SRP-Legal Hukuk Ofisi’nin Kurucusu ve Yönetici Ortağı Dr. Çiğdem Ayözger Öngün ile özel bir röportaj gerçekleştirdik.

 

Sadece hukuk alanda değil, uyum ve regülasyon stratejileri konusunda da deneyimli bir isim olan Av. Dr. Çiğdem Ayözger Öngün ile bir araya geldik. Finans alanındaki düzenlemeler ve Regtech’ler hakkındaki görüşlerini aldık.

 

Türkiye’nin ilk ve tek ödeme ve elektronik para derneği ÖDED tarafından desteklenen FINTECH10 eğitmenleri arasındasınız. Burada yaşanan deneyim ve kazanımlara dair neler söylemek istersiniz?  

FINTECH10 eğitimleri, finansal teknolojilerin pazarlar ve iş modelleri üzerinde yarattığı etkileri görmek ve finansal teknolojileri sektöre yön veren liderlerden dinlemek için güzel bir fırsat sunuyor. Biz de bu kapsamlı eğitime finansal teknolojilere ilişkin yasal düzenlemeler FinTech Hukuku ve RegTech uygulamalarına dair bir içerik ile katkı sağlıyoruz. Bilindiği üzere, FinTek alanındaki düzenlemelere elektronik para ve ödeme kuruluşları ile mutabakat sistemlerinin faaliyetleri ile sınırlı olarak bir çerçeve çizilmiştir. Ancak finansal teknolojide hızla yeni uygulamalar gelişirken regülasyon çerçevesini sabit tutarak ihtiyaçlara cevap verebilmek mümkün değildir. Düzenlemelerin bu yeni gelişmelere aynı hızda cevap veremiyor oluşu pazardaki oyuncuların da faaliyetlerini bir noktada yavaşlatmaktadır. Bu nedenle ihtiyaçları tam olarak tespit edebilmek ve buna uygun çözüm önerileri geliştirebilmek amacıyla “hukuki çerçevede neler var?”, “ne gibi değişikliklere ihtiyacımız var?” bunları ortaya koyarak sektör oyuncularına bir öngörülebilirlik kazandırmak adına bu eğitimin önemli olduğu kanaatindeyim. Bu doğrultuda öncelikli olarak 6493 sayılı Kanun ve ikincil düzenlemeler ile Avrupa Birliği’nde 2018 yılı itibariyle yürürlüğe giren yeni Ödeme Hizmetleri Direktifi (PSD2) birlikte değerlendirildiğinde hangi noktada olduğumuzu tespit etmekteyiz. Ardından finansal teknolojilere de dokunan bir alan olan RegTech diğer bir ifadeyle Düzenleyici Teknoloji konusunu da eğitimimiz kapsamında ele alıyoruz. RegTech uygulamaları, finansal teknolojilerle yakın bir yolda ilerlerken regülatif alanlarda uyum süreçleri ile risk izleme faaliyetlerinde getirdiği yenilikler ile biz hukukçuları ilgilendirdiği kadar şirketlerin düzenlemelere uyum yükünü de bir noktaya kadar hafifletmektedir. Bu nedenle, yalnızca finansal teknoloji şirketlerini değil regüle alanlarda faaliyet gösteren tüm diğer şirketleri de yakından ilgilendiren ve katılımcıların da yeni kazanımlar elde edeceği bir konu olduğunu düşünüyoruz.

 

Türkiye’de teknoloji finans sektöründe ne gibi bir rol oynuyor?

