Türkiye’de Blockchain’e Olan İlgi Muazzam
Bulut bilişimin yanı sıra blockchain teknolojisine de ağırlık vererek fintech dünyasında adından sıkça söz ettiren IBM’in Finansal Servisler Satış Lideri Simge Alpargun ile bir araya geldik. Yerel ve global perspektiften fintech sektörü ve blockchain’in etkileri hakkında konuştuk.
Gerek yapay zeka, gerekse bulut bilişim konularında yaptıkları atılımlarla dikkatleri üzerine toplayan IBM firmasının odağında blockchain teknolojisi de var. Önümüzdeki birkaç sene içerisinde kullanım oranının katlanarak artacağı öngörülen blockchain teknolojisi için kapsamlı çalışmalar düzenleyen IBM, özellikle B2B piyasasında söz sahibi olacak firmaların temellerini blockchain üzerine kurmaları gerektiğini savunuyor. Fintech dünyasının olmazsa olmaz konularından sayılan blockchain hakkında işin uzmanı olan IBM Finansal Servisler Satış Lideri Simge Alpargun ile konuşma fırsatı yakaladık. Kendisiyle hem fintech sektörü ve regülasyonlar üzerine, hem de blockchain teknolojisinin gelecekteki yansımaları hakkında keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Simge Alpargun’a göre fintech pazarını şekillendirecek konuların başında mobil cihaz kullanımı ve blockchain geliyor.
Not: Bu röportaj ilk olarak Fintechtime dergisinin 2017 Kış sayısında yayımlanmıştır.
Fintech son dönemde tüm dünyada üzerinde en çok konuşulan iş kolları arasında yer alıyor. Dünyada bu ilginin mevcut durumu ne düzeyde?
Dünyada fintech sayısının, fintech’lere yapılan yatırımların, halka arz edilen fintech’lerin sayısının giderek arttığını görüyoruz. Örneğin girişim sermayesi üzerinden fintech’lere yapılan yatırım miktarı 2015 senesinde 13,8 milyar dolar tutarındaydı ve bu, 2014 senesindeki miktarın tam iki misliydi. Özellikle cryptocurrency (dijital para birimi) içeren birkaç kötü deneyim olmasına rağmen biz dünyadaki fintech sayısı ve yatırımlarının artmaya devam etmesini bekliyoruz.
Türkiye’de fintech pazarı ile ilgili neler öngörüyorsunuz? Türkiye’de fintech alanında hizmet vermek zor mu?
Türkiye’de özellikle ödemeler konusunda fintech sayısının artmakta olduğunu görüyoruz. Bunu 2015 senesinde yürürlüğe giren ödeme hizmetleri sağlayıcısı olma regülasyonuna bağlamak mümkün. Türkiye’de birçok girişim sermayesi, bireysel yatırımcı, üniversite oluşumları fintech’leri desteklemek ve sayısını arttırmak konusunda çalışmalar yapıyor. Biz bu çalışmaların önümüzdeki dönemlerde Türkiye’de de fintech konusunda dünyadakine benzer bir zenginliğe yol açacağını düşünüyoruz. Ancak bunda regülasyonların da etkisi olacaktır.
Türkiye’de fintech alanındaki girişimler ile global girişimler arasında bir karşılaştırma yaparsak, Türkiye’deki girişimleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’nin fintech’ler konusunda dünyadan ayrıştığı iki nokta var. İlki Türkiye’deki bankacılık sektörünün teknoloji kullanımı ve müşteri deneyimi konusunda dünyada lider bir konumda olması. Bu, fintech’lerin fark yaratma alanını daraltan bir etken. Diğer bir husus ise Türkiye’deki genç ve dinamik nüfusun hem fintech kurma/büyütme konusunda hem de finansal müşteri olarak bankalardan ziyade fintech’lerden hizmet alma konusunda taşıdığı büyük potansiyel. Şu ana kadar regülasyonların İngiltere ve Amerika’da olduğu kadar fintech’leri desteklemediğini bu sebeple de yatırım iştahının daha kısıtlı olduğunu söyleyebiliriz.
