Küresel yönetim danışmanlığı firması McKinsey’nin her yıl yayınladığı küresel bankacılık raporunun sekizincisi yayımlandı.
McKinsey’nin her yıl yayınladığı küresel bankacılık raporunun sekizincisi yayımlandı. “Eski oyunda yeni kurallar: Değişen Finansal Aracılık Dünyasında Bankalar” başlıklı rapor, McKinsey bünyesinde yer alan bankacılık sektörü araştırma birimi Panorama’dan elde edilen veriler ve analizlerin yanı sıra firmanın müşteri ve sektör profesyonellerinin deneyimlerine dayanıyor.
2018 raporunda dikkat çeken önemli bulgular şöyle:
- Finansal krizden bu yana, küresel bankacılık sektörü ve mali düzenleyiciler, finans sistemini daha yüksek güvenlik seviyesine taşıyarak daha sağlam bir temele oturtmak için birlikte çalışıyorlar. Bankacılık sistemi dayanıklılığının ölçütlerinden biri olan ana sermaye yeterliliği oranı, küresel bazda, 2007 yılında yüzde 9.8 iken, 2017 yılında yüzde 13.2’ye yükseldi. Bu dönemde diğer risk ölçütlerinde de benzer şekilde pozitif gelişmeler gözlemlendi. Örneğin, özkaynakların aktiflere oranı 2010 yılında yüzde 4.6 iken, 2017 yılında yüzde 6.2’ye yükseldi.
- Ancak bu pozitif göstergelerin yanında küresel bankacılık sektörünün büyüme hızında bir düşüş trendi de gözleniyor. Son beş yılda yıllık yüzde 2 büyüme gösteren küresel bankacılık gelirleri, sektörün yakın geçmişteki yıllık ortalama yüzde 5 ila 6 bandındaki büyümesinin önemli ölçüde altında kalıyor.
- Küresel bankacılık özkaynak kârlılık oranı (ROE), 2012’den bu yana yüzde 8 ile 9 gibi dar bir aralıkta seyrediyor. Bu noktada coğrafi bazda kayda değer bir değişkenlik de gözleniyor. İngiltere ve Batı Avrupa’daki bankaların özkaynak karlılığı önemli ölçüde artarken, ABD ve Japonya’daki bankalarda düşüş görülüyor.
- Gelişmekte olan pazarlarda da yavaşlama trendi gözlenmekte. 2017 yılında gelişmiş piyasalardaki bankaların piyasa/defter değeri oranı, son 14 yılda ilk kez, gelişmekte olan piyasalardaki bankaların piyasa/defter değeri oranını geride bıraktı.
- Ancak küresel bankacılık sektörünün piyasa/defter değeri oranı; kamu hizmetleri, enerji ve üretim gibi nispeten yavaş büyüyen endüstrilerin bile arkasında seyrederek 2012-17 dönemi boyunca tüm diğer büyük sektörlerin önemli ölçüde gerisinde kaldı. Bu fark, fiyat-kazanç oranı gibi diğer değerleme çarpanları ile karşılaştırıldığında da görülüyor.
Bu sene sekizincisi yayınlanan Küresel Bankacılık Sektörü Raporu’nun odak noktasında McKinsey’nin, küresel finansal aracılık sistemi için yeni geliştirdiği hacimsel ve yapısal analizi bulunuyor. Küresel finansal aracılık sistemi, değeri yaklaşık 260 trilyon doları bulan fonlarda saklama, transfer, borç verme, yatırım ve risk yönetimi gibi işlemlerin gerçekleştiği bir sistemdir.
Büyük çoğunluğu bankalar tarafından yönetilen küresel finansal aracılıkla bağlantılı gelir havuzunun büyüklüğü 2017 yılında yaklaşık 5 trilyon dolar veya bir başka deyişle yaklaşık 190 baz puan oldu. 2011 yılı gibi yakın bir geçmişte, baz puan ortalaması 230 idi. Rapor, bu gelir havuzunun zaman içinde nasıl bir gelişme göstereceğini inceliyor.