Türkiye’de finans sektörü geleneksel düzlemde kurulmuş kurumların yanı sıra dinamik bir yapı sergilemektedir. Özellikle finansal hizmetlerdeki dijitalleşme süreci, pazardaki oyunculara yeni iş modellerinin kapılarını açmakta ve tüketiciler ile olan ilişkilerini yeniden şekillendirmektedir. Günümüzde bankacılık uygulamalarına baktığımızda teknolojinin iş modellerine getirdiği yeni soluk ile birlikte finans sektöründeki “yeni normal”in dijital hizmetler olduğunu söyleyebiliriz. Tüketiciler artık hiç şubeye gitmeden mobil uygulamalar vasıtasıyla işlemlerini yerine getirebiliyorlar ve bunu tercih de ediyorlar. Böylece fatura ödemek, para transferi yapmak gibi günlük finansal hizmetlerde hem finans kuruluşları hem de bireyler nezdinde zaman ve para kaybının önüne geçilebiliyor. Bu anlamda sektördeki son gelişmeler incelendiğinde, bazı bankalar hizmetlerini dijital platformlara taşımakta ve altyapılarını finansal teknolojiler ile desteklemektedirler. Bu noktada sektörden çok sayıda örnek vermemiz mümkün ancak tüm bu gelişimin iki odak noktası olduğuna dikkat çekmek isterim; birincisi teknoloji diğeri ise güven algısıdır. Finans sektöründe teknoloji ile birlikte geliştirilen uygulamaların bankalara, şirketlere ve tüketicilere güven vermesi gerekmektedir. Tüm bu hizmetlerin güven üzerine inşa edilmesine yönelik ülkemizde en büyük adım ise 6493 sayılı Kanun ve ikincil düzenlemeleri atıldı. Türkiye’de finans sektöründe teknolojinin rolünü ve geleceğe ilişkin öngörüleri ise işte bu düzenlemelerle finansal güvenin ne ölçüde korunduğu belirleyecektir.

 

Finans sektöründe geliştirilen ürün ve hizmetlerde sizin takip ettiğiniz en son trendler neler?

Finansal teknolojilerin gelişmesiyle birlikte ortaya çıkan ürünler ve platformlar zaman içerisinde gelişmekte; bu gelişimle birlikte geleneksel yapıdaki bankalar ile FinTek’ler arasında önlenemez bir rekabet ortaya çıkmaktadır. Dijital geleceğin önemli bir parçası olan FinTek’lerin karşısında bankaların, varlık yönetim şirketlerinin ve aracı kurumların dijital inovasyon çalışmalarına hız vererek bu yeni rüzgârı yakalamaları gerekecektir. Bu anlamda son dönemde bankaların daha çok mobil uygulamalara ağırlık verdiğini ve tüketicilerin ihtiyaç duyduğu finansal hizmetleri bu dijital uygulamalar üzerinde hızlı ve güvenli bir şekilde sunmayı hedeflediklerini görüyoruz. Bankaların geliştirdiği dijital uygulamalarının yanı sıra son dönemin en çarpıcı trendinin ise Açık Bankacılık faaliyetleri olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bilindiği üzere Açık Bankacılık (Open Banking), tüketicilerin vermiş olduğu izinler doğrultusunda bankaların tuttuğu çeşitli müşteri bilgilerinin üçüncü taraflarla paylaşımı anlamına gelmektedir. Bu şekilde tüm dünya genelinde hızlı bir şekilde yayılan Açık Bankacılık, pazarın gelişip olgunlaşmasına da katkı sağlamaktadır. Ülkemizde ise özellikle bankaların bu konudaki farkındalığı çok yüksek ve altyapılarını da bu doğrultuda olabildiğince geliştirmeye çalışıyorlar. Düzenlemeler anlamında henüz tam bir olgunluğa kavuşmamış olsa da şu an sektörde birkaç bankanın Açık Bankacılığa ilişkin uygulamalar geliştirdiğini görüyoruz. Sektörde böylesine hızlı bir şekilde çıkış yapmış olan Açık Bankacılık faaliyetlerinin desteklenip gelişebilmesi için ise bir düzenleme ihtiyacı olduğu ortada. Bir kez daha belirtmekte fayda var; kanun koyucu tarafından bir düzenleme çerçevesi çizilmediği sürece yeni dönem trendleri olarak konuştuğumuz bütün bu uygulamaların genele yayılması pek mümkün görünmüyor. Bu nedenle bankaların ve FinTek’lerin özellikle Açık Bankacılık faaliyetleri yönünde duydukları ihtiyacı karşılayacak düzeyde ve yeterlilikte bir düzenlemeye ihtiyacımız var.