Ülkemizdeki fintech yatırımları için geçtiğimiz yıllardaki durum ve bu yılki beklentiler nelerdir?
Fintech sayısında ve yatırımlarındaki artış ivmesinin büyüdüğünü görüyoruz. Giderek daha hızlı bir büyüme öngörebiliriz. Türkiye’de fintech’lerin işi global pazarlara göre çok daha zor. Hem regülasyon henüz bankaların avantajına, hem de bankalar zaten çok ileri seviyede teknoloji kullanıyor ve çok iyi müşteri deneyimi sunuyorlar. Ama özelikle Avrupa’da 2018’de hayata geçmesi beklenen PSD2 regülasyonu ile Türkiye’de bu resmin değişmesi muhtemel olacaktır.
Dünyada ve Türkiye’de fintech alanına girmek isteyenlerin çekinceleri size göre nelerdir?
Fintech’lerin en büyük sorunları yatırım bulma, regülasyon gerekliliklerini yerine getirme ve ölçeklerini artırma oluyor. Dünyada 2010’dan beri 600 ila 1.000 arası fintech kurulmuş… Tüm bu fintech’ler aynı yatırım havuzundan pay kapmaya çalışıyorlar. Bu da ciddi bir rekabet anlamına geliyor. En çok fark yaratan, en çok değer üreten fintech’lerin yatırım alma imkânı çok daha fazla oluyor. Fintech dediğimiz firmalar sonuçta teknoloji ile fark yaratan firmalar. Bu sebeple regüle edilmeleri gereken konularda ciddi sorunlar çekiyorlar. Burada bankalarla işbirliği yapan fintech’lerin daha rahat olduğunu söyleyebiliriz. Regülasyon uyumu banka tarafından sağlanırken fintech’in ürün ve hizmeti de bankaya değer katıyor ve karşılıklı bir kazan-kazan durumu oluşturuluyor. Ölçek artırma konusu da fintech’ler için sürdürülebilir büyüme ve kontrollü maliyet yönetimi gibi kabiliyetler gerektiriyor.
Fintech firmalarının çalışma mekanizması hakkında bilgi alabilir miyiz? Arkalarında nasıl bir sistem var, kullanıcı verilerine nasıl ulaşıyorlar ve onlarla iletişime geçip sundukları imkanlardan bahsedebiliyorlar?
Fintech aslında finansal hizmetler sunan teknoloji firması demek. Bu firmalar iki bileşeni çok iyi kullanıyorlar; büyük veri ve özellikle mobil konusunda teknolojik uzmanlık. Bu firmalar ayrıca temellerine müşteri deneyimini ve ekosistem mantığını alıyorlar. Fintech’leri bankalardan belki de en çok ayıran özellikler de bunlar. Fintech’ler müşterilerin ihtiyaçlarını tespit edip bu ihtiyacı teknolojiyi kullanarak karşılamak üzerine yola çıkıyorlar. Bu yolda mobili öncelikli platform olarak belirleyip kusursuz müşteri deneyimi için servis tasarımına önem veriyorlar ve büyük veriyi maksimum düzeyde kullanıp müşterilerine kişiselleştirilmiş hizmetler sunuyorlar. Müşterilere ulaşma konusunda da fintech’lerin bankalardan ayrıştığı noktalar var. Öncelikle temel iletişim kanalları internet ve mobil üzerinden yapılan performans pazarlama aktiviteleri oluyor. TV ve basın gibi geleneksel kanallar zaten fintech’lerin hedef kitlelerine uygun değil. Bunun yanı sıra ekosistemler içerisinde yer alarak potansiyel müşterilerine erişim sağlıyorlar.
