Echo Bilgi Yönetim Sistemleri A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı

Nevzat Aslan      

 

Echo Bilgi Yönetim Sistemleri A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı Nevzat Aslan, Fintechtime okurları için kaleme aldı “Gün Batı Gece Doğu”.

Orada bir evren var uzakta. Belki de metaverse kapital i herkese eşit ölçüde kendi mutluluk edinme, acıdan korunma yolunu dayatır. Tekniği, yaşamın değerini düşürme ve gerçek dünyanın imajını sanrılı bir biçimde çarpıtmaktır ki bu da önkoşul olarak zekânın sindirilmesini gerektirir. Belki de öte evrenin vereceği teselli itimadı haketmiyordur.

İnsana özgü hasletlerimiz… Şeytanın avukatı…

 

Bütün teknolojiler “ÖTEKİ”ne ulaşmak için!

Son dönemde sıkça duymaya alıştığımız bu sözcük, Yunan kökenli bir kelime olan “meta (ötesi, sonrası)” ile Batı dillerinde “evren” manasındaki “universe”ün birleşiminden oluşuyor.

Meta-universe’ün kısaltması olan Metaverse, “evren ötesi, evrenden sonrası” anlamına geliyor ve “yeni nesil internet” olarak anılıyor. Kavram, internet tabanlı sanal gerçeklik evrenini nitelemek için kullanılmakta.

Metaverse, Oxford sözlükte, bilgisayar tarafından üretilen bir çevre ile ve diğer kullanıcılarla etkileşime geçilebilen bir sanal gerçeklik uzayı, Oxford referanslarda, sanal gerçeklik yazılımı aracılığıyla sağlanan gerçekliğin sanal bir sunumu olarak tanımlanmıştır.

Kavram Wikipedia’da, sanal olarak geliştirilmiş fiziksel gerçekliğin ve fiziksel olarak kalıcı sanal uzayın bir araya gelmesiyle oluşturulan, sanal dünyalar, artırılmış gerçeklik ve internetin tamamı dahil ortak bir sanal paylaşım alanıdır şeklinde tanımlanmıştır.

“Metaverse” terimi, ilk olarak Neal Stephenson tarafından 1992 siberpunk romanı Snow Crash’de ortaya çıktı . Kitapta Metaverse, “dünya çapındaki fiber optik ağ üzerinden halka sunulan” ve sanal gerçeklik gözlükleri aracılığıyla erişilen paylaşılan “hayali bir yer” olarak tanımlandı. İçinde, geliştiriciler “binalar, parklar, işaretler ve ayrıca havada asılı duran geniş ışık gösterileri, üç boyutlu uzay-zaman kurallarının göz ardı edildiği özel mahalleler ve serbest savaş bölgeleri gibi gerçekte var olmayan şeyler inşa edebilirler. insanların birbirlerini avlamak ve öldürmek için gidebilecekleri bir yer!”

Ve 2000’li yıllarda konsept, Second Life ile bu kez oyun dünyasında yeniden ortaya çıktı. Avatarlar aracılığıyla etkileşimlerle dijital bir ortamda yaşamı simüle eden oyun, metaverse’deki deneyimlerin nasıl olacağına dair küçük bir örnek olarak kabul edilebilir.

Snow Crash’in çıkmasından bu yana geçen 30 yıl içinde, bu tanımlamanın küçük unsurlarının kısaca ortaya çıktığını (ve ortadan kaybolduğunu) gördük, ancak şimdi her şey tek bir birleşik vizyonda birleşiyor ve gerekli tüm unsurlar yerine oturuyor gibi geliyor.

Günümüzde meraklıları 4 ana Metaverse girişimini öne çıkarıyor: Decentraland, The Sandbox, Cryptovoxels ve Somnium Space (VR destekli gerçeklik).

 

Ulusa sesleniş : Romalılar!

Hayır hayır sohbet böyle sizin ulvi bir merak, iki click bir search ile zaten ulaşabileceğiniz bilgiler şeklinde ilerlemeyecek.

Halihazırda bu kavram üzerine kafa yormuş, yetmez… yazılımını yazmış, hayata geçirmiş, hukuksal boyutunda derinleşmiş, psikolojisi üzerinde araştırmalar-makaleler hazırlamış bu yazıyı okumaya değer bulan değerli arkadaşlarım ne demek istediğimi gayet iyi anlayacaklardır.

