EY (Ernst & Young) tarafından gerçekleştirilen EY Work Reimagined araştırması, iş dünyasını etkisi altına alan “Great Resignation (Büyük Ayrılma/İstifa)” ortamında çalışanların ve işverenlerin beklentilerine yönelik önemli iç görüleri içeriyor.

Araştırma çalışanların günümüz dünyasında işverenlerden neler beklediğini ve çalışanların gelişimleri için nelere ihtiyaç duyduğunun işverenler tarafından ne kadar anlaşılabildiğini ortaya koyuyor.

Toplam 22 ülke ve 26 sektörde 17.000’den fazla çalışan ve 1.575 işverenin iç görülerini ortaya koyan araştırma, son dönemde çalışanların iş yapma biçimlerinin ve iş hakkındaki düşüncelerinin çarpıcı biçimde değiştiğini gösteriyor. COVID-19 salgını, başarı, amaç ve değer kavramları ile ilgili anlayışları da önemli ölçüde dönüştürmüş durumda. Buna bağlı olarak, çalışanların günlük yaşamdaki önceliklerinde ve beklentilerinde de büyük bir değişim oluyor.  Halihazırda yükselen enflasyon, “Büyük İstifa” dalgası, çevresel, sosyal ve yönetişim konularında taahhüt ve eylem çağrıları iş dünyasının gündeminde üst sıralarda yer alırken, herkesin bir yön tayin etmek için çabaladığı iş gücü alanı da yeniden şekilleniyor.

Pandemi döneminde öncelikle sağlık odaklı kaygılarla hız kazanan değişimin ilk dalgaları, bugün yeni dalgalar haline dönüşürken, iş gücü; çalışma biçimlerine ve benimsenen değerlere bağlı olarak değişiyor. Bu ise, iş dünyası için yeni fırsatları ve dinamikleri temsil ederken aynı zamanda günümüzde işin niteliğine yönelik ne, nasıl ve neden sorularına yanıt içerecek daha geniş bir bağlam ihtiyacını da gündeme getiriyor.

 

Değişen dünyada çalışma biçimleri de hızla değişiyor

EY’nin Work Reimagined araştırmasına göre, günümüzde hem işverenler hem de çalışanlar, hibrit ve esnek çalışma koşullarının sağlanmasının bir zorunluluk haline geldiğinin farkında. Ancak henüz tüm işverenler bu konuda resmi ve net politika ya da yönergeler oluşturmuş ve paylaşmış değil. Pandemi koşullarının etkisiyle son iki yılda çalışanlar tarafından desteklenen ve bazı işverenler tarafından benimsenen esneklik, çalışanların çoğu için bir seçenek olmaktan çok bir temel beklenti haline geldi. Ankete katılanların %80’i haftada en az iki gün uzaktan çalışmak istediğini belirtiyor. Tamamen uzaktan çalışmaya isteksiz olduklarını dile getiren katılımcıların oranı da geçen yılki %34’e kıyasla %20 oldu. Bu da her yerden çalışmanın daha geniş çapta kabul edildiğini gösteriyor.

Araştırmaya göre, işe gidip gelme süresi uzadıkça çalışanların uzaktan ya da hibrit çalışma yönündeki istekleri artıyor. Buna karşın, ankete katılan işverenlerin sadece %22’si, tüm çalışanların haftada beş gün ofise dönmesini beklediğini belirtiyor. Çalışanlar kendilerine verilen yetkilerin arttığını düşünüyor, ancak bununla birlikte katılımcıların %43’ü gelecek yıl işlerinden ayrılma olasılıklarının yüksek olduğunu da söylüyor. Böyle düşünmelerine yol açan nedenler arasında ise toplam ücret ilk sırada geliyor.

İş dünyası her ne kadar COVID-19 pandemisini ve etkilerini aşmak konusunda istekli olsa da çalışma yöntemleri de dahil olmak üzere, hala değişken bir dünyanın sarsıcı etkileri altında. Hem işverenler hem de çalışanlar, başta bir zorunluluk olarak bir neslin en büyük sağlık sorunlarından birini aşmak için kısa vadeli kararlara odaklanmıştı. Ancak işe yönelik tutum ve stratejiler şimdi diğer makro eğilimler tarafından şekillendiriliyor. Dünya Bankası tarafından yapılan bir analiz, önümüzdeki yıllarda ekonomik büyümenin yavaşlaması, sürekli yüksek enflasyon beklentisi ve iklim felaketlerinin ciddi maliyetlerini ele almak için koordineli eyleme olan ihtiyacı ortaya koyuyor. Bu tablo, “Büyük İstifa” dalgasının dünyanın bazı bölgelerinde hala tüm hızıyla devam ettiği bir dönemde, iş yatırımı ve çalışan duyarlılığı alanındaki görünümü daha da çarpıcı bir hale getiriyor.

