Fintechtime Haziran sayısı “Bir Fintek Nasıl Kurulur? Başarılı Fintek Mimarisinin Sırları” dosya konusu kapsamında Garanti Ödeme ve Elektronik Para Hizmetleri A.Ş. (TAMİ) CTO’su Şaner Ateş ile özel bir röportaj yaptık. 

Bir Fintek Nasıl Kurulur? Başarılı Fintek Mimarisinin Sırları” dosya konusu kapsamında gerçekleştirdiğimiz bu özel söyleşide, TAMİ CTO’su Şaner Ateş ile geleceğe hazır teknoloji altyapılarının nasıl tasarlandığını konuştuk. Ateş, sistem dayanıklılığı ile kullanıcı deneyimi arasındaki dengeyi yalnızca bir teknik tercih değil, bir mimari felsefe olarak tanımladı. Garanti BBVA Teknoloji deneyimini TAMİ çatısı altına taşıyarak sıfırdan kurdukları yapıyı, mikroservis mimarisinden composable banking yaklaşımına, gerçek zamanlı veri işleme sistemlerinden AI destekli operasyonlara kadar birçok katmanda yeniden şekillendirdiklerini vurgadı. Röportaj boyunca Ateş’in, sadece teknoloji değil, organizasyonel kültür ve süreç mimarisi üzerine geliştirdiği net içgörüler de dikkat çekti. “Kod sürdürülebilir olabilir ama kültür sürdürülebilir değilse sistem eninde sonunda kırılır” diyerek teknoloji liderliğini sadece mühendislik değil, stratejik liderlik sorumluluğu olarak ele aldı.”

 

Şirketinizin teknoloji vizyonu nedir? CTO olarak bu yolculukta nasıl bir rol üstlendiniz?

Garanti Ödeme ve Elektronik Para A.Ş. (TAMİ) olarak teknoloji vizyonumuz müşterilerimize çok rahat, kolaylıkla ve güvenle kullanabilecekleri ödeme çözümleri sunmak. Sunduğumuz ödeme altyapılarını başvuru anından itibaren tüm kullanım süreci boyunca her zaman uçtan uca dijital versiyonlarını da müşterilerimize mutlaka öneriyoruz. Aynı zamanda tüm bu altyapının regülasyonlara uyumlu, sürdürülebilir ve kesintisiz çalışması bizim için kritik. TAMİ’deki teknoloji hizmetini de Garanti BBVA Teknoloji’nin tecrübesi ve bakış açısıyla şekillendiriyoruz. Hedefimiz sadece dijital çözümler sunmak değil, aynı zamanda bu çözümleri kullanıcı için görünmez hale getirerek, arka planda kusursuz çalışan sistemlerle deneyimi zenginleştirmek üzerine kurulu. Amacımız, kullanıcıyı teknolojinin yükünden arındırıp, değer yaratan, güvenli ve kişiselleştirilmiş bir finansal yolculuk sunmak. Bu vizyon, ‘yalnızca, çalışan sistemler’ değil, ‘geleceğe hazır platformlar ‘ inşa etmeyi gerektiriyor.

CTO olarak bu vizyonu, yalnızca altyapıyı yönetmek değil; teknoloji stratejisini iş stratejisiyle bütünleştiren bir rol olarak görüyorum. Çalıştığım organizasyonlarda edindiğim 25 yılı aşkın deneyim, bu vizyonu hayata geçirmemde temel dayanak. Bugün TAMİ’de uyguladığımız teknoloji modellemesi, hem çevik geliştirme hem de kurumsal dayanıklılık arasında sağlıklı bir denge kurmayı hedefliyor.

 

Kariyerinizde TAMİ ile yollarınız nasıl kesişti?

Garanti Ödeme ve Elektronik Para Hizmetleri A.Ş. (TAMİ) CTO’su Şaner Ateş

Garanti Ödeme ve Elektronik Para Hizmetleri A.Ş. (TAMİ) CTO’su Şaner Ateş

Kariyerim boyunca ödeme sistemlerinden ERP dönüşüm projelerine, dolandırıcılık tespitinden mobil cüzdan ürünlerine kadar birçok teknolojik projeye liderlik ettim. Özellikle ödeme hizmetleri ve finansman şirketlerinde CIO seviyesinde yürüttüğüm görevlerde, finansal teknolojilerin sadece teknik değil, stratejik bir alan olduğuna dair net bir farkındalık kazandım.

