KPMG Türkiye Fintech Sektör Lideri 

Sinem Cantürk

 

KPMG Türkiye Fintech Sektör Lideri Sinem Cantürk, Fintechtime okurları için kaleme aldı, “2021 Fintech Sektörü Genel Görünümü”.

Rekabet koşullarının büyük bir hızla değiştiği günümüzde şirketler, sektör fark etmeksizin hizmetlerini yeniden şekillendirme çabası içerisinde yer alıyorlar. Ağırlıklı olarak müşteri taleplerinin yön verdiği ve rekabetin körüklediği bu süreç, şirketler için daha hızlı ve daha güvenli çözümler üretmeyi zorunlu kılıyor. Bu gereksinim, istihdam artışı ya da şubeleşme gibi klasik metotların etkinliğini de önemli ölçüde azaltıyor.

Rekabet koşullarındaki değişimin başka bir önemli unsuru ise yeni nesil şirketler. Mevcut pazar ve iş modellerinde yeni yaklaşımlar benimseyen “startup” lar, iş yapış biçimlerindeki genel kabullerin sınırlarını zorluyor ve hatta bazı zamanlarda yıkıyorlar. Eski nesil şirketler ise bu cephede nasıl mücadele edecekleri konusunda büyük zorluklarla karşılaşabiliyorlar.

Şirketlerin bu dinamikler çerçevesinde sağlıklı iş modelleri kurabilmesinin anahtarı ise büyük oranda yeni nesil teknolojilerin kullanımından geçiyor. Teknoloji kullanımının geleneksel bir şirkette yaratacağı katkı, ağırlıklı olarak yönetsel kabiliyetlerle ilintili. Start-up’lar ile geleneksel şirketlerin potansiyel iş ortaklıkları, büyük belirsizlikler barındırmakla birlikte pek çok sorunun çözümünde kilit rol oynayabilir. Bu noktada, çok sayıda start-up’ın yaşam süresini oldukça kısaltan bütçe, yönetim, nakit akış ya da yanlış iş planlaması gibi hataları yapmayan şirket sayısının da artması gerektiği bir gerçek.  Diğer bir gerçek ise maliyet avantajlarının yanı sıra kurumsal dönüşümü de hızlandırması beklenen bu iş birliklerini yakın gelecekte daha sık duyacağımızdır. Bu iş birlikleri hem geniş müşteri tabanları hem teknolojiye olan eğilimleri hem de güvenlik konusundaki hassasiyetleri sebebiyle finansal kesimde daha yoğun olarak yaşanıyor ve yaşanacak. Kurumsal geçmişi oldukça eski olan çok sayıda yabancı ve yerel bankanın gerek finansal çözümler gerek mevzuat sebebiyle geliştirmek durumunda kaldıkları kanallar gerekse de siber güvenlik alanlarında yeni kurulan fintech start-up’larıyla iş birliği kurdukları biliniyor. Çoğu zaman başarıyla sonuçlanan bu girişimler finansal kesimin sektörel geleceğinin de ne yöne doğru evrildiğine dair güçlü bir işaret sunuyor.

İnternet teknolojilerinin kitlesel kullanıma sunulduğu ilk yıllardan itibaren popüler bir konu olan dijital bankacılık, hızlanan internet iletişimi, gelişen mobil teknolojiler ve genişleyen toplumsal erişim ile birlikte dünya genelinde en hızlı büyüyen alanlardan biri olarak anılıyor.  Üstelik, salgın sürecinde ivmelenen bu eğilimin salgının tamamen geride kalacağı yakın gelecekte de kaybolmayacağını ifade etmekte fayda var.  Salgın sonrası süreçte, özellikle finansal kesimin içinde bulunduğu bu dönüşüm süreci tüm hızıyla devam edecek.  Yüzlerce yıllık klasik bankacılığın karşısında henüz 10 yıllık geçmişe sahip “fintech” adeta fırtınalar yaratıyor.

  

Küresel fintech görünümü

Salgın döneminde daha da güçlenen küresel teknoloji dönüşümü rüzgârı artık pek çok sektörün geleceğinin temel taşı konumunda. En geniş ifadeyle finansal hizmetlerde hız, kolaylık ve güvenlik unsurlarını bir arada sunan fintech sektörü de görece kısa geçmişine rağmen her yıl üzerine koyarak büyümeye devam ediyor. Bankacılık sektörünün artık bütüncül bir müşteri deneyimi olarak değerlendirildiği günümüzde, finans sektörü dışında kurulan start-up’ların bankalar tarafından sunulan hizmetlerde rekabette öne çıktığı bir gerçek. Fintech şirketleri fonlama, ödeme sistemleri, elektronik cüzdan, elektronik ticaret, elektronik sigorta ve belki de hepsinden çok gündemde yer bulan kripto paralar gibi alternatif ürünlerle donanmış durumda.

