Echo Bilgi Yönetim Sistemleri A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı Nevzat Aslan, Fintechtime Haziran sayısı için yazdı “Olmayasılıksızlık”.

Kullandığım başlık (olmayasılıksızlık) bir yazım hatası değil. Makalemi kaleme alırken (genelde yazmaya başlarım ve başlık akışta belirir zihnimde) aklıma gelen karmaşamın yansıması. Baktım, TDK’da yok karşılığı. Ama biliyorum, siz anladınız…

 

OLMAYASILIKSIZLIK

 

Epifani

Avusturya-Macaristan’ın (şimdiki Romanya’nın) Cluj kentinde Yahudi bir ailenin çocuğu olarak 31 Ekim 1902’de doğdu. O zamanki Macar okullarında zorunlu olan cumartesi günü yüzünden, dindar bir Yahudi olması nedeniyle, ilk eğitim-öğretimini evde, son derece bilgili ve yetenekli öğretmen oldukları anlaşılan anne ve babasından aldı.

1927’de Viyana Evrenkenti’nde (üniversite) lisansüstü öğrenime başladı. Karl Menger’in danışmanlığında 1931’de matematik doktora derecesini aldı.

Üstün derecede başarılı olmasına karşılık, Avusturya’daki Yahudi ayrımcılığı nedeniyle, Evrenkent’te bir görev alamadı. Bununla birlikte, Viyana Evrenkenti’nde Karl Menger’le çalışmalarını sürdürdü ve Oscar Morgenstein’ın desteğiyle, Viyana’daki İş Devri Araştırma Enstitüsü’nde araştırmacı olarak bir iş buldu. İsviçre’deki Geneva Araştırma Merkezi’nden de bir araştırma bursu alarak, iktisadi sorunlarla ilgili çalışmalar yaptı. 1931’den Nazi baskısı nedeniyle ülkesinden ayrılıncaya kadar geçen sürede çeşitli dergilerde 17 bilimsel makalesi yayınlandı.

1938’de Nazi’ler Avusturya’yı işgal edince, Yahudi ayrımcılığı yoğunlaştı. Yahudi oldukları için baskı gördüler ve Cowles İktisadi Araştırma Komisyonu’nun, ekonometrik araştırmalarda çalışması için yaptığı davet üzerine, Birleşik Devletler’e göç ettiler.

2. dünya savaşı. Amerika hava hakimiyetini sağlamakta zorlanıyor. Ciddi kayıplar veriyor. Göreve çıkan birçok uçak geri dönmüyor. Hem çok pahalı uçaklar kaybediliyor hem de çok değerli pilotlar. Bunun çözülmesi lazım. Manhattan da bilim insanları kolları sıvıyor. Fizik, Kimya. Derken ilginç bir isim devreye giriyor.

Abraham Wald.  Macar İstatistikçi ve Matematikçi.

Savaş uçakları ile istatistik ne alaka diye düşünmeyin. Anlatacağım.

Uzmanlar uçakları güçlendirmek ve bazı bölmelere çelik takviyesi yapmak istiyorlar ancak uçağın da çok ağır olmasını istemiyorlar. Onun için uçağın neresine takviye yapılması gerektiği konusunda savaştan dönen uçaklarda bir inceleme yapıyorlar. En çok nerelerinden kurşun yediklerine bakıyorlar mesela. Görünüşe göre, istatistiksel anlamda çok ağır basacak bir şekilde uçakların genellikle arka kısmında ve yakıt bölümünde toplanıyor mermiler. Motor kısmında hiç mermi girişi yok neredeyse. Uçakların genellikle bu bölgelerden ateş aldığı sonucuna vararak haliyle hemen bu bölgelere takviye yapma kararı alınıyor.

İşte tam burada Abraham Wald ve ekibi “hayır” diyor. Büyük bir hata yapıyorsunuz…

Geri dönen uçakların nerelerden ateş aldığının hiçbir önemi yok. Sizin baktığınız uçaklar geri dönebilen uçaklar. Aldıkları hasar düşmelerine neden olmamış. Düşenlere bakma imkânınız olsaydı büyük ihtimalle çoğunun motor kısmından ateş aldığını görürdünüz. O nedenle istatistiksel olarak en az ateş aldıkları yerlere, özellikle motor kısmına takviye yapmalısınız. Diyor… Ve öyle yapıyorlar. Sonra ne oluyor biliyor musunuz? Geri dönen uçak sayısında ciddi bir artış oluyor ve Amerika hava hakimiyetini de sağlamaya başlıyor.