 

Türkiye’de finansal teknolojiler alanına yapılacak yatırımları güçlendirmek için nelere ihtiyacımız var?

Bir ülkede yatırım yapılabilmesi için yatırımcılar tarafından iki unsur göz önünde bulundurulur. Bunlar “öngörülebilirlik” ve “şeffaflık”tır. Bu unsurlar aynı zamanda iyi işleyen bir düzenleme sürecinin de temellerini oluşturur. Buna göre, bir konuda düzenleme yapılması veya var olan düzenlemelerde değişiklikler yapılması halinde kamuoyunun konuya ilişkin olarak haberdar edilmesi, ilgili paydaşların bu düzenlemelere veya değişikliklere görüş bildirebilmesi ve yeknesak uygulamaların yürürlükte olması öngörülebilirlik ve şeffaflık unsurlarını destekleyecektir. Türkiye’de hâlihazırda FinTek ekosisteminde ödeme hizmetleri ve elektronik para hizmetlerine ilişkin usul ve esasları düzenleyen ve Avrupa Birliği Ödeme Hizmetleri Direktifi’ni (PSD1) mehaz alan bir düzenleme mevcuttur: 27 Haziran 2013 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe giren 6493 sayılı Kanun. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, tarafından uygulanan bu regülasyonun gerekliliklerinden kısaca bahsedecek olursak; ödeme ve elektronik para hizmeti sunmak isteyen FinTek oyuncularının BDDK’dan lisans alması zorunluluğu getirilmiştir ve bu hizmetleri sunmak üzere kurulan FinTek şirketinin de belli bir hissedarlık yapısına, teknik donanım ve altyapıya sahip olması beklenmektedir. 6493 sayılı Kanun’a günümüze kadar yapılmış olan değişiklikleri de göz önünde bulundurduğumuzda, ülkemizdeki FinTek ekosisteminin ihtiyaçlarına cevap veremediğini ve dahası Avrupa Birliği’ndeki diğer FinTek oyuncuları ile olan global anlamdaki rekabeti Türkiye’de yerleşik oyuncular aleyhine zayıflattığını söyleyebiliriz. Avrupa Birliği’ne baktığımızda ise 2015/2366 sayılı Avrupa Birliği Ödeme Hizmetleri Direktifi (PSD2) 13 Ocak 2018 tarihinde tüm Avrupa Birliği FinTek oyuncuları için uygulanır hale gelmiştir. PSD1 ile karşılaştırdığımızda, PSD2’nin sektörde inovasyonu arttırıcı etkide olduğunu, verileri üzerinde daha fazla kontrol imkânı tanıyarak tüketicileri güçlendirdiğini ve çevrimiçi ödemelerde güvenlik kontrollerini geliştirdiğini söyleyebiliriz. Dahası, PSD2’nin getirdiği “Açık Bankacılık” ile FinTek oyuncuları üçüncü taraf hizmet sağlayıcıları olarak bankaların yanında yerini almış oldu. Böylece FinTek oyuncuları, PSD2’de tanımlanan diğer üçüncü taraf hizmet sağlayıcıları vasıtasıyla, tüketicilerin bankalardaki verilerin ulaşarak ve tüketicilerin izinleri doğrultusunda bu verileri kullanarak kendi uygulamalarını geliştirebilmektedir. Diğer taraftan tüketiciler yine bu üçüncü taraf hizmet sağlayıcıları vasıtasıyla ödemeleri onaylayabilmekte; bir aracıya ihtiyaç duymaksızın banka işlemlerini gerçekleştirebilmektedir. Tüketici verilerine olan erişimin bu şekilde arttırılması ve etkin bir şekilde API kullanımı ile birlikte bankaların da hem konumlarını koruyabilmesi hem de faaliyet alanlarını genişletmesi mümkündür. Getirdiği tüm bu yenilikler ile PSD2 düzenlemeleri, üçüncü taraf hizmet sağlayıcılarının finans sektörüne girmesini kolaylaştırmakta ve yeni iş modellerinin de önünü açmaktadır. Türkiye’de henüz PSD2 kapsamında bir düzenleme yürürlüğe girmemiş olup; yurtdışındaki pazarı yakalamak ve finans sektörüne olan yatırımları güçlendirmek istiyorsak mevcut bankacılık ve FinTek düzenlemelerinin PSD2 yenilikleri kapsamında tekrar gözden geçirilmesi gerekmektedir. Bu konuda ihtiyaçları tespit edebilmek bakımından düzenleyici otoriteler ile sektördeki oyuncuların etkileşimin arttırılması da çok önemli bir unsur. Aksi takdirde, Türkiye FinTek pazarındaki giriş ve büyüme engelleri de zaman içerisinde artmaya devam edecektir.