Garanti BBVA Teknoloji’de ödeme sistemlerinden sorumlu müdürlük görevimde edindiğim deneyimler beni TAMİ’nin teknoloji lideri pozisyonuna taşıdı. Yani TAMİ ile yollarımız bir rastlantı değil, organik bir gelişim süreciyle kesişti.

Fintek ürününüzün teknolojik omurgasını hangi tech stack oluşturuyor? Bu tercihler neye göre şekillendi?

Teknolojik omurgamız, süreklilik, modülerlik, ölçeklenebilirlik ve güvenlik üzerine inşa edildi. Backend tarafında Java ve Spring Boot tabanlı mikro servis mimarisi kullanıyoruz. Frontend tarafında React ile kullanıcı dostu, hızlı ve dinamik arayüzler geliştiriyoruz. Tüm sistem API-first prensibiyle kurgulandı; entegrasyon kabiliyeti bizim için stratejik bir öncelik. Bu alanda partnerlerimizle sağladığımız yapay zekâ destekli sandbox yapılarımız ve developer portalımız öne çıkıyor.

Mobil uygulama tarafında ise iOS için Swift, Android için Kotlin ile native uygulamalar geliştiriyoruz. Bu tercihler, yüksek performans, donanım erişimi ve güvenlik açısından kullanıcı deneyimini üst düzeye çıkarıyor.

Kubernetes ile yönetilen container altyapısı, CI/CD süreçlerimiz ve izlenebilirlik araçlarımızla, sistemsel sürdürülebilirliği uzun vadede güvence altına alıyoruz.

Altyapı inşasında sizi en çok zorlayan konu ne oldu? Bu süreci nasıl yönettiniz?

Fintek sektöründe en büyük zorluk, regülasyon uyumluluğu ile inovasyon özgürlüğünü aynı mimaride buluşturabilmek. Sıfırdan bir yapı kurarken, hem MASAK ve BDDK gibi otoritelerin beklentilerine uygunluk hem de çevik ürün geliştirme hızını korumak gerekiyordu.

Bu süreci çözümleyebilmek için konfigürasyon tabanlı kurallar ve otomatik denetim araçlarını devreye aldık. GarantiBBVA Teknoloji`nin bu alanlardaki öncü ekipleri bize büyük bir güç kazandırdı.

Siber güvenlik stratejiniz nasıl bir yapı üzerine kurulu? Hangi standartlar ve sertifikalara öncelik verdiniz?

Güvenlik, sistemin sonuna eklenen bir katman değil; en başından itibaren mimarimizin içinde kurgulanan bir temel unsur. Zero Trust mimarisi, çok faktörlü kimlik doğrulama (MFA), rol bazlı erişim (RBAC) ve uçtan uca şifreleme gibi birçok güvenlik mekanizmasını aktif kullanıyoruz.

Uluslararası geçerliliği olan ISO 27001, PCI-DSS gibi sertifikalara uyum sağlarken, BBVA’nın küresel bilgi güvenliği rehberliklerinden de faydalanıyoruz. Bu entegrasyon bize hem denetlenebilirlik hem de global ölçekte risk azaltma kapasitesi sunuyor.

Regülasyon uyumluluğunu teknolojiyle nasıl bütünleştirdiniz?

Uyumu bir yazılım çıktısı olarak değil, sistem davranışı olarak tanımladık. KYC doğrulamaları, işlem izleme, veri saklama ve anlık bildirim yükümlülükleri gibi regülasyon maddelerini sistemin kendi mantığına gömdük.

Konfigürasyon temelli yapı sayesinde, değişen düzenlemelere dakikalar içinde adapte olabiliyoruz. Ayrıca BBVA’nın RegTech çözümlerinden edindiğimiz ilhamla iç kontrol mekanizmalarını da yazılım seviyesinde otomatize ettik.

Açık bankacılık, yapay zekâ ve blockchain teknolojileri ürününüzde yer alıyor mu?

Açık bankacılık altyapımız için PSD2 uyumlu API’lerle çalışmalarımız devam ediyor. Altyapımız sayesinde hem kullanıcıya çoklu banka yönetimi sunup hem de yeni iş birliklerine açık hale geleceğiz.

Yapay zekâyı ise operasyonel verimlilikten müşteri deneyimi yönetimine kadar birçok alanda kullanıyoruz. Özellikle BBVA AI Factory’nin geliştirdiği modeller, NLP tabanlı müşteri hizmetleri çözümleri ve anomali tespiti sistemleri bizim için çok değerli örnekler. Bu yaklaşımları örnek alarak fraud detection, risk scoring ve kullanıcı davranış analitiği gibi alanlarda benzer yapay zekâ altyapılarını TAMİ’de konumlandırdık.