İstatistik hayat mı kurtarırmış diyen olursa bu hikâyeyi anlatabilirsiniz.

Tabi her zaman hayat kurtarmaz ancak istatistiğe veya daha genel anlamda sayılara nasıl bakmamız ve yorumlamamız gerektiğini öğrendiğimizde hayatımız gerçekten değişebilir. Matematiksel düşünceden bahsediyorum. Sayıları, istatistikleri doğru yorumlamaktan. Size istatistik verilerek sunulan argümanlara nasıl şüphe ile yaklaşmanız gerektiğinden. Daha az korkuyla yaşamaktan. Medyanın aldatmacasından kurtulmaktan…

Burada odaklanacağımız konu aslında sayılardan nasıl bir anlam çıkarabileceğimiz. Ama öyle üçten beşten bahsetmiyoruz. Ya da kafanızdan büyük bir sayının karekökünü hesaplayabilmekten de değil. Mesela yaşadığınız ülkenin dış borcu birkaç yüz milyar dolar olduğunda bunun ne anlama geldiğini kavrayabilmekten.

Çünkü sayılar büyüdükçe anlamını yitirmeye başlayabiliyor. Dikkatimiz dağılabiliyor ve ne kadar önemli olduğunu kaçırabiliyoruz.

Hislerimize, duygularımıza yenilebiliyoruz.

 

Hayatta Kalma Yanılgısı

Bu yaklaşımı ile Wald literatüre hayatta kalanlara çok odaklanıp, başarısız olanların neden başarısız olduklarını göz ardı etmek, insanoğlunun doğru düzgün istatistik bilmemesinden kaynaklanan bir akıl yürütme/mantık hatası olarak bilinen “survivorship bias” yani hayatta kalana odaklanma hatasını sokmuştur.

Survivor bias, varoluşsal ve epistemolojik temalarla ilişkilendirilebilir. Bu bias, gerçeklik algımızın nasıl şekillendiği ve bu algıların gerçek dışı olabileceği üzerine düşünmemizi sağlar. İnsanlar olarak, çevremizdeki dünyayı anlamlandırırken sıklıkla sadece gözlemlenebilir ve açık olan bilgilere dayanırız. Ancak survivor bias, gözlemlenenin ötesinde, dikkate alınmayan pek çok faktörün olduğunu ve bu faktörlerin gerçekliğimizi tam anlamıyla anlamamızda kritik rol oynadığını vurgular.

Bu yanılgı, bilgiye ulaşmada ve yorumlamada karşılaştığımız sınırlılıkları ve öznel yargılarımızı göz önüne serer. Ayrıca, tarihsel ve kültürel anlatılarda sıklıkla karşılaştığımız “kazananların tarihi yazması” fenomeni ile de bağlantılıdır. Tarih boyunca, başarılı olanların hikayeleri sık sık anlatılırken, başarısız olanların hikayeleri göz ardı edilmiştir. Bu, toplumların kendi geçmişlerini nasıl algıladıkları ve gelecek nesillere hangi bilgilerin aktarıldığı üzerinde derin etkiler yaratır.

Survivor bias, bize verileri ve çevremizdeki dünyayı yorumlarken daha eleştirel ve kapsayıcı olma gerekliliğini hatırlatır. Gerçekliğin daha doğru bir resmini elde etmek için, sadece başarıya ulaşanları değil, başarısız olanları ve göz ardı edilenleri de dikkate almak esastır.

 

Korkuya Övgü

Bununla birlikte sayıları ve istatistiği iyi kavrayamadığımızda her yerden pompalanan endişe ve korku konusunda da çaresiz kalabiliyoruz.

Mesela, Amerika üzerinden gidersek.

Ebola’dan ölme ihtimaliniz piyangoyu kazanmaktan biraz daha yüksek. 310 milyonda bir. Yani ölebileceğiniz en nadir yollardan birisi ebola.

