuda daha maharetli olmaya başladılar. İşin ürkütücü yanı, silah namlusunun ucu tüketicilere, yani bize dönük durumda olması… Sonuç olarak dijital platform üreticisi için borsadaki hisse değerinin arttıran başlıca unsur, yani temel başarı kriteri, platformda geçirilen sürenin (time-spent) maksimize edilmesi. Dünyada, özellikle söz konusu dijital platformların üretildiği Amerika’da bu durum ciddi biçimde sorgulanmaya ve çözüm önerileri tartışılmaya başladı.

Dikkat ekonomisinde platformun ücretsiz sunulması karşılığında tüketicilerin verisi ve dikkati paraya çevriliyor. Ancak platform üreticileri parasal anlamda bu durumdan gittikçe artan oranda nemalanıyor. Apple şirketinin üst düzey yöneticisi 
Tim Cook, “Online bir hizmet ücretsizse siz müşteri değilsiniz, ürünün ta kendisisiniz!” ifadesiyle bu durumu çok iyi özetliyor. Tam da bu noktada blockchain önemli bir vaat getiriyor; veri sahipliğinin gerçek sahibinde, yani tüketicide olması… Tüketicilere ait verilerin Google ve Facebook gibi yapılarda olması gerçekten de kanıksadığımız, ancak esasen garipsenmesi gereken bir durum. Söz konusu şirketler, blockchain felsefesiyle incelendiğinde banka olmasa da farklı türde üçüncü parti merkezi yapılar olarak ortaya çıkıyor ve verimizi çoğu zaman bizden habersiz pazarlamaktan çekinmiyor.

Gelin bu kapsamda blockchain vizyonunda neler öngörülüyor birlikte inceleyelim:

Veri sahipliğinin tüketicide olması

Blockchain felsefesine göre veri sahipliğinin üçüncü parti merkezi yapıların yerine tamamen tüketicilerde olması öngörülmektedir. Bu vizyonla yola çıkmış ve şu anda kullanılabilir durumda olan birçok proje var. Civic, MetaMask, uPort ve Blockstack bu projelerden sadece birkaçı. Söz konusu uygulamalar üzerinden tüketiciler kendisine ait bilgileri paylaşma gereği duymadan sosyal medya platformları dâhil birçok platforma giriş yaparak kimlik doğrulaması yapabilmektedir. Blockchain mantığında “pseudonymity” olarak adlandırılan bu durum, protokol seviyesinde kimliğini doğrulayan bireyin karşı taraftaki hizmet sağlayıcıya kendisine ait hassas veriyi paylaşma gereği duyulmaması esasına dayanır. Verinin gerçek sahibi olan tüketici verisinin bir kısmını, ihtiyaç duyuldukça ve minimum düzeyde paylaşır.

Kullanıcı verisiyle ne yapıldığının sorgulanabilir olması

Blockchain’in şeffaflık ve geri dönülemezlik özellikleri sayesinde gelecekte bir tüketici, örneğin Facebook gibi bir platformdan hangi verisini, tam olarak ne amaçla, ne zaman, kimlerle paylaştığının dökümünü isteyebilecek. Böylelikle verinin izinsiz ya da etik dışı amaçlarla kullanımının önüne geçmek mümkün olabilir.

Verilen dikkatin paraya çevrilmesi

Javascript’in mucidi ve aynı zamanda Mozilla internet tarayıcısı tasarlayan çekirdek ekipten olan Brendan Eich’in liderlik ettiği bir inisiyatifin ürünü olan “Brave” adlı internet tarayıcısı ve Basic Attention Token (BAT) adlı kripto para bu amaçla geliştirilen projeler olarak öne çıkıyor. Tüketicinin, internet tarayıcısında gösterilen reklama verdiği dikkati doğrudan paraya çeviren ve tüketicinin kripto cüzdanına anında ödeme yapan sistem, Google, Facebook gibi üçüncü parti merkezi yapıların aslan payını aldığı reklam pastasının yenilikçi biçimde yeni baştan paylaşımını sağlıyor.

Blockchain’in dijital ekosistemi tehdidi bunlarla sınırlı değil elbette. Steem gibi tamamen blockchain tabanlı alternatif sosyal medya platformları, etkileşimi sağlayan içeriğin üreticisi ve küratörlerin, sağladıkları katkı üzerinden finansal getiri elde etmesi esasına dayanıyor. Sosyal medya mantığında radikal değişiklikler sunarak ekosistemde oyunun kurallarını tekrar yazıyor. Söz konusu projeler geniş kitlelerce kabul görür mü? Yerleşik dijital oyuncuların bu adımlara cevabı ne olur? Bu soruların yanıtını almak için beklememiz gerekecek. Ancak tasarlanan bir süreç olarak ekran bağımlılığının artık sorgulandığı ve blockchain’in dijital ekosistemin temel işleyişini bir şekilde değiştireceği görülüyor.