Hukuk ve Dijital Dönüşüm Danışmanı Avukat Yunus Emre Berk ile Hukuk ve Dijital Dönüşüm Danışmanı Avukat Oğuzhan Kundak, Fintechtime Ağustos 2024 sayısı için yazdı, “Bugünün Popüler Konusu: Sürdürülebilirlik”.
“Sürdürülebilirlik kavramı, özellikle son yıllarda çevre sorunları, iklim değişikliği ve doğal kaynakların tükenmesi gibi endişelerle daha da önem kazandı.
Peki ama sürdürülebilirlik yalnızca doğayı korumak, atık ve karbon dönüşümünü azaltmak ya da geri dönüşümden mi ibaret? Gelin bu soruya bir yanıt arayıp, son yılların popüler meselelerinden biri olan sürdürülebilirliğin teknoloji ve özellikle de finansal teknolojilerle olan ilişkisine bakalım.”
Bugünün Popüler Konusu: Sürdürülebilirlik
Her sonbahar doğa yeşil ve turuncu elbisesiyle karşımıza çıkar. Ne demiş Cemal Süreyya; “Sonbahar sanattır, diğerleri mevsim”. Hal böyle olunca biz de bu yazı için ilhamımızı doğadan aldık desek yalan olmaz. Doğa, büyüklerimizden aldığımız miras, yarınlarımızın emaneti ve bugünlerde doğa deyince akla ilk sürdürülebilirlik geliyor. Kabul etmemiz gerekir ki, sürdürülebilirlik kavramı, özellikle son yıllarda çevre sorunları, iklim değişikliği ve doğal kaynakların tükenmesi gibi endişelerle daha da önem kazandı.
Peki gerçekten sürdürülebilirlik yalnızca doğayı korumak, atık ve karbon dönüşümünü azaltmak ya da geri dönüşümden mi ibaret? Gelin bu soruya bir yanıt arayıp, son yılların popüler meselelerinden biri olan sürdürülebilirliğin teknoloji ve özellikle de finansal teknolojilerle (“Fintech”) olan ilişkisine bakalım.
Nedir Bu Sürdürülebilirlik?
Konuya başlarken kavramları netleştirmek, doğru yönü bulmak için önemli. Bu yüzden ilk olarak sürdürülebilirliği tanımlamakla başlayalım. Sürdürülebilirlik bir tanım ile; mevcut kaynakları kullanırken gelecekteki nesillerin ihtiyaçlarını karşılayabilme kapasitesini tehlikeye atmadan, doğal, ekonomik ve sosyal dengeyi korumayı amaç edinmek anlamına geliyor. Diğer bir ifadeyle, doğayı, kaynakları ve çevreyi koruyarak, uzun vadeli refahın sağlanması sürdürülebilirliğin temel odağı. Bu tanımdan da anlaşılabileceği gibi sürdürülebilirlik üç temel boyutta ele alınıyor:
- Çevresel Sürdürülebilirlik: Doğal kaynakları korumak, çevre kirliliğini azaltmak, biyolojik çeşitliliği desteklemek ve ekosistemlerin sağlığını sürdürmek anlamına geliyor.
- Ekonomik Sürdürülebilirlik: Ekonomik büyümeyi sağlarken kaynakları verimli kullanmak, israfı önlemek ve uzun vadede ekonomik sistemin ayakta kalabilmesini sağlamak anlamına geliyor.
- Sosyal Sürdürülebilirlik: Sosyal sürdürülebilirlik, toplumsal refahı, adaleti ve eşitliği uzun vadede korumayı hedefliyor. İnsan hakları, eşit fırsatlar, eğitim, sağlık hizmetlerine erişim ve toplumsal katılım gibi unsurlar bu yaklaşımın temelinde yer almaktadır. Amaç, toplumsal dışlanmayı önleyerek herkesin güvenli, adil ve sağlıklı bir yaşam sürebileceği bir toplum inşa etmektir. Aynı zamanda kültürel çeşitliliğin korunması ve yaşam kalitesinin artırılması da sosyal sürdürülebilirliğin önemli bileşenlerindendir.