Blockchain tarafında henüz üretim seviyesinde değiliz, ancak dijital kimlik doğrulama ve işlem şeffaflığı gibi alanlarda test çalışmalarımız sürüyor.

Entegrasyon süreçlerinde karşılaştığınız teknik ya da iş birliği odaklı zorluklar nelerdi?

Her iş ortağının teknoloji altyapısı farklı olabiliyor. Kimileri RESTful API ile uyumlu çalışırken, kimileri legacy sistemlerle ilerliyor. Bu farklılıkları aşmak için modüler adapter katmanları geliştirdik. Ayrıca teknik dokümantasyon kalitesi, yapay  destekli sandbox ortamları ve entegrasyon süreçlerine özel teknik destek ekipleri ile süreci hızlandırdık. İletişim, burada en kritik unsurdu. Karşılıklı şeffaflık ve teknik eşgüdümle entegrasyonların sorunsuz ilerlemesini sağladık.

Ayrıca kurum içi ve dışı teknik ekipler arasında kesintisiz iletişim ve dokümantasyon standardı kurarak entegrasyon süreçlerini hızlandırdık. Bu noktada BBVA’nın iş birliği odaklı yaklaşımı bize kurumsal olarak örnek teşkil etti.

 

Sistem dayanıklılığı mı, kullanıcı deneyimi mi? Bu dengeyi nasıl kuruyorsunuz?

Bu soruya “ikisi arasında seçim yapmak” gerektiği varsayımıyla yaklaşmak, teknoloji liderliğinde en sık karşılaştığım yanılgılardan biri. Sistem dayanıklılığı ve kullanıcı deneyimi birbirine rakip değil, doğru inşa edildiğinde birbirini besleyen iki temel bileşendir.

Özellikle fintek alanında kullanıcıların güveni, sistemin sadece ne kadar kolay kullanıldığıyla değil, ne kadar tutarlı çalıştığıyla da doğrudan ilişkilidir. Bir uygulama saniyeler içinde açılıyor olabilir; ancak işlem sırasında kesinti yaşanması ya da hata vermesi, tüm deneyimi gölgede bırakır.

TAMİ’de bu dengeyi sağlamak için hem organizasyonel hem de teknik düzeyde bilinçli tercihler yaptık:

  • Kullanıcı deneyimi (UX) ekiplerimiz, ürün tasarım sürecine en baştan dahil oldu. Kullanıcı akışları, yalnızca “estetik” değil, aynı zamanda sistemin hata toleransı, yanıt süresi ve davranış tutarlılığı açısından da değerlendirildi.
  • Altyapı tarafında, sistemin kesintisiz çalışmasını sağlayan self-healing mekanizmalar, failover senaryoları ve dağıtık log analiz altyapısı kurguladık. Böylece kullanıcıya aksaklık yansımadan önce sistemin kendini toparlamasını sağlayabiliyoruz.
  • Ayrıca gerçek zamanlı izleme araçları ve olay bazlı (event-driven) mimari yapısıyla, sistemde yaşanan küçük sapmaları bile hızlıca tespit ederek kullanıcı deneyimini olumsuz etkileyebilecek faktörleri önceden bertaraf ediyoruz.

BBVA’nın “design for resilience” yaklaşımı gibi biz de kullanıcıyı merkeze alan, ama teknolojik sağlamlıktan ödün vermeyen hibrit bir model kullanıyoruz.

Garanti BBVA Teknoloji’de çalışırken kazandığım önemli bir tecrübe şuydu: Deneyim tasarımı sadece arayüz değil, davranış tasarımıdır. Sistem, yük altındayken de ilk günkü gibi performans göstermeli. Bu prensip, TAMİ’de tüm teknik ekiplerin ortak paydası haline geldi.

Sonuç olarak, bizim için bu denge bir tercih değil, bir tasarım felsefesi. Kullanıcı deneyimi, sistem dayanıklılığı sayesinde güven kazanır; sistem dayanıklılığı, iyi deneyimle görünürlük kazanır.

Ürününüzün sürdürülebilirliği için hangi teknoloji stratejilerini uyguluyorsunuz?

Bir teknolojinin sürdürülebilir olması, sadece bugünü iyi yönetmek değil; değişen kullanıcı beklentilerine, regülasyonlara ve büyüme senaryolarına karşı esneklik ve çeviklik kapasitesi taşıması demektir.

