Fintech, finansal servisler ve teknolojinin kesiştiği bir alanda son 10 senede hızla büyüme göstermiş ve dünya genelinde aldığı yatırımlar 100 milyar dolara erişmiştir.
2016 yılında pazar büyüklüğünün 1 trilyon dolara yaklaştığı tahmin edilen bu heyecan verici sektör ve etrafında yarattığı muhteşem dalgalar, girişimcilerin, yatırımcıların ve köklü finansal kurumların sörf yaptığı bir okyanusa dönüşmeye başlamıştır.
2017 senesinin birinci çeyreğinde dünya genelinde 3.2 milyar dolar yatırım alan Fintech, ikinci çeyrekte 8.4 milyar dolar çekerek, 2016 senesi rakamlarına yaklaşan bir performans göstermektedir. 2016 senesinde toplam yatırım miktarı sene sonunda 35 milyar doları bulmuştur (1). 20’den fazla “unicorn”, bir diğer değişle piyasa değeri 1 milyar dolardan fazla olan şirketi barındıran Fintech, ekosistemini sağlam temellere kuran, özellikle ABD, İngiltere ve geçen sene adeta bir patlama ile liderlik konumuna yerleşen Çin ve Güney Asya’da hızlı genişleme göstermektedir.
Ekosisteme sermaye katan profil, melek yatırımcılardan risk sermayesi yatırımcılarına kaymıştır. Örneğin 2017 senesinin birinci ve ikinci çeyreğinde dünya genelinde yapılan yatırımların %47’si risk sermayesi fonlarında kaynak almıştır (1). Kendi sektörlerinde uzmanlaşmış ve portföyünde sinerji yaratan şirketleri barındıran risk sermayesi yatırımcıları dışında, köklü bankalar, önceleri kendi bünyelerinde barındırdıkları yatırım kollarını, organizasyonlarının dışına çıkararak, ekiplerini daha bağımsız ve özgür hareket edebilen yatırım üslerine çevirmeye başlamıştır. Bu gelişmelerle, Fintech girişimlerinin arkasında hem deneyim, hem de nakit anlamında çok güçlü bir sermaye halkasının oluştuğunu ve bu halkanın giderek güçlenerek sektöre yön verme kapasitesine erişeceğini anlıyoruz.
Fintech girişimleri, pazarlarındaki konumlarını global ölçeğe yaymak için uğraş verseler de, köklerini saldıkları ülke ve bölgelerde başarıyı yakalamaların altında yatan anahtar unsurlar vardır. Bunların başında ekosistemin bileşenlerinin yani girişimciler, finansal kurumları, regülasyon / devlet kurumları, yatırımcıların el birliği ile ülke veya bölge içinde ekosistemi yapılandırmaları, akışkan ve değer yaratan bir altyapı ve ağ haline getirmeleri yatmaktadır.
Diğer tarafta, risk sermayesi şirketlerinin yatırım yapma kararı almadan önce odaklandıkları iki önemli konu vardır:
İlki pazar büyüklüğüdür. Risk sermayesi şirketlerinin Fintech girişimlerine ilgi gösterebilmeleri için, yenilikçi iş modelleri ile çözüm getirme hedefiyle adım attıkları pazarın büyüklüğü ve daha da önemlisi sundukları çözümlerin mevcut diğer çözümlere göre yarattığı değerin hacmi yatırımcıları harekete geçiren faktörlerin başında gelmektedir.
İkinci önemli unsur ise ekiptir. Tasarladıkları yaratıcı iş modelini ve finansal ürünü pazarın tüm katı kuralları, çalkantıları, iniş çıkışları ve rekabetçi yapısı içinde geliştirecek ve büyütebilecek bir ekip ve bu ekibin deneyimi, aynı zamanda esnek niteliği ile yenilikçiliğe, gelişmeye, gerektiğinde bozup yeniden başlamaya hazır, meraklı, azimli ve dirençli yapısı yatırımcıların desteğini alabilir.
Risk sermayesinin doğasında uzun sürelerde getirisi ve tabii riskli olması yatmaktadır. Ancak bu tip “akıllı para” yatırım kollarının gelişmesi Fintech gibi, köklü endüstrileri sallantıya geçiren girişim ve iş modelleri ile ekonomide ve sosyal alanda fırsatların değerlendirilmesinde ve yeni değerlerin yaratılmasında önemli rol oynamaktadır.
Türkiye’de Fintech alanında önemli yatırımcılar tarafında Revo Capital, MV Holding ve 212’yi görüyoruz. Yaptıkları yatırımlarla sektöre yeni bir nefes veren bu sermaye kaynaklarının yanında yeni yatırım kanallarının hızla gelişmesi, Türkiye’de Fintech dalgalarının hareketlenmesine ve heyecanın artmasına destek verecektir.
Ref. 1. KPMG The Pulse of Fintech 2017 (Public data)