Şu konuda anlaşalım öncelikle; ben bana ayrılan bu değerli köşeyi ve sizlerin bu yazıyı okumak için kullandığınız çok değerli zamanınızı bu şekilde kullanmayacağım. Evet, hiçbir zaman. Bu köşe de her zaman “içindekiler” değil “içi-m-dekiler” başlığı da olacak ve mümkünse bolca zihinsel aikido. Birlikte konuları eğip bükeceğiz.

Şimdi hadi biz de tanımlar ötesine geçelim.

Anlatacaklarım yüksek alegori ve subliminal mesaj içerir, dikkat!

Hımm bi de unutmadan, büyük bir spoiler vereyim hayatla (gerçek) ilgili sizlere.

Ölüm Var!

 

Hallac-ı Mansur |  Metaverse de “Âşk”

Rivayet o ki;

Öte evrende Hallac-ı Mansur takmış gözlüğü gözüne, gitmiş binbir vakit.

” insan bir kâinattır.

ancak kâinat da insandadır.

tek tek bakarsan çok görürsün.

bütün bakarsan tek görürsün. ”   sözlerini söylemiş ihtirasla. Ve aynı ihtirasla; bu gözlük, bu evren ve “O”nu yaratana olan aşkı öyle hiddetlenmiş ki bir zaman. “Aşk” ile yanıp “Ben diye bir şey yok, içimdeki beni yok ettim, her şey “O” yani Yaradan’dır. “

“Enel Hak!” diye bağırmış meydanda. Çıkarmış gözlükleri koymuş bir kenara.

Ne olmuş peki sonra var mı bileniniz? “O” kimmiş öte evrende? Yoksa taa bundan 1100 yıl öncesi gibi, anlamamış meydandaki avatarlar da “O” sen olamazsın deyip tarihin gördüğü en büyük işkence ile almışlar mı canını?

Cevaplayamadığınız soruların faydası, sorgulayamadığınız cevapların faydasından fazladır genellikle.

Teknoloji dediğimiz; beden, beyin ve zihin mühendisliği yapabilmemizi olanaklı kılınca, daha önce sabit ve ebedi görünenler de dahil hiçbir şeyden emin olamıyoruz artık. Ve pek tabii hiçbir sorunu onu yaratan bilinç seviyesiyle çözemiyoruz.

Basit bir sonuca varabilirsin ki, insan beyni aslında çok basit; bildiği şeyi anlamaya çalışıyor. Gördüğün ve farkında olduğun her şey, sonsuzluğun ya da yaşam ilkesinin görünmezliğinden çıktı ve insanın icat ettiği, ürettiği veya yaptığı her şey, insanın görünmez zihninden çıktı ve insanın zihni ile “O”nun zihni birdir çünkü aslında tek bir zihin vardır, o zihin tüm bireysel insanlarda ortaktır. Her biri, var olan her şeye bir giriş ve çıkıştır. Yani senin aracılığın ile senden akar.

“Hiç kimsenin, zihnimden kirli ayaklarıyla geçmesine izin vermeyeceğim” diyordu. Mahatma Gandi.

Ez Cümle:  Öte Evren’de  “O”  kim olacak?

 

“O”

Başlangıçta Tanrı göğü ve yeri yarattı. Yer boştu, yeryüzü şekilleri yoktu; engin karanlıklarla kaplıydı. Tanrı’nın Ruhu suların üzerinde hareket ediyordu. Tanrı, “Işık olsun” diye buyurdu ve ışık oldu. 4 Tanrı ışığın iyi olduğunu gördü ve onu karanlıktan ayırdı. 5 Işığa “Gündüz”, karanlığa “Gece” adını verdi. Akşam oldu, sabah oldu ve ilk gün oluştu.

[Yaratılış: 1-6 | Tevrat]

Bizler yeni evrenlerin öncüsü, yeni hayatların yaratıcısı, tanrının parçalarıyız…

Kapitalizm boşluğu sevmez. İyi, gayet iyi çalışan bir sistemdir. Düşünürler son derece sabırlı insanlar ama mühendisler değil, paranın satınalma gücüne sahip yatırımcılarsa hiç değil. İyi, gücü yönetemezse o habis, bencil ruhların harcadığı sevgisiz görünmez el birilerinin karara varmasını beklemeyecek, kendi kararını dayatacaktır…

Liberalizm, milliyetçilik, islam veya yeni bir öğreti her ne olacak ise; 2050’nin dünyasını şekillendirmek istiyorsa, sadece yapay zekayı değil, büyük veri algoritmalarını ve biyomühendisliği de anlamlandırması ve bunları anlamlı bir yeni anlatının içine yedirmesi gerekecek burası kesin.

