Fintechtime Haziran sayısı için hazırladığımız “Bir Fintek Nasıl Kurulur? Başarılı Fintek Mimarisinin Sırları” dosya konusu kapsamında Figopara CTO’su Arman Eker ile özel bir röportaj yaptık.

Bir Fintek Nasıl Kurulur? Başarılı Fintek Mimarisinin Sırları” dosya konusu kapsamında gerçekleştirdiğimiz bu röportajda, Figopara Kurucu Ortağı ve CTO’su Arman Eker, fintek altyapısının sadece yazılım değil, aynı zamanda organizasyonel bir mimari olduğuna dikkat çekiyor.
Regülasyon uyumu, sürdürülebilir teknoloji tercihleri ve yapay zekâ entegrasyonu gibi başlıklarda derinleşen Figopara’nın teknoloji yolculuğu hızla büyürken; mimari sağlamlıktan ödün vermeme stratejisi ön plana çıkıyor.
Eker, teknik borcun sadece kodla değil, süreç ve ekip yapılanmalarıyla da oluştuğunu vurgularken; açık bankacılık, FigoSkor gibi veri odaklı çözümler ve yerel veri merkezi altyapısıyla şekillenen ürün vizyonunu da detaylandırdı.

 

Şirketinizin teknoloji vizyonu nedir? CTO olarak bu yolculukta nasıl bir rol üstlendiniz?

Figopara’nın teknoloji vizyonu; modern teknolojileri takip eden, stabiliteyi önceliklendiren ve aynı zamanda çevik hareket edebilen bir yapı kurmak üzerine kurulu. Girişim olarak hızlı ilerlemek bizim için hayati öneme sahip. Ancak bu hızı, altyapı kalitesinden ödün vermeden gerçekleştirmek gerekiyor. Bu nedenle her zaman benimsediğimiz yaklaşım hızlı, modern ve sağlam bir altyapıyla ilerlemek oldu. Özellikle finansal teknolojiler alanında bu dengeyi kurmak hem büyümeyi hem de güveni sürdürülebilir kılıyor.

CTO olarak bu yolculukta birçok farklı şapka taktım. Figopara’nın ilk yıllarında yazılım ekibini yönetmenin yanında doğrudan geliştirme süreçlerine de katkı sundum. Zamanla sadece teknoloji değil; ürün yönetimi, siber güvenlik, risk ve regülasyon gibi alanlarda da sorumluluk alarak şirketin farklı yapı taşlarına destek verdim. Teknolojiyi sadece bir üretim hattı olarak değil; işin tamamına dokunan bir omurga olarak gördüğüm için diğer departmanlarla da her zaman yakın çalıştım. Nerede ihtiyaç varsa, o noktada aktif rol almayı ve çözüm üretmeyi her zaman sorumluluğum olarak gördüm.

 

Kariyerinizde Figopara ile yollarınız nasıl kesişti?

Figopara’nın kurucu ortaklarından biriyim. Figopara, daha önce kurup başarılı bir şekilde exit ettiğimiz Foriba’nın bir spin-off projesi olarak doğdu. Kurum içi girişimciliğe her zaman inandık ve içerden çıkan fikirleri destekleyerek onların önünü açmaya çalıştık. Figopara da bu anlayışın bir ürünü olarak yola çıktı. O dönem Foriba’da yer alan büyük e-Fatura verisi üzerine düşünürken, bu veriden nasıl daha fazla katma değer üretilebileceğini tartışıyorduk. Sahadaki ihtiyaçları iyi gözlemlediğimiz için tedarikçi finansmanı için alternatif finansman modeli geliştirmeye odaklandık. Şirketlerin ihtiyacı olan işletme sermayesini genişletmek için alternatif bir çözüm olma amacıyla da yola çıktık. Hızlı bir şekilde minimum uygulanabilir ürün (MVP) geliştirerek bu alanın potansiyelini gördük ve projeyi dışarı çıkarma kararı aldık. Logo ile Figopara’yı kurduk. Kuruluşundan bugüne şirketin teknoloji ve ürün tarafını yöneten kişi olarak yolculuğa devam ediyorum.

 

Fintek ürününüzün teknolojik omurgasını hangi tech stack oluşturuyor? Bu tercihler neye göre şekillendi?