Türkiye’deki regülasyonlar ile yurt dışındaki regülasyonları karşılaştırdığımızda ne gibi farklılıklar veya ne gibi benzerlikler dikkat çekiyor?
Regülasyon dünyada farklı bölgelerde değişiklikler gösteriyor. Mesela Amerika’da ve İngiltere’de fintech’leri destekleyen bazı regülasyonların (P2P lending, open banking gibi) mevcut olduğunu ve bunun da fintech pazarına olumlu etki ettiğini görüyoruz. Türkiye 2015’teki Ödeme Hizmetleri Sağlayıcısı regülasyonu ile aslında ödemeler pazarını fintech’lere açmış oldu. Bir sonraki değişimin PSD2 ile geleceğini söylemek mümkün. Avrupa’da 2018’de hayata geçecek PSD2 ve tüm bankaları müşteri verisi ve işlemleri ile ilgili fintech’lerle işbirliğine zorunlu tutacak. Bunun Türkiye’deki yansımaları fintech pazarını yakından ilgilendiriyor olacak.
Türkiye’deki finans sektörü ve fintech’lerin Bitcoin ve Blockchain gibi alanlara yaklaşımı nasıl? Bu konuda ülkemizde ne gibi gelişmeler olmasını bekliyorsunuz?
Fintech pazarında iki dinamiğin geleceği şekillendireceğini söylemek mümkün. Biri mobile-first dediğimiz her hizmetin mobil platformlara taşınması ve kullanıcı (müşteri) deneyiminin mobil telefonlar baz alınarak optimize edilmesi; diğeri ise blockchain teknolojisi. Blockchain bugün finansal hizmetler sektörünü en fazla etkileyecek gelişme. Türkiye’de de blockchain konusunda yüksek bir talebin olduğunu ve gerek bankaların gerekse diğer finansal kurumların bu konuda ilk projelerine başladığını söyleyebiliriz. Blockchain’in ana akım bir teknoloji haline gelmesi biraz daha vakit alacak ancak o gün geldiğinde tüm ödemeler, kredi kullanımları, dış ticaret işlemleri, dijital kimlik doğrulaması, yatırım işlemleri gibi hizmetler blockchain teknolojisine taşınmış olacak. Buna hem fintech’lerin hem de bankaların bugünden eğilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Yakın gelecekte dijitalleşme süreçlerini tamamlayamayan finans kurumlarını nasıl bir süreç bekliyor?
Dijitalleşme olgusu hayatımıza “yeni kanal” olarak girdi ancak bugünlerde hak ettiği değeri görmekte olduğunu görüyoruz. Dijitalleşme yeni bir dijital kanal yaratmak, yeni bir departman kurmak gibi aktivitelerin çok ötesinde yeni bir iş modeli ve çalışma kültürü oluşturmak anlamına gelmeli. Biz şirketlerin dijitalleşmesinin CEO’ların işi olduğunu düşünüyoruz. Bu görev başka bir yöneticiye devredilemeyecek kadar hayati. Bugün bile dijitalleşmede ilerlemiş şirketlerle henüz yolun başındaki şirketler arasında muazzam bir fark görülmeye başlandı. Dijitalleşmeye önem veren ve bunu şirket kültürünün/stratejisinin mihenk taşı yapan bankalarda mobil müşteri adedi, dijital kanallardaki gelir, bankanın gider/gelir oranı gibi metrikler çok daha iyi konumlarda bu da RoE’lerini (Öz sermaye kârlılığı) daha olumlu etkiliyor. Bu farkın giderek daha çok büyüyeceğini ve iki grup arasındaki makasın açılacağını söyleyebiliriz.
IBM’in fintech odağıyla dünyanın farklı lokasyonlarında hayata geçirdiği garajlar olduğunu biliyoruz. Devasa şirketlerin temellerinin atıldığı garajların atılan bu adım ile fintech alanında nelere etki ettiğini söyleyebiliriz?