 

İşten ayrılma olasılığının yüksek olduğunu söyleyen çalışanların oranı artıyor 

Araştırmaya katılan işverenlerin %68’i son 12 ayda çalışan iş gücü devir hızının arttığını söylüyor. Çalışanların %43’ü gelecek yıl mevcut işverenlerinden ayrılma olasılığının yüksek olduğunu belirtiyor. Bu oran, çalışanların yalnızca %7’sinin kalma ihtimalinin düşük olduğunu söylediği geçen yıla göre ciddi bir artış. En fazla işten ayrılma beklentisinde olan çalışan grubu %53 oranla ABD’deki Z ve Y kuşağı çalışanlar. Bu beklentinin en yüksek olduğu sektör ise %60 ile teknoloji/donanım sektörü. Hızlı bir değişim geçiren iş dünyasında proaktif bir yaklaşım sergileyebilen işverenler ise, üretkenlik ve kültürel değişim açısından geleceğe dönük olarak daha iyimserler.

 

Çalışan ve işveren öncelikleri tam olarak örtüşmüyor

Araştırma kapsamında çalışanlara “Başka bir teklif düşünürseniz iş değiştirmeniz için etkili olan üç neden seçin?” sorusu yöneltilirken işverenlere ise “Çalışanların yeni bir iş deneyiminde başarılı olmalarını sağlamada en önemli üç faktör nedir?” diye soruldu. Çalışanların ilk üç önceliği, toplam ücret artışı için fırsat (%35), nerede ve ne zaman çalışıldığı konusunda esneklik (%32) ve daha iyi kariyer gelişimi (%25) olarak sıralandı. Buna karşılık işverenlerin, çalışanların neye ihtiyacı olduğunu düşündükleri sorusuna verdikleri yanıtlar, öğrenme ve beceriler; esnek programlar veya konum, çalışan sağlığına yatırım olarak sıralanıyor. Çalışanların önümüzdeki 12 ay içinde işten ayrılma olasılığına bakıldığında ilk beş sektör, teknoloji/donanım (%56), gayrimenkul ve inşaat (%53), profesyonel hizmetler (%46), finansal hizmetler (%45), telekom, medya ve eğlence (%44) olarak sıralanıyor.

Konuyla ilgili olarak EY Türkiye Danışmanlık Bölümü Şirket Ortağı, İş Gücü Yönetimi Lideri Gözde Özkale Bilaç şunları söyledi: “Son iki yıldır dünyayı büyük ölçüde etkisi altına alan COVID-19 salgını, iş hayatında başarı, amaç ve değer kavramları ile ilgili anlayışları ve beklentileri de önemli ölçüde dönüştürdü. EY olarak küresel çapta ve oldukça geniş kapsamlı yaptığımız EY Work Reimagined araştırması, günümüzde işin çalışanlar ve işverenler tarafından yeniden tasarlandığını, ancak bu iki taraftaki bakış açılarının her zaman tam olarak örtüşmeyebileceğini ortaya koyuyor. Araştırmamız esnekliğin ve hibrit çalışmanın hem çalışanlar hem de işverenler tarafından temelde ‘yeni normal’ olarak görüldüğünü ortaya koymakla birlikte detaylarda görüş ayrılığı ortaya çıktığını da gösteriyor. Yine çalışanların kariyerlerini ilerletme ve potansiyellerine ulaşma motivasyonu ile mevcut işlerini bırakma konusunda hala istekli oldukları görülüyor. Enflasyon ve iş gücü maliyetlerine bağlı küresel belirsizlik ortamı ise işverenleri stratejik iş gücü planlama ve kariyer fırsatlarını yeniden düşünme ve değerlendirmeye yöneltiyor. Öte yandan işverenler, şu anda karşı karşıya olunan gereksinimlere kararlılıkla yanıt vererek, yetenek akışını ve gelecekteki değeri koruyacak yeni bir çalışma biçimini tanımlayabilme olanağına sahip. Liderler kararlı ve öngörülü hareket ederek güven inşa edebilir ve organizasyonlarına daha pozitif bir geleceğe doğru yön verebilirler.”