Figopara’nın teknolojik omurgası en başından bu yana .NET mimarisi üzerine kurulu. Daha önceki girişimimiz Foriba döneminden gelen deneyimimizle, MVP geliştirme süreçlerinde .NET teknolojilerine hâkim bir ekip yapımız vardı. Bu sebeple, Figopara’da da hızlı ilerleyebilmek adına bildiğimiz ve güçlü olduğumuz bir stack üzerinde ilerlemeyi tercih ettik.

Microsoft, özellikle Satya Nadella döneminde yakaladığı inovasyon ivmesiyle sadece trendleri takip eden bir şirket olmaktan çıkıp, trendleri belirleyen bir teknoloji üreticisine dönüştü. Bu gelişim, bizim gibi fintek girişimleri için hem altyapı hem de ürün geliştirme süreçlerinde büyük bir avantaj sağladı. Bugün geldiğimiz noktada hâlâ bu yapıyı sürdürüyoruz. .NET kullanımı; hız, maliyet etkinliği, yetenek havuzu erişimi ve regülasyon uyumu gibi pek çok konuda bize esneklik sağlıyor. Microsoft’un teknoloji ekosistemiyle olan bu uyum, ürünümüzün ölçeklenebilirliğine ve güvenliğine doğrudan katkı sunuyor.

 

Altyapı inşasında sizi en çok zorlayan konu ne oldu? Bu süreci nasıl yönettiniz?

Teknik olarak deneyimli bir ekip olduğumuz için klasik anlamda altyapı kurulumunda büyük bir zorluk yaşamadık. Ancak bizi en çok zorlayan konu, regülasyon kaynaklı kısıtlamalardı. Fintek alanında faaliyet göstermek, altyapı tercihleriniz üzerinde önemli sınırlamalar getirebiliyor. Örnek vermem gerekirse; bulut sağlayıcısı hizmetlerinde modern ve geniş hizmet yelpazesi sunan platformlardan faydalanmamız mümkün olamıyor. Bu kısıtlara rağmen altyapımızı, tamamen regülasyona uygun yerel veri merkezi sağlayıcıları üzerinden, güvenli ve sürdürülebilir bir şekilde inşa ettik. Bu süreçte hızlı hareket etmek yerine, bilinçli ve emin adımlarla ilerlemeyi tercih ettik. Girişimlerin doğasında hız vardır ama regülasyon söz konusu olduğunda bu hız, kontrollü bir yapı ile dengelenmeli. Biz de bu dengeyi gözeterek süreci başarıyla yönettik.

 

Siber güvenlik stratejiniz nasıl bir yapı üzerine kurulu? Hangi standartlar ve sertifikalara öncelik verdiniz?

Figopara olarak siber güvenliği, sadece teknik bir gereklilik değil; kullanıcı güveni ve iş sürekliliği açısından stratejik bir öncelik olarak görüyoruz. Bu nedenle mimarimizi en başından itibaren güvenlik katmanlarını merkeze alarak kurguladık. Özellikle finansal verilerle çalışan bir yapı olduğumuz için veri güvenliğini, erişim kontrolünü ve şeffaflığı temel alan bir yaklaşım benimsedik.

Kullandığımız sistemlerde en güncel şifreleme yöntemlerini ve erişim loglarını içeren izlenebilir altyapıları standart hâline getirdik. Zero trust yaklaşımıyla hem iç hem dış kaynaklara yönelik erişim politikalarını detaylandırdık. Aynı zamanda düzenli olarak dış denetim firmalarıyla penetrasyon testleri yapıyor, iç güvenlik kontrollerimizi sürekli güncelliyoruz.

Standartlar tarafında ise ISO 27001 başta olmak üzere, sektörün gerektirdiği tüm bilgi güvenliği yönetim standartlarına uyum sağlamaya özen gösteriyoruz. Bu çerçevede hem teknik altyapıyı hem de operasyonel süreçleri düzenli olarak gözden geçiriyor, ekibimizi sürekli olarak bu konuda bilinçlendiriyoruz.

 

Regülasyon uyumluluğunu teknolojiyle nasıl bütünleştirdiniz?

Fintek alanında regülasyon uyumu, ürünün teknik yapısından bağımsız düşünülemez. Biz Figopara’da, regülasyonu bir zorunluluk olarak değil; ürünü daha sağlam ve güvenilir kılan bir yapı taşı olarak görüyoruz. Bu bakış açısıyla teknoloji mimarimizi en baştan itibaren yasal çerçevelere göre şekillendirdik.