2015-2020 yılları arasındaki 5 yıllık dönem içerisinde global arenada fintech alanına ortalama her yıl yaklaşık 30 milyar dolar yatırım yapıldı. Küresel fintech piyasasının 2019 sonu itibarıyla 5,5 trilyon USD büyüklüğe ulaştığı tahmin ediliyor. Sektörün önümüzdeki beş yıllık süreçte de yıllık ortalama yüzde 23,5 bileşik büyüme oranına erişeceği düşünülüyor. Piyasanın alt segmentlerinde ise liderlik yapay zekâ çözümleri üreten şirketlerin uhdesinde ve bu görünümün 2025 yılına dek sürmesi bekleniyor.

Bu dönüşüm sürecinde küresel bankacılık sektörü de hem maliyet düşürmek hem yeniliklere imza atmak hem de müşteri tabanını geliştirmek adına bu tehdidi birleşme ve satın almalar yoluyla fırsata çevirme gayretinde. 2023 yılında müşteri hizmetleri robotlarının bankalara 7,3 milyar USD; yapay zeka uygulamalarının ise sigorta sektörüne 1,3 milyar USD kazandıracağı tahmin ediliyor. Open Banking Expo tarafından gerçekleştirilen 2020 yılı anket sonuçlarına göre, finansal kurumların yüzde 89’luk kısmı yeni ürün geliştirme sürecini mevcut kaynaklarını kullanmak yerine iş birlikleri ile yürütme konusunda eğilimli görünüyor. Bunun yanında, The Financial Brand’in analizine göre finansal kurumların yüzde 60’ı finansal teknoloji şirketlerini potansiyel partnerler olarak görüyor. Finansal kurumlarla fintech şirketlerinin işbirlikleri API (uygulama programlama arayüzü) portalları kanalıyla da destekleniyor. Fintech start-up’ları ile bankaların ortaklıkları mevcut ihtiyaçların ötesine geçebilecek büyük bir potansiyel barındırıyor. Özellikle varlık yönetimi mecrasında müşterilere daha etkin hizmet sunabilmek ya da yapay zeka çözümlerinin sisteme dahil edilmesi sayesinde tamamen kişiselleştirilmiş deneyimler sunabilmek buna birer örnek olarak gösterilebilir. Çok güçlü temellere oturan bu eğilimin önünde ise mevzuat düzenlemeleri, doğru ürünün tespiti, yerleşik kurum kültürünün yarattığı çatışmalar gibi sorunlar öne çıkıyor.

Startup Genome’un 2020 araştırma sonuçlarına göre küresel fintech ekosistemi beş ana merkeze sahip. ABD’de Silikon Vadisi ve New York, Avrupa’da Londra, Asya’da ise Singapur ve Pekin. Bu beşli dışında, Şangay, Boston, Hong-Kong, Paris, Chicago, Los Angeles ve Toronto da önemli merkezler olarak kabul ediliyor. Bu denge içinde Asya liderliği ele almış durumda. Özellikle Çin’in sahip olduğu veri ve kaynaklar, yeni geliştirmeler için eşsiz bir habitat sağlıyor. Bu habitat, geliştirmelerin yanında test ve yüksek hacimli işlemler için de son derece uygun.

Buna örnek olarak Çin menşeli Alipay’i işleten Ant Grup’un 2019 ödeme aracılığı hacminin Paypal’un 24 katı olduğu gösterilebilir. Sektörde küresel yatırımlar, 2021 yılının ilk çeyreği itibarıyla çeyreklik dilimler içinde rekor kırdı. 2018 yılının ikinci çeyreğindeki seviyeyi aşan yatırım hacmi içinde Ant Group’un 14 milyar USD’lik toplam yatırımı ön plana çıkıyor. Yine bu çeyrekte, toplam tutarı 100 milyon USD’yi aşan 57 büyük proje fonlandı ve bu da kendi alanında bir rekor olarak kayıtlara geçti. Küresel yatırım hacmindeki bu artışın Afrika dışında tüm bölgelerde yaşandığı görülüyor.

Fintech şirketleri, 2020 yılını toplam 31 milyar USD yatırım alarak tamamladı. Bu değer 2021 yılının Nisan ayı sonunda ise 29,8 milyar USD seviyesine ulaşmış durumda. Diğer bir ifadeyle 2021 yılının üçte birlik süresi itibarıyla, bir önceki yılın toplam fonlama miktarının yüzde 93’ü yakalanmış durumda.