Bu anlatı çoğunlukla, ikna değil korku ve endişe üzerine bina edilir.

Korku korkudur!

Korkunun sebebi varlığını koruma içgüdüsüdür. Korkunun ilahi olması, o korkunun üstüne sadece uhrevi bir örtü örter ama korkunun nedenini değiştirmez. Korku, bu veya öte dünyada (metaverse) varlığını devam ettirmeye odaklanmıştır.

 

İyi güzel de “O” ne der! 

Feodal sistemin yıkılmasının ardından İngiltere başta olmak üzere tüm Avrupa’ya, Avrupa’dan da dünyaya yayılan, büyük gelişimini 18.yy’ın son çeyreğinde sanayi devrimiyle sağlayan,  gölgesini satamadığı ağacı kesen, hayallerinizi, ideallerinizi para karşılığında satın alabileceğiniz veya alınabileceği, her şeyin değerinin parayla ölçülebildiği, yaşamınızı sürdürebilmek için gerekli tüm koşulları yalnızca parayla sağlayabildiğiniz, yaşadığımız dönem itibarıyla bizlere kader diye dayatılan  ekonomik sisteme ne olacak?

Merkezi otoriteler kontrol edemediklerinden çok hoşlanmazlar.

“O” nun yokluğundan bahsediyorum…

Bu arada aman yanlış anlaşılmasın. Bu tanımlamalar, ezgiler benim değil, bir arkadaşın. Şu an bir an evvel öte dünyaya ermek için can attığımız tüm bu kurguların teknolojisinin fikrini kıvılcımını çakan Satoshi Nakamoto arkadaşın.

Kapitalizme dayalı ekonomide plasebo etkisine dikkat. Tıptaki hasta için “kişisel yarar”a yönelik çaba burada marka sahibi için “kişisel çıkar”a dönüşebilir.

Orada bir evren var uzakta. Belki de metaverse kapital i herkese eşit ölçüde kendi mutluluk edinme, acıdan korunma yolunu dayatır. Tekniği, yaşamın değerini düşürme ve gerçek dünyanın imajını sanrılı bir biçimde çarpıtmaktır ki bu da önkoşul olarak zekânın sindirilmesini gerektirir. Belki de öte evrenin vereceği teselli itimadı haketmiyordur.

İnsana özgü hasletlerimiz… Şeytanın avukatı…

 

“O” da nereden çıktı! 

Satoshi Nakamoto isminin gizeminin devam ediyor ya da bilinçli devam ettiriliyor olmasından, “O”nun olmamasından bahsediyorum. Bir otorite olmaması sizi özgür kılar, düşüncelerinizi serbest bırakır. Bitcoin’ in ve esas devamında Blockchain teknolojisinin gelişmesi ve iyiliği için bu çok önemli bir etkendir. Satoshi Nakamoto mahlası müthiş dizayn edilmiş kurguyu kaynak kodları açık şekilde ortaya koydu ve “kendisi” ortadan kayboldu. Bu işe dahil olanlar peki? Bu teknolojiye kendi fikir ve hayallerini özgürce yazabildiler. Kimse onlara “hayır öyle değil ben burada onu kastetmemiştim” diyerek müdahale ederek hayal gücü ve geliştirme özgürlüğünü kısıtlamadı.

Belki de buradaki işaret, gelişimin varolması ve hızla devamı için müdahaleci otoritenin yok olması gerekliliği idi. Bir buluş ortaya koymakta işin püf noktası deneyler ve gözlemlerle test edilen akıl yürütmeyi hayal gücüyle birleştirmekte yatmıyor mu zaten. Bilimsel deha işte bu kavşakta ortaya çıkmıyor mu?

 

Yaşayanların krallığında “O”nu hoşnut edeceğim!