TAMİ’de ürün sürdürülebilirliği için üç düzeyde strateji kurguladık: Teknik altyapı, süreç yönetimi ve ekip kültürü.

Teknik düzeyde, mikroservis mimarisiyle ürünün her bileşenini bağımsız versiyonlanabilir ve yönetilebilir hale getirdik. Altyapımız Docker/Kubernetes üzerinde çalışıyor; bu sayede sistem hem esnek hem de otomatik ölçeklenebilir bir yapıya sahip. CI/CD (sürekli entegrasyon / sürekli teslimat) süreçleri, geliştirme döngüsünü sadece hızlandırmakla kalmıyor; aynı zamanda güvenilirliği artırıyor.

Veri katmanında Oracle altyapılarını kullanıyoruz. Bu seçim, işlem güvenliği, performans ve kurumsal veri saklama konularında bize yüksek dayanıklılık sağlıyor. Gözlemlenebilirlik (observability) altyapımız sayesinde, sistemdeki her bileşeni gerçek zamanlı takip ediyor; sorunları oluşmadan önce tespit edip müdahale edebiliyoruz.

Süreç düzeyinde, teknik borç yönetimini sadece IT’nin değil, ürün ekiplerinin de sorumluluğu haline getirdik. Dokümantasyon, versiyon kontrolü ve kod kalitesi gibi temel prensipler, sadece geliştirme ekiplerinin değil, tüm teknoloji organizasyonunun ortak dili haline geldi.

Organizasyonel düzeyde ise sürdürülebilirliği mümkün kılacak kültürü bilinçli olarak inşa ettik. Garanti BBVA Teknoloji’de kazandığım bu farkındalık, TAMİ’nin ilk gününden itibaren yalnızca iyi kod değil, iyi ekip ve iyi alışkanlıklar inşa etme vizyonuyla hareket etmemi sağladı.

Bu üç katmanlı strateji sayesinde ürünümüz, sadece bugünün ihtiyaçlarına değil, yarının belirsizliklerine de hazırlıklı. Sürdürülebilirlik bizim için bir çıktı değil, tüm sistemin davranış biçimi.

Global ölçekte ürün geliştirme vizyonunuz var mı?

Evet BBVA grubunun bir iştiraki olarak doğal bir şekilde global stratejilerimiz bulunmakta. Ancak tek bir ürünü tüm pazarlara taşımak yerine, modüler yapıların lokalize edilebildiği bir strateji benimsiyoruz.

BBVA’nın küresel vizyonunda olduğu gibi biz de lokal regülasyonlara hızlı uyum sağlayacak, esnek ürün mimarisi üzerine kurulu çözümlerle ilerliyoruz.

Şu anda teknoloji tarafında sizin için en önemli gündem maddesi nedir?

Lansman döneminde öncelikli olarak müşterilerin en çok ihtiyacı olan ödeme ürünlerini geliştirip pazara sunduk. Bundan sonrasında yine MVP mantığıyla müşteriye en çok değer katacak işlerin önceliklendirmesini temel alarak yol haritamızı şekillendirdik ve ürün çalışmalarımız devam ediyor.

Cüzdan ürünlerini müşterilerimizin isteklerini kusursuz bir şekilde karşılayacak yapıda sunmayı hedefliyoruz, burada büyük firmalarla çalışıyoruz. Pazara sunduğumuz çoklu sanal POS’tan sonra çoklu mobil POS ve fiziksel POS ürünlerini de müşterilerimizle buluşturacağız.

Diğer yandan, teknolojik altyapı anlamında event-driven mimariye geçiş ve veri akışlarının gerçek zamanlı işlenmesi de bu yıl bizim için öncelikli olacak. Bu sayede müşteri hareketlerini anlık izleyerek sistemlerin adaptif davranmasını sağlamayı hedefliyoruz.
Ayrıca yapay zekâ modellerini sadece analitik değil, karar destek süreçlerine de entegre ederek sistem zekasını artırmayı amaçlıyoruz.

2025 yılı itibarıyla sizi en çok heyecanlandıran teknoloji trendi hangisi?

2025’e yaklaşırken en çok heyecan duyduğum teknoloji trendi composable banking yaklaşımı. Bu model, finansal hizmetlerin büyük ve karmaşık yapılar yerine, küçük, bağımsız ama entegre çalışabilen mikro hizmetler (packaged business capabilities – PBCs) olarak sunulmasını mümkün kılıyor. Özellikle fintek girişimleri için bu yaklaşım, yeni bir hizmeti haftalar değil, günler içinde piyasaya sunma esnekliği sağlıyor. Bu durum, ürün geliştirme döngüsünü dramatik biçimde hızlandırırken, kullanıcı ihtiyaçlarına neredeyse gerçek zamanlı yanıt verebilecek bir yapı inşa etmeye imkân tanıyor.