 

 

FinTek alanında gelecek yatırımlar için nasıl bir model gerekli?

FinTek girişimleri pazarda yer edinmeye başladığında bazı bankaların bu yeni oyuncuları birer rakip olarak gördüklerini ve ilgili pazarların dışına itmek üzere dışlayıcı hareketlerde bulunduklarını gördük. Nitekim bu durum, Rekabet Kurumu’nun geçtiğimiz sene aldığı bir karara da konu oldu. FinTek kuruluşlarının Bonus Kredi Kartı platformuna erişimlerini yasaklayan sözleşme hükümlerinin değerlendirilmesi ve FinTek oyuncularının adil koşullarda ilgili pazarda yer alabilmesini sağlamak üzere konuyu 2017 yılında ÖDED adına Rekabet Kurumu’na taşıdık. Avrupa Birliği’nde bir rekabet otoritesi tarafından alınmış olan ilk FinTek kararı özelliğini taşıyan bu karar ile bankalarla olan sözleşmelerden soruşturmaya konu olan ve FinTech’leri Pazar dışına iten hükümlerin kaldırılmasına karar verildi. FinTek sektörüne böylesine olumlu etkileri olan bu kararın ardından bankalar ile olan sözleşme hükümleri rekabet hukukuna uygun hale getirildi. FinTek’lerin pazarda açtığı yeni alanların bankaların da öncesinde faaliyet göstermedikleri yeni alanlar olması nedeniyle büyük finansal kurumların FinTek ile gelen bu değişim rüzgârlarına kapılması kaçınılmaz olmuştur.

Şu an sektördeki gelişmeleri izlediğimizde, bankalar ve FinTek’ler arasında doğrudan rekabetin devam ettiğini ancak öte yandan bankaların FinTek’lere karşı daha işbirlikçi bir tutum içine girmeye başladıklarını görüyoruz. Pazarda faaliyet gösteren büyük ölçekli FinTek’lerin yanı sıra; bankalar da bu alanlarda doğrudan faaliyet göstermeye başlayarak veya yatırım yaparak dolaylı yollarla FinTek oyuncuları ile birlikte tüketicilerin ihtiyaçlarını karşılamak üzere işbirliği içinde çalışmaktadırlar. Bu nedenle, pazarda kesin bir bölünmeden ziyade, FinTek ve banka işbirlikleri finans sektörünün geleceğini belirlemede ön plana çıkmaktadır. Keza, bunun birçok örneğini de sektörden aldığımız haberlerle ve hazırlanan araştırma raporlarıyla görmekteyiz. FinTek sektörünün geleceğinin de şu an için bankalar ile daha işbirlikçi bir yönde evrileceği kanaatindeyim.

Son olarak, FinTek’lerin geleceğinin şekillenmesinde hukuk düzeninin de destek olacağını söylemek yanlış olmaz. Şu an için FinTek oyuncularına özgü bir yatırım modelini henüz hukuk düzeninde görmesek de; yeni iş modelleri geliştirmeyi hedefleyen FinTek’lere yönelik uygulanabilecek çok çeşitli sayıda teşvik modelleri mevcuttur. Buna göre çeşitli düzenlemeler ile FinTek’lerin faaliyetlerinin katma değer vergisinden, damga vergisinden veyahut gümrük vergisinden istisna tutulabilmesi de teşvik edici bir unsur olacaktır. 6493 sayılı Kanun ve ilgili mevzuatta beklenen ve arzu edilen yeniliklerin yapılmasıyla bu teşviklerin daha da anlamlı hale geleceğini düşünüyorum.