Raporun yazarı ve McKinsey kıdemli ortağı Miklos Dietz: “Yatırımcıların bankacılığın geleceğine olan güvenleri, en azından kısmen, bankaların finansal aracılık sistemindeki tarihsel hakimiyetlerini koruyup korumayacağı konusundaki şüphelerine bağlı. Rapor, küresel finansal aracılığın piyasa yapısını ve bu sistemde bankaların rollerini yeniden şekillendiren iki gücü inceliyor: 1) Teknolojik ve veriye dayalı yenilikler, 2) sistem düzenleyicilerindeki ve daha geniş kapsamda, sosyo-politik ortamdaki değişiklikler. Bu ikili güç, finansal aracılık sisteminin kapılarını diğer büyük finansal kuruluşlar, özel finans sağlayıcılar ve teknoloji firmaları gibi yeni oyunculara açıyor.”
Söz konusu ikili gücün bir sonucu olarak piyasa yapısında hâlihazırda devam eden değişimi göstermek adına, raporda bir dizi vaka çalışmasına (nakit sermaye, İsveçli tüketici finansmanı ve Çin ödemeleri gibi) ayrıntılarıyla yer veriliyor
McKinsey, mevcut karmaşık ve birbirine bağlı finansal aracılık sisteminin, ilerleyen yıllarda teknoloji ve düzenlemelerin etkisiyle üç katmanlı daha basit bir sisteme dönüşeceğini öngörüyor.
Bu katmanlar şöyle olacak:
- Günlük ticaret ve işlemler (mevduatlar, ödemeler, tüketici kredileri gibi). Bu hizmetlere ilişkin bankaların aracılık fonksiyonu neredeyse görünmez olacak ve müşterilerin günlük dijital yaşamlarının bir parçası olacak.
- İkinci katman, ilişkiler ve uzmanlıkların ayırt edici özellikler olduğu şirket birleşme ve devralmaları (M&A), türev araçların yapılandırılması, varlık yönetimi, kurumsal kredilendirme gibi, ürün ve hizmetleri kapsayacak. Bu alanda hizmet veren lider kuruluşlar, insan etkileşimini tamamen değiştirmek yerine zenginleştirmek adına yapay zekâ kullanacaklar.
- Üçüncü katman, temel olarak ölçeğin önemli bir avantaj sağlayacağı, satış ve ticaret bölümleri, servet ve varlık yönetiminin standartlaştırılmış hizmet bölümleri gibi yüz yüze iletişimin az olduğu kurumlar arası hizmetleri Kurumsal aracılık yoğun bir şekilde otomatikleşecek ve düşük maliyetli, verimli teknoloji altyapıları tarafından sağlanacaktır.
Bu değişiklikler bankaların iş yapış yöntemleri açısından ne anlama geliyor? Rapor, bu anlamda bankalar için dört stratejik seçenek sunuyor:
- Yenilikçi, uçtan uca ekosistem yöneticisi olmak
- Düşük maliyetli “üretici” olmak
- Belirli bir iş koluna odaklanmak
- Geleneksel ama tamamen optimal ve analitik olmak
Raporun yazarı ve McKinsey kıdemli ortağı Miklos Dietz raporla ilgili olarak: “Küresel finansal aracılık sisteminde gerçekleşecek değişikliklerin köklü olacağına inanıyoruz. Ancak bu değişiklikler, bankaların sistemde önemini yitireceği anlamına gelmiyor. Bankalar risk yönetiminde önemli rol oynuyor. Esas soru, bankalar aracı rolünü hangi alanlarda oynamaya devam edebilecekler? Hazırladığımız bu Rapor, bankaların bu yeni finansal aracılık dünyasında yerini tanımlayıp gelişebilmek için uygulayabileceği çeşitli stratejik seçimleri ortaya koymaktadır.”