BBVA’nın global stratejisi, bu anlamda önemli bir ilham kaynağı. BBVA; teknolojiyi, organizasyonel yapının sadece bir parçası değil, iş modelinin kendisi haline getirme konusunda öncü adımlar atıyor. Örneğin, BBVA AI Factory ile veri ve yapay zekâyı ürünleşmiş servisler haline getiriyor; dijital bankacılığı sadece kanal değil, deneyim bazlı bir yapıya dönüştürüyor. Aynı şekilde, API bankacılığı yatırımları ve açık bankacılıktaki öncü pozisyonu, BBVA’nın globalde dijital bankacılığı nasıl şekillendirdiğini gösteriyor.

Türkiye fintek sektörü de bu küresel dönüşüme paralel olarak ciddi bir evrim geçiriyor. Son yıllarda dijital cüzdanlar, BNPL çözümleri, hızlı ödeme altyapıları ve API tabanlı finansal hizmet sağlayıcılar ön plana çıktı. Ancak pazarın en büyük avantajı, kullanıcıların dijital adaptasyonunun çok yüksek olması. Genç ve teknolojiye hızlı uyum sağlayan bir kullanıcı kitlesine sahibiz. Bu durum, inovatif çözümlerin hem benimsenmesini hem de test edilmesini kolaylaştırıyor.

Ancak bu hızlı büyümeye karşılık olarak, sürdürülebilirlik, regülasyon uyumu ve teknolojik olgunluk gibi alanlarda hâlâ bazı yapısal gelişim ihtiyaçları bulunuyor. Bu nedenle, composable mimari gibi esnek yapılar; hem bu pazarın hızına ayak uydurmak hem de globalleşme hedeflerine sağlam adımlarla ilerlemek için kritik hale geliyor.

Sonuç olarak, 2025 yılında sadece hangi teknolojilerin geldiği değil, bu teknolojilerin nasıl bir mimari ve kültürel yaklaşımla uygulanacağı asıl fark yaratacak konu olacak. Benim için bu geçişin merkezinde yer almak büyük bir motivasyon kaynağı.

Fintek kurmak isteyen teknoloji liderlerine en önemli tavsiyeniz nedir?

Fintek kurmak isteyen bir teknoloji liderine vereceğim en temel tavsiye; yalnızca teknolojiye değil, işin bütününe dair bir vizyona sahip olmasıdır. Bir ürün geliştirmek kadar, o ürünü sürdürülebilir kılacak kültürü, altyapıyı ve organizasyonu tasarlamak da en az yazılım mimarisi kadar kritiktir.

Garanti BBVA Teknoloji’de edindiğim liderlik deneyimim bana şunu öğretti: Başarılı teknoloji organizasyonları, sadece güçlü sistemler değil, aynı zamanda doğru insan yapıları ve süreç disiplinine dayanır. Bu bakış açısı, TAMİ’de inşa ettiğimiz yapı taşlarının da temelini oluşturdu. Teknolojiyi bir “iş ortağı” olarak konumlandırdık. Yani teknoloji, ürün ekipleriyle yan yana, müşteriyi anlayarak hareket eden, proaktif bir liderlik alanı oldu.

Bununla birlikte, teknolojide “sadeliği seçme cesareti” de çok kıymetli. Fintek sektörü hızla büyüyor, yeni trendler ve teknolojiler her gün karşımıza çıkıyor. Ancak bu hızlı akışta önemli olan, organizasyonun gerçekten ihtiyacı olanı seçebilmek, sadece “yenilik” olsun diye karmaşıklaşmamak. Çünkü ilerleyen aşamalarda asıl değer, sade, izlenebilir ve evrilebilir sistemlerin üzerine kuruluyor.

Garanti BBVA Teknoloji’nin de vizyonu tam olarak bu çizgide ilerliyor: Kurum genelinde dijital dönüşümü uçtan uca, ama kullanıcı ve süreç deneyimini merkeze alarak yönetmek. Bu vizyonu içselleştiren teknoloji liderleri, fintek girişimlerinde uzun vadeli başarıya ulaşabilir.