 

Yerel fintech görünümü

Salgın dönemi, ülkemizde de fintech sektörü adına küresel trende paralel bir eğilimin yaşanmasını sağladı. Ülkemizde fintech ekosistemi bankacılık sisteminin de güçlü desteği ve iştahı ile giderek büyüyor. Sundukları hizmetlerin hızı ve kalitesini artırmak için büyük çaba gösteren bankalar yeni girişimlerin sundukları yaklaşımları büyük bir hızla benimsiyorlar. Salgın döneminde güçlenen “temassız işlem” eğilimi, yeni teknolojilerin hızla devreye alınması gereksinimini destekliyor. Bu görünüm de fintech start-up’larının büyüyebilmesi için eşsiz bir pazar altyapısı oluşturuyor. Yapılan iş birliklerinin getirdiği çatışma alanları ise önünde sonunda iki tarafın da kazanç sağladığı bir değer yaratımı ile sonuçlanıyor.  Ülkemiz, Avrupa kıtasında 2020 yılında aldığı 139 milyon fonlama ile Polonya’nın ardından 18. sırada yer alıyor. Listenin ilk üç sırasında ise 13,6 milyar USD ile Birleşik Krallık, 5,3 milyar USD ile Fransa ve 5,1 milyar USD ile Almanya yer alıyor. Bu hacim, sadece Ortadoğu ülkeleri dikkate alındığında ise ülkemizi 3. sırada tutuyor.

Türkiye’de, start-up’lar Nisan 2021 itibarıyla 78 anlaşma ile 523 milyon USD sermaye yatırımı çekmiş durumda. Bu hacim içinde de oyun sektörünün payı 65 milyon USD seviyesinde. Hacimdeki bu hızlı artışın Getir’in sağladığı fonlama olduğunu da ifade etmek gerekiyor. Getir hariç çekilen yatırım tutarı 95 milyon USD seviyesinde. Ülkemizdeki start-up’lara fintech şirketleri özelinde bakacak olursak, 2020 yılında 31 şirketin kurulduğunu görüyoruz. Bu seviye önceki yılların altında olmakla birlikte, bu projelere sağlanan sermaye girişi 2017 sonundan bu yana izlenen en yüksek seviyede.

Türkiye’de Mart 2021 itibarıyla var olan 441 fintech şirketinin yüzde 80’inden fazlası varlığını sürdürüyor. Kurulan şirketlerin odaklarına baktığımızda ise 2017-2019 dönemini domine eden kripto para şirketlerinin yerini 2020 yılında bankacılık işlemlerine odaklanan şirketler almış durumda. Ödeme sistemleri şirketleri ise bu dönemde en çok sayıda kurulan şirketler olmamakla birlikte, toplamda adetsel olarak uzak ara lider konumdalar.

 

Beklentiler 

2021 yılında, küresel çapta ödeme sistemlerine yapılan yatırımların büyümeye devam etmesi bekleniyor. Bunun yanında ana bankacılık alanı dışında kalan destekleyici programların da (örneğin sigorta) sistem içindeki paylarının artması beklentiler dahilinde. Yakın gelecekte gündemde kalması beklenen bir diğer konu ise kripto varlıkların popülaritesi olacak. Dijital para sistemlerinin karşı karşıya kaldığı büyük talep, zaman zaman spekülatif fiyatlamalara yol açsa da ödeme sistemlerinde

kalıcı bir değişimin ayak seslerini duymamızı sağlıyor. Uluslararası ödeme sistemlerinde dijital para birimlerinin yer almaya başlaması, bildiğimiz düzenin temelli değişmesine yol açacak. Bunların dışında, finansal servis sağlayıcıların yenilenen ve yenisi gelecek olan düzenlemelere uyum sürecinde destek alacağı yeni yatırımlarda da artış bekleniyor. Benzer trend yeni nesil bankalar tarafında da yaşanacaktır ve bu alanda geleneksel bankalarla yeni nesil rakipleri arasında artan bir iş birliği ya da birleşme süreçlerinin yaşandığını görmemiz oldukça muhtemel.

Türkiye’de, 6493 sayılı kanun ile birlikte finansal teknoloji kuruluşları, bankaların alanlarına hızlı bir şekilde giriş yaptılar. 2020-2021 döneminde açık bankacılığın tanımlanması, bu hizmetlerin dijital kimlik olarak kullanılabilmesi, karekod standardının getirilmesi, bilgi sistemleri yönetmeliği gibi önemli düzenlemeler yapıldı. Bunun yanında, yine düzenleyici otorite tarafından atılan uzaktan kimlik tespiti ve elektronik ortamda sözleşme ilişkisi kurulmasına ilişkin yönetmelik yayımlandı. Önümüzdeki dönemde, mevzuatın bu alanda daha da güçlendirileceği ve yeni yatırımları daha da destekleyeceği öngörülebilir.