Görüldüğü gibi sürdürülebilirliğin birçok paydası var ve konu sadece doğayı korumakla sınırlı değil. Meselenin derinine indiğimizde eşitliği ve etiği baz alan sürdürülebilir iş süreçleri geliştirmek, bu değerleri gözeten bir iş ortamı kurmak da sürdürülebilirliğin konusuyken, finansal kaynakları verimli kullanmak uzun vadeli ekonomik kalkınma da sürdürülebilirliğin diğer bir önemli konusu. Ancak tabi ki sürdürülebilirlik bunlarla sınırlı değil…
Hayatımıza son yıllarda yeni nesil sürdürülebilirlik diye yeni bir kavram daha girdi. Yeni nesil sürdürülebilirlik, geleneksel sürdürülebilirlik yaklaşımlarını teknoloji, inovasyon ve toplumsal etkiyle birleştirerek daha geniş ve kapsamlı bir anlayış sunuyor. Yeni nesil sürdürülebilirlik; çevresel, ekonomik ve sosyal boyutları bir araya getirirken, dijitalleşme, döngüsel ekonomi, karbon nötrlüğü ve sosyal adalet gibi konuları sürdürülebilirliğin ana odak noktası olarak ele alıyor. Teknoloji ve inovasyon, kaynakların verimli kullanımı ve atık azaltmada kritik rol oynarken, bilinçli tüketim ve kurumsal şeffaflık da yeni nesil sürdürülebilirlik stratejileri güden şirketlerde ön plana çıkıyor. Yeni nesil sürdürülebilirlik politikalarıyla birçok şirket; uzun vadeli, kapsayıcı ve yenilikçi çözümlerle gelecek nesiller için daha dengeli bir dünya hedefliyor.
Hal böyle oldukça her geçen gün sürdürülebilirlik konusunda yeni bir bakış açısı gelişiyor ve gün geçtikçe konu genişliyor diyebiliriz. Teknolojinin de yardımıyla sürdürülebilirlik politikaları da değişiyor ve gelişiyor. Sürdürülebilirlikte bu yüzden teknolojinin katkısını yadsıyamayız. O halde şimdi teknoloji ve sürdürülebilirlik ilişkisini mercek altına alalım.
Teknoloji ve Sürdürülebilirlik: İki Ucu Keskin Bıçak
Sürdürülebilirlik ile teknolojiye, son yıllarda birbirlerine en büyük desteği veren sıkı birer dost desek yanlış olmaz. Ancak bu ikili arasındaki aşkın bazı durumlarda, düşmanlığa da dönebileceğini unutmayalım. Buna ilerleyen paragraflarda değineceğiz. Hangi tarafta olursa olsun bu bağlamda sürdürülebilirlik ve teknoloji birbirlerini tamamlayan unsurlar. Bilindiği gibi teknoloji, çevresel etkileri azaltmak, doğal kaynakların daha verimli kullanılmasını sağlamak ve sürdürülebilir bir geleceğe geçişi hızlandırmak için kritik bir role sahip.
Sürdürülebilirliği temel alan teknolojiler, çevreye olan olumsuz etkileri en aza indirmeyi hedeflerken, sosyal ve ekonomik sürdürülebilirlik de bu sürecin ayrılmaz bir parçası konumunda. Bu yolda teknolojiler dahice inovasyonlarla beraber birleşiyor ve daha adil bir kaynak dağılımı, sürdürülebilir iş modelleri ve gelecek nesiller için yaşanabilir bir dünya yaratmada amacında ilerleniyor. Örneğin her geçen yıl teknoloji sayesinde yenilebilir enerji teknolojileri daha da ucuzluyor ve neredeyse son tüketicinin evine bile girebiliyor. Keza sıfır emisyonlu elektrikli araçlar her yerde. Tarım da teknoloji devriminden nasibini aldı. Tarımda kullanılan IoT (“internet of things – Nesnelerin İnterneti”) ve veri analizi ile su ve enerji tüketimi düşerken verim artıyor. Yerel yönetimler teknolojinin de yardımıyla her geçen gün şehirleri akıllandırıyor ve şehirlerdeki ulaşım ağları başta olmak üzere birçok alanda daha verimli sistemler kurabiliyor. Yeni sıfır enerjili (kendi enerji ihtiyacını kendi kendine karşılayan) binaları saymıyoruz bile.
Yapay zeka (“artificial intelligence – AI”), makine öğrenimi (“machine learning – ML”), büyük veri (“big data”) ve loT gibi en son dijital teknolojiler de sürdürülebilirlikte kritik bir role sahip. Bu teknolojiler, işlerin otomasyona geçişine sağladıkları olanakla verilerin çok hızlı bir şekilde işlenmesine ve analiz edilmesine yardımcı oluyorlar. Bu yönüyle bu teknolojiler farklı sektörlerde süreçleri kolaylaştırıyor ve genel olarak birçok alanda giderek daha yaygın hale geldikleri için sürdürülebilir hedeflere giden yolda insan odaklı iş süreçlerine bir adım daha yaklaştırıyor. Yani özetle teknolojinin, sürdürülebilirliğin olmazsa olmazı ve en büyük destekçisi olduğunu söylemek sanırız yanlış olmayacaktır.