IBM gerek ürünleri ile gerekse de açık geliştirme platformu Bluemix ile fintech’leri destekleyen bir firma. Biz IBM’de açık topluluklara, daha demokratik bir şekilde teknoloji ve veriye erişime inanıyoruz ve yatırımlarımızı bu şekilde yönlendiriyoruz. Bahsettiğiniz garajlar bizim için müşterilerimize inovasyon konusunda, fintech olma veya fintech’lerle olma konusunda destek verdiğimiz araştırma geliştirme lokasyonları. Bu garajlarda uzmanlarımızla müşterilerimizi bir araya getirerek büyük ve oturmuş kurumların süregelen inovasyon ihtiyaçlarına ve adaptasyon gereksinimlerine çözümler oluşturuyoruz.
IBM’in Blockchain-as-a-Service yaklaşımını açıklar mısınız? Türkiye’de bu konuyla ilgili ne gibi etkileşimler ve müşterilerden Blockchain’e karşı nasıl bir yaklaşım bekliyorsunuz veya aldınız?
Blockchain bugün IBM’in en öncelikli üç konusundan biri. Diğer ikisi ise kognitif teknolojiler ve bulut bilişim. Biz bu üç dinamiğin geleceğin dünyasını şekillendirmeye başladığını düşünüyoruz. Önümüzdeki 5-10 sene içinde var olmak isteyen hiçbir şirketin bu üç konudan uzak durma, bu konulara yatırım yapmama lüksü yok. Blockchain IBM’in Hyperledger Projesi üzerinden desteklediği ve aktif olarak geliştirilmesine katkıda bulunduğu bir teknoloji. IBM için blockchain geleceğin B2B teknolojilerinin temelinde yatıyor. B2B pazarındaki teknoloji uzmanlığımız ile blockchain konusunda da müşterilerimizin ihtiyaçlarını en iyi karşılayan ve onlara en güvenilir ve verimli teknolojiyi sunan firma olacağımıza inanıyoruz. Türkiye’de blockchain konusunda muazzam bir ilgi ile karşı karşıyayız. Birçok müşterimizle konuyla ilgili görüşmeler yapıyoruz ve ortak iş planları üzerinden gerek beraber geliştirmelere gerekse de IBM olarak onları desteklemeye başladık.
Garaj deyince akla doğal olarak Silikon Vadisi geliyor. Silikon Vadisi’ndeki son fintech trendlerinden bahsedebilir misiniz?
Fintech’ler 2010-2011’den beri hayatımızda. Gerek sayı olarak gerekse de aldıkları yatırımların ağırlığı olarak baktığımızda en hareketli alanların Bireysel ve KOBİ bankacılığı olduğunu ve bu alanlarda da özellikle ödemeler ve kredilerin fintech’ler tarafından öncelikli olarak belirlendiğini görüyoruz. Yatırım, kişisel finans yönetimi, gibi diğer alanlarda da fintech’ler var ancak mesela Amerika’da ödemeler ve krediler toplam yatırımların yüzde 80’ini almış durumda. Son dönemlerde bu alanlara sigorta (InsurTech) de girdi. Tüm bunlar son kullanıcıya yani müşteriye dokunan alanlar. Ancak son dönemlerde son kullanıcıya dokunmayan, bankalara hizmet veren ama bunu fintech mantığıyla bankalardan farklı şekilde yapan firmalar da görüyoruz. Bunlara da “risktech” ve “regtech” deniyor. Bu firmalar da finansal hizmetler sektöründe var olan risk yönetimi ve regülasyona uyum konularında bankalara hız katmayı amaçlayan girişimler.