 

 

Açık bankacılık hukuki altyapısını güçlendirmek için hangi adımlar atılmalı, neler yapılmalı?

PSD2’nin hayatımıza girmesiyle artık ödeme hizmetleri servisi sunmak için bir banka olarak faaliyet göstermenin gerekmediği; banka hesabı sahipliğinin münhasıran hesap sahiplerine bir hak olarak tanındığı ve bankaların neredeyse bir platform gibi veri sağlayabildiği bir döneme girmiş olduk. Finans kuruluşları kendi API’larını, API market veya API portal adı verilen platformlarda kullanıma açarak FinTek kuruluşları ile çeşitli müşteri bilgilerini paylaşmakta böylelikle bankalar daha düşük bir eforla müşteri kazanabilmekte, cirosunu arttırmakta ve banka API hizmetinden yararlanan FinTek kuruluşu üzerinden belli bir kazanç elde etmektedirler. FinTek kuruluşları ise bankaların bu API hizmeti karşısında bankalar tarafından sunulan bir zemin üzerinde yenilikçi uygulamalar geliştirebilmektedir. Böylece aslında sınırlı bir kapasite ve hizmet ağına sahip olan FinTek kuruluşları daha rahat ve esnek bir ortamda faaliyet gösterebilecektir. Her iki tarafa da getirileri olan Açık Bankacılık hizmetlerinin bankalar ve FinTek kuruluşları için heyecan verici ve bir o kadar da pratik olduğunu ve güzel bir işbirliği ortamı yarattığını görüyoruz. Dünya’da Amerika Birleşik Devletleri, İsveç ve İngiltere gibi gelişmiş ülkelerde Açık Bankacılık hizmetlerini genel itibariyle yerleşmiştir. Ülkemizde ise konu halen gelişim aşamasında olup; çeşitli bankalar Açık Bankacılık hizmetlerine zemin oluşturmak üzere API marketlerini veya API portallarını oluşturmaya başlamıştır. Ancak yukarıda da değerlendirdiğimiz üzere ortada bir regülasyon boşluğu ve bu boşluğun yarattığı pazara giriş engelleri varken ülkemizdeki Açık Bankacılık hizmetlerinin PSD2 ülkeleri kadar gelişmesini beklemek şu aşamada oldukça zor. Bu nedenle bu sorun karşısında da yine yolumuz PSD2 düzenlemelerine çıkıyor. 6493 sayılı Kanun ve ilgili mevzuatta yer alan düzenlemeler, BDDK’nın lisanslama şartları ve daha sonra süreç içerisinde beklediği operasyonel gereksinimler Türk FinTek ekosistemini bir noktada yavaşlatmaktadır. Açık Bankacılık faaliyetlerinin önünü açmak adına gerek teknik altyapıda, gerekse bu altyapıyı destekleyecek regülasyon çalışmalarında önümüzde uzun bir yol bulunmaktadır. Hukuki bu çerçevede neler yapabiliriz diye baktığımızda dünyada bu konuda çalışmalar yürütmüş ülkeleri örnek alarak düzenleyici denetleyici kurumlar nezdinde kamuoyunun da görüşünü alarak bir yaklaşım ortaya koyabiliriz. Bu anlamda İngiltere’nin bizim için güzel bir örnek olabileceği kanaatindeyim. Örneğin: İngiltere’de PSD2 henüz uygulanabilir durumda değilken 2016 yılında ülkenin Rekabet ve Piyasa Otoritesi tarafından yapılan araştırmalar neticesinde finans sektöründe rekabetin ve inovasyonun desteklenmesi için Açık Bankacılık modelinin ihtiyaç olduğuna kanaat getirilmiştir ve Açık Bankacılık sistemine ilişkin bir kuruluş da kurulmuştur. Kurum’un Ağustos 2016’da verdiği bir karar ile birlikte Açık Bankacılık sisteminde faaliyet gösteren üçüncü taraf FinTek kuruluşları en büyük dokuz İngiliz bankasının müşteri verilerine doğrudan erişebilir hale gelmiştir. Ardından PSD2 düzenlemelerinin geçiş döneminin ardından uygulanmaya başlaması ile Açık Bankacılık hizmetleri hukuki bir düzleme kavuşmuş oldu. Bugün, İngiltere Avrupa Birliği’nden çıksa dahi PSD2 düzenlemelerinin dışında kendi hukuk sisteminde Açık Bankacılık sistemini adapte etmiş durumdadır. Ülkemizde de benzer şekilde Açık Bankacılık hizmetleri sunmak isteyen bankalar ve bu hizmetten yararlanmak isteyen FinTek kuruluşlarına yönelik BDDK ve diğer ilgili kurumlar nezdinde bir rehber düzenleme yayınlanabilir. Özellikle veri gizliliği ve güvenliği ile mali suçların engellenmesi ve altyapının güçlendirilmesine yönelik yetkinliği arttırıcı gereksinimlerin ortaya konması Açık Bankacılık hizmetlerinde büyük etki yaratacaktır.