Veri lokasyonundan log kayıt süreçlerine, erişim kontrollerinden kullanıcı doğrulama mekanizmalarına kadar her katmanda regülasyonlara tam uyumu hedefledik. Bu yaklaşım sayesinde, uyumluluk sonradan entegre edilen bir adım değil, tasarımın doğal bir parçası hâline geldi.

Teknoloji ekibimizin yanı sıra, yapının merkezinde yer alan ayrı ama yakın çalışan bir risk ve uyumluluk ekibimiz bulunuyor. Bu ekip, sistem ve güvenlik ekipleriyle birlikte regülatif yapıların doğru şekilde uygulanması konusunda öncü bir rol üstleniyor. Bugün anlaşmalı olduğumuz 20’den fazla banka ile bu süreçte aktif olarak çalışıyoruz. Bankaların her biri kendi denetim süreçlerine sahip ve biz de tüm bu gereklilikleri titizlikle ele alıyor, yerine getiriyoruz. Özetle, burada teknoloji ile regülasyonu birleştirmiyoruz; baştan birlikte kurguluyor ve birlikte ilerletiyoruz. Bunu bir gereklilik değil, bir “mindset” meselesi olarak dikkate alıyoruz.

 

Açık bankacılık, yapay zekâ ve blockchain teknolojileri ürününüzde yer alıyor mu? Yer alıyorsa bu ürünlerin – geliştirmelerin en büyük katkısı sizce ne oldu?

Figopara olarak teknolojiyi sadece işi dijitalleştiren bir araç değil iş modellerini yeniden tanımlayan stratejik bir kaldıraç olarak görüyoruz. Bu anlayışla son dönemde açık bankacılık ve yapay zekâ alanlarına odaklandık.

Açık bankacılık tarafında, kullanıcılarımızın banka hesap hareketlerini sistemimize güvenli ve izinli şekilde entegre ediyoruz. Bu sayede daha doğru finansal analiz yapabiliyor ve finansmana erişim süreçlerini çok daha hızlı, şeffaf ve kullanıcı dostu hâle getiriyoruz.

Yapay zekâ tarafında ise; başta risk analizi ve finansal puanlama olmak üzere birçok süreçte doğal dil işleme ve makine öğrenimi modellerinden faydalanıyoruz. Özellikle FigoSkor ürünümüzde, kamuya açık verilerden şirketlerin risk profillerini çıkartmak ve bunları finansal karar destek sistemlerine entegre etmek üzerine çalışıyoruz. Bu yaklaşım, yalnızca bugünü analiz etmekle kalmıyor; gelecekteki davranışları öngörebilme açısından da ciddi bir avantaj sağlıyor.

Blockchain tarafında ise şu an aktif bir kullanımımız yok. Ancak bu alanı da yakından takip ediyoruz. Özellikle dijital varlık teminatlandırma ve token tabanlı işlem altyapıları gibi konularda, regülasyonlar netleştikçe uygulama alanlarını değerlendirmeyi planlıyoruz.

Bu tür teknolojileri geliştirmek, teknoloji ekipleri için her zaman heyecan verici olmuştur. Çünkü teknoloji ilerledikçe, kimse geride kalmak istemez. Biz de regülasyon sınırları içinde kalarak bu yeni nesil teknolojileri en uygun şekilde entegre etmeye ve böylece rekabet üstünlüğümüzü korumaya çalışıyoruz. Bu yaklaşım bizi her zaman dinamik tuttu ve sektörde öne çıkmamızı sağladı. Teknolojiyle birlikte biz de sürekli olarak kendimizi geliştirmeye devam ediyoruz.

 

Entegrasyon süreçlerinde karşılaştığınız teknik ya da iş birliği odaklı zorluklar nelerdi?

Fintek dünyasında entegrasyon süreçleri, işin en kritik ve çoğu zaman en zorlu alanlarından biri. Biz de Figopara’da özellikle ilk yıllarda banka sistemleriyle gerçekleştirdiğimiz entegrasyonlarda birçok zorlukla karşılaştık. Her bankanın kendi sistem mimarisi, güvenlik protokolü ve operasyonel yapısı farklı olduğu için, her bir entegrasyon süreci aslında kendi dinamiğiyle yeniden ele alınmak zorunda kalıyor.

Burada bizi en çok zorlayan konu teknik detaylardan çok zaman yönetimi ve karşılıklı koordinasyon oldu. Çünkü yalnızca bizim hazır olmamız yetmiyor; karşı tarafın da süreçlere şeffaf ve zamanında yanıt verebilmesi gerekiyor. Bu noktada iş birliklerinin farklı hızlarda ilerlemesi zaman zaman aksamalara sebep olabiliyor.