Plasebo etkisi olarak tanımlanan olgu. Latincede “hoşnut etmek” anlamında kullanılan “placere” kelimesinin gelecek zaman, birinci tekil şahıs çekimi olan “placebo”, kullanıldığı yer itibarıyla hayli ilginçtir. Gömülenlerin ardından ağlaması için tutulan kadınların ağıtlarında söyledikleri “Placebo Domino in regione vivorum” yani “Yaşayanların krallığında (âleminde) Tanrı’yı hoşnut edeceğim” cümlesi Metaverse de neye kime hitaben olurdu? Gerçeğe(bilinmeze) ağıt?

Plasebo etkisi. Bazı “algıların” bir bakıma sanal olduğunu, tüm “fiil” ve “süreç”lerin beyinde bittiğini gösteren bir olaydır derim.

Aleni bir eylemin yanında beklenen deneyimin tanımı yapılır.

Neden böyle olduğu ve neden öyle olmadığı aralığı, delirmek için en iyi aralıktır.

 

Hayat kaçık bir uykudur!

Hiç gerçekliğinden emin olduğun bir rüya gördün mü? Eğer bu rüyadan uyanamasaydın ne olurdu? Gerçek dünya ile rüyandaki dünya arasındaki farkı nasıl anlardın?

İnsan yalnızca mutlu olduğu zaman dilimine hayat diyor… Gerisi yaşamaya çalışmak. Varoluş ile yokoluş arasında bir manipülasyon. Aldatmaca, kurmaca her ne derseniz. Ama bazı şeyleri değiştirebilmek için de belki de bildik acıları yeniden yaşaman gerekir ve kimsenin mutsuzluğu hayatı kadar uzun sürmemelidir.

Uygarlık yolunda gelişimimiz karşılığında ödediğimiz bedel, suçluluk hissinin artmasıyla kaybettiğimiz mutluluktur belki de.

Bilimle kavgası hiç bitmeyen, hep bir sonrakine hazır, havlu atmayı hele hiç aklının ucundan geçirmeyen muğlak zihinlerin bile medet umduğu, kapılarda camlarda beklediği o büyük bilimsel müjde. Akılla kopardığında bağını yiyeceğin sille…

Çıkardığında sihri gözünden, bakacaksın aynaya uzun uzun gördüğün ile olmak istediğin arasındaki boşlukları doldurmaya çalışacaksın. Sonra takacaksın tekrar sihri gözüne. “… dünyadaki en büyük mutluluk, bu Dünya’nın şahidi olmaktı. Elveda! İstemeden varım ve istemeden öleceğim. Olduğum şeyle olmadığım şey arasında, hayal ettiğim şeyle hayatın beni yaptığı şey arasında bir boşluğum.”

Ve “O” ulaştı emeline. Aldı beni yanına.

“Öteki ben”e ulaşmak için kurduğumuz bu köprüler, varmak için kendimize çıktığımız bu yollar, yalnızlığımızdan kaçıştı. Bu gerçek dediğimiz dünya da yalnızlaşan, aşırılaşarak bencil, narsis, zevkperest, hedonist, kaygılı, öfke ve nefret dolu bir insanlığa doğru doludizgin gidiyoruz.

Bu evrenin de “bug”ı pandemisi ne peki?  Öyle ya tam uçan arabalar, mars a yerleşme hayalleri kurarken tuvalet kağıdı kuyruğunda bulmamış mıydık bendimizi, toslamamış mıydık bir şişe kolonyaya. Gelmedik mi laftan sözden anlamayan biz, bu oyunu kuran tarafından dövüle dövüle dize…

İnsanca bakılmadan görülemeyecek belki de bu hakikat.

Belki tam da bu nedenle Metaverse de sorulması gereken sorular yerine koltuğun rahat ve gerçek hayattan yalıtılmış evrenine daha da yapışıyoruz. İç huzur, yavaşlama, arınma, beklentisizlik. Bilinç altındaki sınırsız bilgeliğe iman.

Peki kimse tekrar gerçekte uyanmak isteyecek mi? (hangisi gerçek, hangisi kalp -sahte-?), bu uyusturucudan nasıl çıkacak?

Doğruyu bilmek adına deneyimi feda etmek.

Araf sözü hiç olmadığı kadar çok kullanılacak.

Bile isteye dünyadaki yolculuğumuzda “Yalnız bırakıldık.”

Metaverse, yalnızlığın mikrobu (covid-19 u  / yani yalnızlığın hızla çoğalmasına neden olan) mu yoksa yalnızlığa son bulduran aşısı mı?

Bunu hep birlikte göreceğiz.