 

Yakın dönemde FinTekleri nasıl bir değişim süreci bekliyor. Bu değişim sürecine ayak uydurabilmeleri için neler önerirsiniz.  

Geleneksel bankacılık modellerinden ayrılan FinTek’ler aslında değişim sürecine öncülük eden ve bu değişim sürecinin ana konusunu oluşturan oyunculardır. FinTek ile birlikte gelen değişim süreci, önce bankalar ile aynı pazarda faaliyet göstermeye başlamaları nedeniyle başlayan rekabet ve ardından düzenleyicilerin müdahalesi ile FinTek’lerin de dışında ilerleyen bir değişim süreci haline geldi. Genel itibariyle FinTek faaliyetlerine yönelik düzenlemeler ve teknolojinin gelişmesiyle birlikte geleneksel yapıdaki finansal kurumlar ile FinTek arasındaki çizgiler daha belirsizleşti. Süreç içerisinde bu değişim rüzgarına regülasyonun da dâhil olmasıyla birlikte FinTek’lerin kendilerini geleneksel bankacılık modellerinin dışında tutan ayrıksı yaklaşımları da regülasyonun getirdiği uyum gereklilikleri ve yaptırımlarla yumuşamış oldu. Artık bir FinTek kuruluşunun da bir banka gibi uyum yükü altında olması ve operasyonel süreçlerinde belli yükümlülükleri yerine getirmesi beklenmektedir. Diğer bir ifadeyle, uyum riskleri ve regülasyon artık FinTek kuruluşlarının da ajandasında yer alan en temel konulardan biri haline geldi. Bu nedenle, hukukçu bir bakış açısıyla, FinTek kuruluşlarına önerim uyum gerekliliklerini öncelikli hale getirerek tüketicilerin beklediği finansal güveni sağlamalarıdır. Tüketicinin günlük bir finansal işlemini yerine getirmek için banka yerine bir FinTek kuruluşunu tercih edebilmesi için finansal güvenin tüketiciye hissettirilmesi gerekiyor. Bunun öncelikli yolu da bir banka gibi veri güvenliği ve gizliliğini sağlamaya yönelik tedbirlerin en üst düzeyde alınmasıdır. Bu nedenle özellikle kişisel verilerin korunması alanında gerekli uyum projelerini yürürlüğe koymalarını ve bu alanda periyodik denetimlerle uyumluluğu ve sistem güvenilirliğini en üst düzeye çıkarmaları gerektiğini naçizane hatırlatmak isterim. İkinci olarak, FinTek kuruluşları ile bankaları karşılaştırdığımızda; bankalar yerleşik bir regülasyon çerçevesinde faaliyet gösteren ve büyük ölçekli kaynakları ile risk yönetimi faaliyetlerini gerçekleştirerek öngörülebilirliği temin ederken; bu büyük kuruluşlar ile rekabet içerisinde olan FinTek kuruluşları küçük ölçekli yapıları ve belirsiz regülasyon ortamında var olmaya çalışmaktadır. Bugün finans sektöründe her iki oyuncu da aslında inovasyon odaklı hareket etmekte ve tüketiciye en iyi olanı sunmaya çalışmaktadır. Öte yandan zaman unsuru her iki oyuncu için de aynı işlememektedir. Basit bir örnek ile açıklayacak olursak, küçük bir FinTek kuruluşunun işlemlerinde yaşanan gecikmeyi telafi etme hızı ile kurumsal bir bankanın bu gecikmeyi telafi hızı aynı olmayacaktır; dolayısıyla bu durumun FinTek kuruluşuna olan maliyeti tahmin edersiniz ki daha fazladır. Bu nedenle her ne kadar FinTek kuruluşu ile bir banka stratejik noktalarda buluşsa da; faaliyet bazında farklı süreçlere ve gereksinimlere tabiidirler. Rekabette FinTek kuruluşlarının bu açık dezavantajlarını ise ancak bir regülasyon ile telafi ederek; bu kuruluşları bankalar ile adil şartlarda rekabet eder hale getirebiliriz. Bu nedenle mevcut düzenlemelerde yeniliklerin acil bir ihtiyaç olduğunu tekrar belirtmek isterim. Bu aşamada, FinTek kuruluşlarının kamuoyu yaratmak üzere birlikte hareket edebilmesi ve kamu kurumlarına seslerini duyurabilmesi FinTek kuruluşlarının ajandasında yer alması gereken diğer önemli konulardandır.

