Ödeme Sistemleri Kıdemli İş Analisti

Kahraman Anıl Tanış  

 

“Ödeme Sistemleri Kıdemli İş Analisti / Ürün Sahibi” Kahraman Anıl Tanış, Fintechtime okurları için kaleme aldı, “Açık Bankacılık Kartlı Ödeme Sistemlerinin Sonunu Mu Getiriyor?”.

1980 ve 90’lı yılların kıta Amerikasında bir marketin kasa sırasında alışverişleri için ödeme yapmayı bekleyen müşterilerin yaptığı ödemelerin %60’I nakit işlemlere ikame olan çek ile ödeme şekliydi. A.B.D. Merkez Bankası’nın verilerine göre ödemelerde çek kullanımı 90’lı yıllarda %60 oran ile tavan yapmış noktadaydı.  2020 yılında ise bu oran sadece %5’e tekabül ediyor. Her dönüşüm gibi bu ödeme alışkanlığı ve altyapı da bir gecede bu orana ulaşmadı. 2014 yılında The Atlantic gazetesinde Matt Phillips tarafından kaleme alınan “The Spectacular Decline of Checks(Çekli Ödemelerin İnanılmaz Azalışı) isimli makalede yoğunlaştığı nokta da du dönüşümün temel nedenleriydi. Bu değişimin kökeni de kullanıcı tercihinin artık kartlı ödeme sistemleri üzerinden devam etmesi olarak ele alınmıştı. Evet, bu çıkarım doğru olmakla birlikte biraz da eksik diyebiliriz. Kullanıcı tercihleri tek başına değil ancak beraberinde sunulan iş modelleriyle yeni bir dönüşümü tetiklemesi an meselesi olabilir. Nakitsiz ödeme dünyasının tahtında on yıllardır oturan kartlı ödeme sistemlerini çekli ödeme yöntemine olduğu gibi başka bir tercihe geçeceğinin primitif dönemini yaşadığımız on yıla girmiş bulunmaktayız.

Çipli kart teknolojisiyle güvenli ödeme ağını geçtiğimiz 20 yıldır oldukça güçlendiren EMV (Europay, Mastercard, Visa) kuruluşu sahip olduğu konvansiyonel ödeme sistemleri otoritesini açık bankacılık entegrasyonu ile işyerlerini son kullanıcıyla buluşturmanın yolunu bulan üçüncü parti kuruluşlara kaptırmamak için adım atmaya çoktan başladı. Buradaki anahtar kelime “açık bankacılık” kavramı olup bu iş modelini tetikleyenin ne olduğuna ve nerede başladığına kısaca değinmeye çalışacağım.

2016 yılında Birleşik Krallık’ta Rekabet ve Piyasa Otoritesi’nin (CMA) ülkedeki perakende bankacılık üzerine yayımladığı detay raporunda köklü ve pazar payı geniş olan bankaların yeni müşteri kazanmak için rekabete grime iştahını kaybettiğini, hal böyleyken de sektöre penetre olmaya çalışan yeni bankaların pazarda kendilerine yer bulmaları ve büyümelerinin de imkansız bir noktaya geldiği sonucu çıkmıştı. Açık Bankacılık Uygulama Kurumu (OBIE) de bu ihtiyaçlara haiz olarak CMA tarafından ülke içerisinde bulunan 9 büyük bankayı ve hükümet tarafından lisans verilen girişimleri çatısı altında topladı. Bu adımların paralelinde Avrupa Birliği söz konusu raporun ve sektörün detaylı durum analizini ilgili kuruluşlarının yapmasıyla 2015 yılında Ödeme Hizmetleri Direktifi 2 (PSD2) olarak ismi konulan ve makaleme konu olan yeni bir dönemin fitilini ateşledi. Söz konusu bu yönerge Açık Bankacılığın temellerini oluşturmuş ve üçüncü parti kuruluşların son kullanıcıların finansal verilerine ulaşıp kullanıcı deneyimini geliştirilmesini sağlayacak stratejinin oluşmasını sağladı.

Açık bankacılık modelinin temel teknolojileri arasında en önemli kavramlardan biri olan Uygulama Geliştirme Arayüzleri yani kısaca API olarak belki sıkça gördüğünüz terim karşımıza çıkıyor. İlk bakışta karmaşık gibi görünse de aslında API’lar hayatınızı ve finansal hareketliliğinizi kolaylaştırmak için atılmış en büyük adımlardan biri. Açık bankacılığın mihenk taşı olan bu arayüzler kullandığınız birden çok finans uygulaması, internet bankacılığı ve bunlara bağlı veri bankalarıyla etkileşimde bulunarak tek bir uygulama üzerinden bunların bütün finans kaynaklarınızı yönetebilmenizi sağlıyor. Para gönderme, farklı hesapların hareketlerini aynı anda görüntüleme gibi akla ilk gelen basit kullanım amaçları dışında üçüncü parti kurumların geliştirdiği yenilikçi fonksiyonları da içinde barındıran bu arayüzler aynı zamanda banka dışındaki kuruluşların da verilerinize erişmesini sağlayarak size uygun fırsatlar sunmasına ve ihtiyaçlarınızı karşılayabilecek hizmetlerle sizleri tanıştırmaya da olanak sağlıyor.