Son olarak, teknoloji liderlerinin unutmaması gereken şey: Kod sürdürülebilir olabilir, ama kültür sürdürülebilir değilse sistem eninde sonunda kırılır. Bu nedenle ekip dinamikleri, şeffaf iletişim ve öğrenme kültürü; kod kalitesi kadar stratejiktir.

 

Sizce erken aşama fintek CTO’larının en çok kaçındığı ama aslında yapması gereken şey nedir?

Erken aşama fintek CTO’larının en çok kaçındığı ama mutlaka yapması gereken şey, organizasyonel mimariyi teknik mimari kadar ciddiye almaktır. Pek çok teknoloji lideri doğal olarak önce sistemin çalışmasına, ürünün çıkmasına odaklanır. Ancak yazılım kadar, ekip yapısı, görev dağılımı, iletişim kanalları ve sorumluluk alanları da planlanmalıdır.

Garanti BBVA Teknoloji gibi büyük ve çevik organizasyonlarda görev almış biri olarak şunu net biçimde söyleyebilirim: Sadece kod kalitesine yatırım yapan ama ekip kültürünü göz ardı eden girişimler, ölçeklenme eşiğine geldiğinde yavaşlar, hatta dağılabilir. Bu durum TAMİ’yi kurarken benim için güçlü bir içgörü oldu. O yüzden teknolojik seçimleri yaparken olduğu kadar, ekip yapısını da baştan itibaren dikkatle tasarladım.

Buna ek olarak, erken evrede dokümantasyon da genellikle “zaman kaybı” olarak görülür. Oysa büyümenin en görünmez destekçilerinden biridir. Süreçlerin, sistem davranışlarının ve entegrasyon noktalarının iyi tanımlanması, ileride bilgiye bağımlılığı azaltır, yeni ekip üyelerinin hızla adaptasyonunu sağlar ve teknik borcun büyümesini engeller.

Ayrıca, erken aşamada sistem gözlemlenebilirliğine yatırım yapmak da çok önemlidir. İzlenemeyen sistemler, sorun çıktığında sadece vakit kaybettirmez; aynı zamanda kullanıcı güvenini zedeler.

Özetle, ürün kadar insan ve süreç tarafına da yatırım yapmayan bir CTO’nun başarı şansı düşer. Erken aşama fintek CTO’su sadece yazılım değil, bir ekosistem kurduğunun farkında olmalı.

Sizin öğrendiğiniz, ama “keşke biri daha önce söyleseydi” dediğiniz kritik bir içgörü var mı?

Evet, hatta bu içgörüyü TAMİ’deki teknoloji yapılanmamızın temel ilkelerinden biri haline getirdim:
“Sistemlerin çalışması değil, sürdürülebilir biçimde yeniden ve yeniden güvenle çalışması değerlidir.”

Kariyerimin erken dönemlerinde — özellikle hızlı büyüyen ve baskı altında çalışan ekiplerde — bir sistemin ilk kez “çalışması” büyük bir başarı sayılırdı. Ancak zamanla şunu fark ettim: Asıl başarı, sistemin tekrar çalışabilmesi, değişime adapte olabilmesi ve insanlara bağımlı olmadan sürdürülebilmesidir. Bu da ancak süreçlerin, dokümantasyonun ve ekip kültürünün yazılım kadar sağlam inşa edilmesiyle mümkündür.

Garanti BBVA Teknoloji’de ve daha önceki görevlerimde; çok paydaşlı, yüksek hacimli, karmaşık sistemlerin içinde çalışmak bana bunu tekrar tekrar öğretti. Bu tür yapılarda kişiye özel çözümler ya da kısa vadeli “patch”lerle ilerlemek, uzun vadede sistemin kırılganlaşmasına yol açar.

“Keşke biri daha önce söyleseydi” dediğim ikinci büyük içgörü ise şu: En karmaşık problemler, genellikle en basit çözümlerle kalıcı hale gelir.

Karmaşıklığı yönetmek, teknolojik bilgi değil; vizyoner sadeleştirme becerisi ister. Fintek sektörü gibi dinamik bir alanda, basit düşünebilmek en zor ama en stratejik becerilerden biridir.

Bugün hem ekiplerime hem iş ortaklarıma sık sık şu cümleyi kuruyorum:

“Karmaşık olanı tasarlamak kolaydır; zor olan, sadeleştirip sürdürülebilir kılmaktır.”

Bu farkındalıkla hareket eden bir CTO’nun sadece teknoloji lideri değil, aynı zamanda organizasyonel dayanıklılık mimarı olduğuna inanıyorum.