 

2020 yılı ajandanızda neler var? Finteklerin ajandasına dahil etmesini önerdiğiniz önemli başlıklar neler?

Geçtiğimiz yıl, ülkemizdeki yeni yatırımlar, FinTek oyuncularının büyüme oranları ve Avrupa Birliği’ndeki regülasyon hareketleri ile FinTek’ler için oldukça hızlı bir sene oldu. 2020 yılı da pek tabii aynı şekilde devam edecektir. Önümüzdeki süreçte de geleneksel yapıya sadık olan büyük bankaların inovasyona hız vererek FinTek yatırımlarını arttıracağını; değişen küresel düzende yeni neslin finansal ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik yine büyük bankaların FinTek odaklı yatırımlara devam edeceği şüphesiz tüm ilgililerce beklenmektedir. Tüm bunlara ek olarak son dönemde büyük teknoloji şirketlerinin de FinTek alanına adım atmasıyla birlikte 2020 yılında bu şirketlerin önemli bir figür olarak FinTek pazarında yerini alacağını düşünüyorum. FinTek pazarında bankaların karşısında artık FinTek girişimleri değil çok farklı sektörlerden farklı şirketlerin de birer oyuncu olarak çıkmasıyla rekabet artacaktır. Rekabetin yüksek olduğu bir pazarda ise FinTek’ler ancak güçlü müşteri ilişkileri ve güçlü politikalar ile var olabilecektir. Dünya’daki teknolojik gelişmeler “insan” ve “veri” odaklı ilerlerken; Türkiye’de faliyet gösteren veya gösterecek FinTek’lerin bu gücü göz ardı etmemelerini ve iş süreçlerini uyumlu hale getirmelerini öneririm. Veri gizliliği ve korumasının yanı sıra risk yönetimi ve uyum süreçleri de aynı şekilde FinTek kuruluşları için öncelikli hale gelmelidir. Tüm bu gelişmeleri yakından takip eden bir ekip olarak; 2020 yılı içerisinde finansal teknolojiler sektöründe faaliyet gösteren Şirketlerin güçlü birer oyuncu olarak yer alabilmesi için yeni yatırım projelerinden hukuka uyum politikalarının yürütülmesine kadar geniş yelpazede hukuki destek sağlamaya devam edeceğiz.