Son zamanlarda ülkemizin önde gelen bankalarının Silikon Vadisi’nde fintech uzmanlığı için üs kurduklarına dair haberler alıyoruz. Bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bankalarımızın Silikon Vadisi’nde üs kurmaları bizim son derece desteklediğimiz ve değerli bulduğumuz bir girişim. Sonuçta bu bir ekosistem konusu. Fintech’lere, yatırımcılara ne kadar yakın olursanız konuya da o kadar hakim olursunuz. Ancak bu üslerin kurulmasında net bir strateji olmalı. Bankanın fintech’lere karşı pozisyonu belirlenmiş olmalı. Satın mı alacak, yatırım mı yapacak, beraber üretim mi yapacak, ürün/hizmetini mi kullanacak? Türkiye’ye bilgi transferi yapılması için gerekli yaklaşımlar geliştirilmiş olmalı ve bankalarımız bu üsler üzerinden sadece Amerika’dan Türkiye’ye doğru değil, Türkiye’den de Amerika’ya doğru yetenek ve fikir iletişiminde rol almalılar diye düşünüyoruz.
Türkiye’nin önde gelen bankaları yapılan banka işlemleri anlamında gelir düşmesi yaşayacak mı?
Tüm dünyada fintech’lerin belli bir seviyeye geldikleri durumlarda bankaların bazı gelir kalemlerinde düşüşler olduğunu görüyoruz. Özellikle Bireysel ve KOBİ bankacılığı alanında bu düşüşler daha belirgin. Bunun Türkiye’de de benzer şekilde olmasını bekleyebiliriz.
Bankaların bundan sonra atması gereken adımlar nedir, nasıl bir planlama yapmaları gerekiyor?
Öncelikle fintech’lerle bankaların rekabet mi etmesi gerektiği işbirliği mi yapması gerektiği konusunda net bir şey söylemek mümkün değil. Fintech’ler ilk ortaya çıktığında herkes bunun bir “rekabet” olduğundan bahsediyordu. Ama geçen zaman gösterdi ki aslında iki tarafın birbirine katabileceği ve kazan-kazan durumu oluşturabileceği konular da var. En basitinden fintech’ler regülasyona uyum ve yüksek iletişim bütçelerine sahip değiller; bankalar ise fintech’lerdeki teknolojik yetkinliğe, çevikliğe, veri kullanım kabiliyetleri ve inovasyona… İbrenin yönü işbirliğine dönmüş durumda.
Bankaların şunu anlaması lazım: Bu bir “müşteri deneyimi” konusu. Müşteriye daha iyi deneyimi bir fintech sunarsa müşterinin tercihi o yönde olacaktır. Bugün müşteriler bankaları diğer bankalarla değil, Google, Amazon, Apple gibi firmalarla kıyaslıyorlar. Çünkü müşteri için bir yerde aldığı deneyim standardı oluşturuyor. İşte tam da bu sebeple sizden daha üstün bir deneyimi tasarlayan ve hayata geçiren fintech sizin müşteriniz için çok daha anlamlı hale geliyor. Hele bu fintech bunu bir de düşük operasyonel maliyetleri sebebiyle sizden daha uygun fiyatlarla yaparsa sizin için o müşteriyi kaybetmek ancak bir zaman meselesi haline geliyor.
Bu, bankalar yok olacak anlamına gelmiyor. Tüm dünyada finansal hizmetler sektörü en köklü, en iyi regüle edilen ve en güvenilir sektör. Bankalar var olmaya devam edecek ancak müşteri ile bağlarını tamamen fintech’lere kaptırma riski ile karşı karşıyalar.
İşte bu tabloda, her bankanın kendisine en uygun stratejiyi belirlemesi lazım. Çok farklı yollar deneniyor; iç ve dış inovasyon liderliği, ekosistemler kurma/yer alma, fintech’lerle işbirliği kurma, fintech’lere yatırım yapma, laboratuvarlar kurarak fintech oluşturma gibi. Biz de IBM olarak müşterilerimize gerek bu stratejinin belirlenmesi gerekse de seçilen yolun hayata geçirilmesi konusunda destek veriyoruz.