Günümüz dünyasında verinin önemi her geçen gün artıyor. Bankacılık verileri tüketicilerin ve işletmelerin para harcama ve tasarruf alışkanlıklarını ve borçlanma tarzlarını anlaşılmasını ve kullanıcılar için en verimli şekilde kullanılmasını sağlayacak değerli verilerdir. Açık bankacılık, üçüncü taraf hizmetlerinin birden fazla finansal kurumdan veri toplamasına ve kullanıcıların harcamalarını ve gelirlerini analiz etmelerine izin vererek gelecek için daha iyi bütçe yapmalarına olanak sağlıyor. Açık bankacılık, finans hizmetlerinin kullanılması yoluyla müşterileri için daha uygun bir kredi kartı veya daha iyi bir faiz oranına sahip tasarruf hesabı gibi daha iyi ürün önerileri sunabilir ya da kredi başvurusu ve kredi onayı gibi bankacılık hizmetlerinin daha hızlı gerçekleşmesini sağlayabilir.

Bu tanımsal bilgilere Google’da arayarak da ulaşabilirsiniz, ancak yine de konunun bütünlüğü ve temeli açısından yararlı olduğunu düşündüm. Peki, şimdi aklınıza bir soru gelmedi mi? Henüz sadece Avrupa Birliği’nde söz konusu regülasyonun adımları atılmış olsa da bu model başarılı olduğu takdirde ki öyle olması yüksek ihtimal, on yıllardır kartlı ödeme sektöründe tekelleşen Mastercard ve Visa bu konuda ne yapmayı düşünüyor? Veya bir adım atmış mıdır? Hikayenin bu kısmına bahsetmeden önce kartlı sistemlerin var oluş noktasına gidelim.

Kartlı sistemler neden var? Çünkü dünyanın her yerinde, her an, %99,99 oranlarda ulaşılabilirlik kapasitesiyle bir banka müşterisi olarak istediğiniz herhangi başka bir banka müşterisi olan işyerinde hızlı, güvenli ve çoğu zaman avantajlı ödemeler gerçekleştirebiliyorsunuz. Peki bu Açık Bankacılık ne sunuyor? Account to Account (A2A) modeli örneğinde olduğu gibi bir bankada hesap sahibi olarak kart bulundurmama gerek kalmadan üçüncü parti kuruluşların sağladığı güvenli ödeme entegrasyonu ile banka hesabımdan alışveriş gerçekeştireceğim işyerinde direkt ödeme yapabilmek. Bunun teoride hem son kullanıcıya hem işyerine hem de bankalara oldukça faydası var. Örneğin; hem işyeri hem banka kartlı ödemelerde kart kuruluşlarının aldığı komisyonun işlem bazlı ve sertifikasyon maliyetleri gibi bir maliyet kalemine katlanmak zorunda kalmayacaklar, kartların son kullanma tarihi, yenileme, çalınma, scamming gibi işyerlerini ciro kaybına uğratan süreçlerden arınmış olacaklar, son kullanıcılar için de üçüncü parti fintech firmalarının kullanıcı bazlı ödeme alışkanlarına göre kampanya (tutar bazında indirim gibi) terzi çözümler ve rehber yönlendirmeler sayesinde daha zengin içerikli ve kullanıcıyı tasarrufa yöneltecek etmenler gibi avantajlar barındırıyor.

A2A ödeme modelinin en avantajlı nedenlerinden birisi de dünyada nakitsiz ödemeler her ne kadar ileri seviyede olarak ilk bakışta düşünsek de kredi kartı sahiplik oranı nüfusa göre Fransa’da %41, Brezilya %20, Hindistan’da ise sadece %3 olması. Bunun bence regülatif nedeni oldukça fazla, oysa ki lightweight olarak tabir edilen daha yumuşak çözüm olarak gözüken açık bankacılık kanalıyla fintech kuruluşlarının geliştirdiği uygulamalar üzerinden internetin olduğu her noktada işlem geçebilmek mümkün olan, ortodoks anlamda pos ve kart olarak iki işlem ucunu birleştirecek bir yapı ortadan kalkmış oluyor. Bu durum nakitsiz işlem oranını kat be kat artırabilir.

Mastercard, Visa gibi kart kuruluşlarının yaşanan gelişmelere karşı aldığı aksiyonlara değinecek olursak; öncelikle iki kuruluş da bankalara geliştirdiği ISO 8583 standartı altında karttan karta para transferini mümkün kıldı (Visa Direct, Mastercard Send). Bu yöntemle aslında fintech’lerin de sahnede yer almaya hazırlandıkları alışveriş işlemleri yanıında para transferi işlemlerinde de bankaların gözünde rekabetçi bir özellik getirmiş oldular. Bunula birlikte açık bankacılıkta sektörde kazandığı tecrübe ve sunduğu ürünlerler top-tier (üst segment) noktada faaliyet gösteren Finicity gibi fintech firmalar Mastercard ve Visa tarafından satın alınarak kart devlerinin bünyesine önemli rekabetçi kozu elde etmiş oldu. Açık bankacılığın harcama itirazı gibi henüz çok net olmayan alanları da kartlı ödeme sistemlerinin yılların tecrübesiyle kazandığı otomasyon süreçleri yanında cılız kaldığı da bir gerçek.

Günümüzde bu regülasyonun getirdiği imkanı alışveriş checkout sisteminde en iyi noktaya getiren (işlem adedi, tutarı bazında) üçüncü parti kuruluşlardan birisi de İsveç markası Trustly. Startup olarak hayatına başlayan marka günümüz itibariyle 1 Milyar Dolar üzerinde bir piyasa değerine sahip referans bir başarı olarak konumlandırılıyor. Bir diğer örneklerden Banked kurucusu Brad Goodall’ın sözü aslında bu sürecin tam içinde biri olarak süreci güzel özetlemiş “Arkadaşlarıma Visa ile rekabet edecek bir ödeme ağı inşa ettiğimi anlatıyorum”.

Zamanı geldiğinde; ki bu zaman çok uzakta görünmüyor, günümüzde nasıl müzik kasetlerine, VAS’lere bakıyorsak ileride de aynı gözle kredi kartlarına bakacağız.