KOBIL Kurumsal Pazarlama Direktörü Dilara Koyun ile özel bir röportaj yaptık.

KOBIL Kurumsal Pazarlama Direktörü Dilara Koyun, KOBIL’in son dönem çalışmaları ile birlikte bankacılık sektörüne dair genel izlenimlerini paylaştı.

 

KOBIL olarak toplam 50 ülkede 150 bankanın güvenlik uygulamalarını yürütüyorsunuz. Geliştirdiğiniz dijital kimlik uygulaması mPower ile Avrupa Birliği ülkelerinin data güvenliğine talip oldunuz. Yeni platformunuz mPower’a ne kadarlık bir yatırım yaptınız, işlevi ve hedefleriniz ile ilgili neler söylemek istersiniz?

Biz mPower platformu için 2011 yılından bu yana çalışıyoruz. Şirket olarak çok önemsediğimiz ve emek verdiğimiz bir iş oldu. mPower platformunu geliştirmek amacıyla bugüne dek 50 milyon dolarlık yatırım yaptık. mPower, datayı Facebook ya da Google gibi şirketlerle paylaşmak yerine, kuruluşların kendi eko sistemlerini oluşturmalarına imkan sağlıyor. Dünyada benzeri olmayan bir platform ortaya çıkardık. Bundan sonra amacımız, Facebook, Amazon, Google gibi devlerle rekabet edebilecek yeni dijital platformlarının güvenliğini sağlamak olacak.

 

Teknoloji sektöründe faaliyet gösteren yerli firmaların en önemli sorunlarından biri yazılımcıların beyin göçü. Bu sorun karşısında KOBIL’in yaklaşımı ve stratejisi nedir?

Mesleğinde uzmanlaşan yazılımcıların büyük kısmı kariyerlerini Avrupa ülkelerinde ya da Amerika’da sürdürmeyi planlıyor. Özellikle Y kuşağı bir süre deneyim kazandıktan sonra yurt dışındaki iş fırsatlarının peşine düşüyor. Almanya’da kurularak Avrupa’nın teknolojik altyapı şirketlerinden biri haline gelen KOBIL ise Alman ve Türk mühendislerle eşzamanlı olarak çalışıyor. Avrupa ile Türkiye çalışma kültürünü kombine eden ve uluslararası bir çalışma ortamı sağlayan bir strateji izleyerek bu beyin göçünün önüne geçiyoruz. Türkiye’de Ar-Ge merkezimizi kurduğumuzda 7 kişiydik, kısa süre içinde çalışan sayımızı 35’e çıkardık. Türkiye’de çok iyi yazılım mühendislerimiz var. Bu yıl ekibimizi 100 kişiye çıkarmayı hedefliyoruz.

 

Özelikle teknoloji ve yazılım alanında Türkiye’den çok fazla beyin göçü oluyor. Bu alanda iş bulmak daha kolay olduğu için, Türkiye’nin yetiştirdiği uzmanlar yurtdışındaki hedeflere yöneliyor. Bu alanda beyin göçü trendini tersine çevirmek için KOBIL’in görüşü ve sunduğu fırsatlar neler? AR-GE çalışmaları ve inovasyon tarafından baktığımızda, Türkiye ve Avrupa’daki sektörel farklar hakkında neler söylemek istersiniz?

Almanya’da doğdum ve 30 sene orada yaşadım. 2 sene önce ülkeme faydalı olma amacıyla İstanbul’a gelme kararını aldım. Biz burada yazılım alanında iyi adamları bulurken hep zorluk yaşıyoruz. Daha yüksek maaş önersek bile, daha düşük maaşla yurtdışına gitmeyi tercih ediyor. Buraya geldiğimde KOBIL 7 kişiydi, şimdi 35 kişiyiz. Merkezimizin bulunduğu Almanya’da tüm global işlerimizin ana mutfağı, Ar-Ge faaliyetlerimizi yürüten çekirdek ekibimiz de Alman mühendislerden oluşuyor. KOBIL’in Almanya ve Türkiye dışında başka ülkelerde de Ar-Ge’yi yürüten çalışanları var. Bu ülkelerdeki yazılım koordinasyonunu sağlamamız çok önem taşıyor. Biz de Türkiye ve Almanya’yı merkez haline getirerek, diğer ülkelerdeki çalışanlarımızı da yönetmeyi başardık. Türkiye’de de artık çok önemli bir ekibimiz var ve dünya standartlarında projeler yapar hale geldik.

Avrupa’da bankacılık sektörü, Türkiye’deki kadar yenilikçi değil. Biz Türkiye’de 10 milyon kullanıcıdan bahsederken, Almanya’daki bir kurum daha yeni 5 milyondan bahsediyor. Ancak burada paradoks bir algı var. Almanya’nın ekonomisi çok güçlü ve tanınmış, güçlü markaları var. Türkiye ise teknoloji alanında çok güçlü, çok iyi fikirleri olan insanlarımız var. Ancak günün sonunda yeniden ‘Benim yurtdışına gitmem gerekiyor’ sorununa geliyoruz. Evet, büyük teknolojilerin Amerika’da olması gerekiyor, ancak Türkiye’de başlayıp Amerika’da ofis açabilecekken, biz her zaman işi tam olarak bitirmeden, sonuca gitmek istiyoruz. Çok iyi fikirlerimiz var ancak üretme noktasına geldiğimizde o kadar sabırlı değiliz, enerjimizi harcadığımız şeyler hedefe yönelik olmuyor çoğu zaman.