Ancak konunun bir de negatif tarafı var, ona da değinmezsek, eksik kalır. Yapay zeka tabanlı uygulamaların en temel araçlarından biri olan işlemci ve mikroçip üretimlerine yönelik harcanan su miktarı inanılmaz boyutlarda. OECD tarafından 2023 yılı sonunda açıklanan rapora göre, 1 mikroçip üretimi için yaklaşık 2200 galon su gereksinimi var. Yani bizim ölçülerimizle yaklaşık 8300 litre. Ayrıca bir yapay zeka büyük dil modelinin programlaması için da yine milyonlarca litre temiz su gerekli. Bu tatsız bilgilere bu yazıda daha fazla yer vermek istemedik ancak merak edenler raporun detayına bu linkten ulaşabilir; https://oecd.ai/en/wonk/how-much-water-does-ai-consume.
Finansal Teknolojiler ve Sürdürülebilirlik
Finansal hizmetlerde sürdürülebilirlik denilince finansal teknolojiler sürdürülebilirlik stratejilerinin ayrılmaz bir parçası oluyor. Zira, fintech, finansal hizmetleri daha verimli, erişilebilir ve hızlı hale getirirken, sürdürülebilirliğin çevresel, ekonomik ve sosyal bileşenlerine katkı sağlıyor.
Fintech’in sürdürülebilirliğe en büyük katkılarından biri tabi ki doğayla ilgili. Fintech sayesinde dijitalleşme artıyor ve bu da kağıt kullanımının önüne geçerek doğayı korumakta kilit rol oynuyor. Çevrimiçi ödeme hizmetleri, çevrimiçi cüzdanlar ve blockchain gibi yenilikler, işlemlerin hızlı, şeffaf ve düşük maliyetle gerçekleşmesine olanak tanırken, geleneksel finansal sistemin neden olduğu çevresel zararlar en aza iniyor. Ayrıca tüm dünyada Fintech şirketleri sürdürülebilirlik politikalarıyla yeşil finansmana katkı sağlıyor. Çok da derine inmeden burada yeşil finansın ne olduğu ile ilgili bir parantez açmakta fayda görüyoruz. Yeşil finansı çevre dostu projeleri destekleyen finansman türü olarak özetleyebiliriz. Yeşil finans; yeşil tahviller, sürdürülebilir yatırımlar, karbon kredileri ve yeşil bankacılık gibi araçlarla çevreyi koruyan projelerin temel fon kaynağı olarak karşımıza çıkıyor. Rahatlıkla yeşil finans kavramının adını her geçen gün adını daha sık duyacağımızı söyleyebiliriz. Ancak yeşil finans konusu oldukça geniş bir konu. Bu nedenle yeşil finans konusunu gelecek sayılarda daha ayrıntılı ele alacağımızı belirterek şimdilik bu kadarla yetinelim.
Fintech, sosyal sürdürülebilirlik konusunda da oldukça önemli fırsatlar vaat ediyor. Şöyle ki tüm dünyanın kabul ettiği gibi Fintech; finansal hizmetlerin hızlı, verimli ve daha da önemlisi toplumun her kesimine ulaşmasında kilit fonksiyona sahip. Bu fonksiyonuyla, sosyal sürdürülebilirlik bağlamında finansal hizmetlere erişimi artırarak toplumsal eşitliği destekliyor ve güçlendiriyor. Özellikle mikro krediler ile ödeme sistemleriyle düşük gelirli kesimlerin finansal sisteme katılımına büyük katkı sağlıyor. Bu da sosyal sürdürülebilirlik için oldukça kıymetli. Ancak Fintech’lerin sosyal sürdürülebilirliğe katkıları bununla da sınırlı değil. Özellikle AB ve ABD’deki Fintech şirketleri aynı zamanda kapsayıcı ekonomi, kadın girişimciliği ve finansal eğitim gibi alanlarda bugüne kadar attığı adımlarla sosyal sürdürülebilirlikte önemli bir inisiyatif alarak birçok sektöre örnek oluyor.
Özetle, sürdürülebilir politikalar ve daimi olma yeteneği olarak adlandırılabileceğimiz sürdürülebilirlik hem bugünü hem de geleceği korumanın anahtarı olarak karşımıza çıkıyor. Bu çerçevede sürdürebilirlik, gelecek için hem çevresel hem de sosyal ve ekonomik anlamda daha dengeli ve sağlıklı bir yaşam için olmazsa olmaz. Teknoloji de bu olmazsa olmazın yol arkadaşı ancak bu bıçağın iki ucunun da keskin olduğunu unutmadan, dengeli bir yaklaşımın öneminin de altını tekrar çizmek ve bu dünyanın bizim evimiz olduğunu hatırlatmak isteriz.