Hatta garip belki ama bir terör saldırısında ölme ihtimaliniz bundan da düşük. 2016’da yapılan bir araştırmada bir yıl içinde bir terör saldırısında hayatını kaybetme olasılığınız 3.64 milyarda bir. Bu da sadece Amerika içinde.

Ama mesela bir arı ısırması sonucunda ölme ihtimaliniz daha yüksek. 6 milyonda bir.

Ya da bir merdivenden düşüp ölme. 708 binde bir.

Herhangi bir kansere yakalanıp ölme olasılığınız 538’de bir.

Yani sayılar, istatistik doğru okunduğunda neye odaklanmamız gerektiğini de daha iyi anlayabiliriz. Toplumu da buna göre yönlendirebilirsiniz. Sürekli bir saldırıdan ya da çok yaygın olmayan bir nedenle ölmekten korkmayı öğütleyenlere bakmadan…

 

Vazgeçme

Yazı tura atmak. Bir madeni paranın peş peşe atılması durumunda, yazıların (ya da turaların) sıklığı, birkaç denemede üst üste tura gelme olasılığı var ama sayı arttıkça, 10 bin kere attığınızda yazı ile tura oranı %50’ye gittikçe yaklaşacaktır.

Yani bu açıdan da “büyük sayılar yasası” önemlidir. Çünkü rastgele olaylardan kararlı uzun-vadeli sonuçlar alınacağını “garanti eder”. Örneğin, bir casino tek bir Amerikan Rulet dönüşünden para kaybedebilir, ama 1000lerce dönüşe oynanan paranın tamamının %5,3’üne yakınını neredeyse kesin olarak kazanacaktır. Birkaç kere kazanan bir oyuncu kasa için sorun değildir. Uzun vadede kasa her zaman kazanacaktır.

İşte bu bakış açısını hayatınızın her alanına uygulayabilirsiniz.  Birkaç kere denedikten sonra vazgeçilen tüm çabaların, uğraşların başarılı olma ihtimali zaten çok yüksek. Sayı arttıkça, siz ayağa kalkıp tekrar denedikçe başarı oranınız o oranda artıyor. Hepinizin bildiği o meşhur yatırımcı bulma hikayeleri… 99. denememde vazgeçseydim, iş fikrime bu büyük yatırımı alamayacaktım.

Ama sadece bu açıdan değil. İstatistik az önce de bahsettiğim gibi korkularınızı da yenmenize yardımcı olabilir. Ya da size söylenen yalanları daha rahat tespit etmenize…

 

Olmayasılıksızlık

“Matematik”ten sözlüye kalkıp “Türkçe”den sınıfta kalmak!

Evet. Kullandığım başlık (olmayasılıksızlık) bir yazım hatası değil. Makalemi kaleme alırken (genelde yazmaya başlarım ve başlık akışta belirir zihnimde) aklıma gelen karmaşamın yansıması. Baktım, TDK’da yok karşılığı. Ama biliyorum, siz anladınız…

Peki tüm bunları size niye anlattım biliyor musunuz? Kıssadan hisse.

Bilime, matematiğe, hayata, değişime, Blockchain, Bitcoin ve Yapay Zekâ teknolojilerine sımsıkı sarılmanız/sarılmamız gerekliliğinin vazgeçilmezliği için! Tercih şansınız yok, çoktan seçmeli bir sınav değil bu başta olanın dayattığı müfredata gebe! Tek doğru cevabı olan bir soru bu… Bilim

İnsanoğlu tekerleği üç milyon yılda keşfetti şimdi her dakika bir buluş oluyor. 2 önemli husus vardır bana göre ülkelerin ferahı için.

1 – Eğitim, 2 – Geleceğin Tasarlanması

Dünya, sanayi ve para ekonomisinden bilgi ekonomisine geçiyor görmez misin?

On binlerce yıllık insanlık tarihinde kaç kere olur bu?

Hızla değişen dünyayı bir nehire benzetecek olursak, bu nehirin ortasında kımıldamadan duran bir kaya olmamak gerekmez mi!..

 

 

Sağlıcakla, felsefe ve teknolojiyle kalın…