 

KOBIL’de Alman kültürüyle mi yoksa Türk kültürüyle mi iş süreçleri yönetiliyor?

Alman disiplini kesinlikle var. Dakiklik konusu, kesinlikle Alman kültüründen geçmiş, buna çok dikkat ediyoruz. Çizgileri belirlenmiş belirli alanlar var, herkes o alanları biliyor ama içinde esnek. CEO’muzun ve tüm yöneticilerin çalışanlarla samimi bir iletişimi vardır. 2020 yılında amacımız çok daha fazla yazılımcıya istihdam sağlamak, ekibimizi 100 kişiye çıkarmayı planlıyoruz.

 

Çalışan verimliliği anlamında, Almanya’dan getirdiğiniz, uyguladığınız özel bir formül var mı?

İki sene öncesine kadar, Almanya ekibi ile Türkiye ofisi arasındaki işbirliği istediğimiz seviyede değildi. İletişimi yakın ve sürekli kılmak hiç de kolay olmadı. Şirketlerin en büyük kaybı, yanlış işe alımlardan kaynaklanıyor. Bu ciddi bir maliyet yaratıyor. Biz KOBIL’de ne yaptık? Biz yavaş yavaş büyüyelim ama KOBIL’e uyacak bir şekilde çalışan insanlarla bir arada olalım stratejisini izledik. Çalışan sadakati bizim için çok önemli.

Türkiye’deki ekibimizin Almanya ekibi ile kaynaşması ve etkileşimi yüksek bir ilişki içine girmesi için sağlam bir planlama yaptık, Türk ekibi öncelikle Almanya’ya eğitime gönderdik. Böylece yüzyüze tanışıp kaynaşma imkanı yaratmış olduk. Almanya ekibinden projeler talep ettik. Küçük küçük projelerle başladık, sonra çok güzel sonuçlar çıkardık. Oradaki ekiplerimiz de buraya geliyor ve buradaki ekiplerimizle birlikte çalışıyor. Almanya’da çok büyük şirketlerle çalışıyoruz, ama Türkiye’deki müşterilerimizin bir sorunu olduğunda burada da bir destek ekibinin bulunması gerekiyor. Bu destek, teknik servis değil yazılımcı düzeyinde olmalı. Biz bunu değiştirdik. Tamamen yazılımcılardan oluşan çok üst seviye bir destek ekibi kurduk. mPower platformu için Türkiye ekibi de çalışıyor. İki sene içinde Almanya ve Türkiye ekiplerinin uyum içinde çalışmasını sağladığımıza inanıyorum. Bakış açılarını değiştirdik, farklı kültürlerde ama aynı mantaliteyle çalışan iki ekibin arasındaki mesafeleri kaldırmayı başardık. Bu sayede Türkiye’deki ekibimiz de uluslararası bir işin parçası olduğunu hissediyor.

 

AR-GE konusundaki bakış açışınızı anlatır mısınız?

Bizim ABD’de de ofisimiz var. Büyümek isteyen dünya şirketi olmak isteyen ABD’de olmak zorunda. Orada değilsen, dünya şirketi olamazsın. Orada da farklı bir çalışma kültürü var. Bizim hedefimiz Türkiye’deki AR-GE’yi büyütmek… Teknoloji ihracatında çalışma kültürleri arasındaki geçişleri gözeterek, hem son tüketiciyi çok iyi tanımak hem de o kültürler arasındaki esnekliği sağlayabilmek çok önemli. Belli ilkeler dahilinde Almanya’da Alman gibi, Türkiye’de Türk gibi, Amerika’da da Amerikalı gibi çalışıyoruz. Bizim yaptığımız iş sadece high-tech değil, bizim yaptığımız iş gelecek olacak. Dijitalleşme de güvenli alana dönme arzusuna, KOBIL gibi şirketler sayesinde ulaşıyor olacak. Göreceksiniz, sosyal medya kullanıcı sayısı geriye gidecek. Yüzde yüz eminim ki, insanlar eskisi gibi yediğini içtiğini paylaşmayacak, fotoğraf albümleri olacak oturup evde bakacaklar. Sadece nostalji ya da geleneksele dönüş değil, gerçek anlamda güvenlik açısından sıkıntılar yaşanacak. Herkes dijital dünyada yaşadığımız o güvenli alana geri dönmeyi isteyecek. Dijitalleşme de bu güvenli alana dönme arzusuna, KOBIL gibi şirketler sayesinde ulaşıyor olacak.

Örneğin, KOBIL’in mPower platformunda, Instagram’da olduğu gibi fotoğraflarını paylaşabilirsiniz ancak çok daha güvenli şekilde. KOBIL de gelecekte ID Provider olmayı planlıyor. Sosyal medya hesaplarımıza yüklediğimiz fotoğraflar başta tatmin edici iken, artık herkesin kafasında soru işaretleri oluşmaya başladı. Günün sonunda kişisel bilgileriniz ve fotoğraflarınız sadece size aittir. Bunların sizin kontrolünüz dışında yayılması veya saklanması insanlarda endişe yaratabiliyor. Dolayısıyla insanların bir süre sonra güvenli platformlara dönüş yapacaklarını düşünüyorum. Çünkü artık, herkes bunu sorguluyor; ‘Paylaştığım fotoğraflar kimin eline geçiyor, sahibi kim oluyor?’ diye.