Biz bu gerçeği çok erken dönemde kabul ettik ve tüm teknik ekibin entegrasyon odaklı bir refleks geliştirmesini sağladık. Yani ayrı bir entegrasyon ekibi kurmak yerine, her ürün ve altyapı ekibimizin içinde bu kası geliştirmeyi tercih ettik. Çünkü entegrasyon, bizim ürün yapımızın doğal bir parçası. Zaman içinde sadece bankalarla değil; farklı yazılım ve sistemlerle de entegrasyonlar gerçekleştirdik. Bu da bize operasyonel esneklik ve teknik dayanıklılık kazandırdı.

 

Sistem dayanıklılığı mı kullanıcı deneyimi mi? Geliştirme sürecinde bu dengeyi nasıl kuruyorsunuz?

Sistem dayanaklılığı mı kullanıcı deneyimi mi sorununun net bir cevabı yok çünkü biz Figopara’da bu iki kavramı birbirinin karşıtı olarak görmüyoruz. Tam tersine, sistem dayanıklılığı ve kullanıcı deneyiminin birbirini destekleyen iki temel yapı taşı olduğuna inanıyoruz. Finansal teknolojilerde işler her zaman düzgün çalıştığında kullanıcı mutlu olur ama asıl güven, sistem zorlandığında gösterdiğiniz sağlamlıkla oluşur.

 

Ürününüzün sürdürülebilirliği için hangi teknoloji stratejilerini uyguluyorsunuz?

Figopara olarak teknoloji yatırımlarımızı sadece bugünü çözmek için değil, gelecekte karşılaşabileceğimiz ihtiyaçlara da yanıt verecek şekilde planlıyoruz. Bu nedenle ürün sürdürülebilirliği bizim için sadece teknik borçları azaltmak değil, aynı zamanda esnek, modüler ve geliştirilebilir sistemler kurmak anlamına geliyor.

Kullandığımız teknolojilerde mümkün olduğunca standartlara ve topluluk desteği güçlü araçlara yöneliyoruz. Her şeyin özelleştirildiği bir yapı yerine, gerektiğinde değiştirilebilir ve yönetilebilir bileşenlerle ilerlemeyi tercih ediyoruz. Bu yaklaşım, teknik ekiplerin zamanla yıpranmasını önlediği gibi yeni ekip arkadaşlarının da sisteme adaptasyonunu kolaylaştırıyor.

Tabii ki bir girişim olarak zaman zaman çok hızlı hareket etmemiz gerekebiliyor. Bu da bazı teknik borçları kısa vadede göze almamıza sebep olabiliyor. Ancak bu borçları bir kenara bırakmak yerine, fırsat buldukça bu alanlara zaman ayırarak sistemi yeniden ele alıyoruz. Bu sayede hız ile sürdürülebilirlik arasında gerçekçi bir denge kurmayı hedefliyoruz.

 

Global ölçekte ürün geliştirme vizyonunuz var mı? Varsa hangi pazarlara odaklanıyorsunuz? / Yoksa, şu an neden daha yerel ilerlemeyi tercih ettiniz?

Global ölçekte ürün geliştirme vizyonumuz her zaman var ve bu stratejik planlarımız arasında yer alıyor. Bugüne kadar regülasyon odaklı bir pazarda faaliyet gösterdiğimiz için, regüle ortamlarda hareket etmeyi ve ürünümüzü bu çerçevede şekillendirmeyi çok iyi öğrendik. Bu da bize globalde, özellikle finansal regülasyonun yoğun olduğu pazarlarda teknik olarak bir engel kalmadığını gösteriyor. Şu an tüm odağımız Türkiye’de. Türkiye çok büyük bir pazar ve içinde hâlâ çok ciddi fırsatlar barındırıyor. Bu nedenle kısa vadede büyüme stratejimizi burada derinleşerek ve daha fazla değer üreterek sürdürüyoruz. Global pazarlarda ise radarımız açık ve potansiyeli yüksek, iş modeli olarak bize benzeyen ülkeleri araştırıyor ve uygun fırsatlar çıktığında bu yönde adım atmak için hazırlık yapıyoruz.

 

Şu anda teknoloji tarafında sizin için en önemli gündem maddesi nedir?

Şu anda teknoloji tarafında önemli gündemlerimizden biri, yapay zekâ destekli otomasyonları daha fazla sistemimize entegre etmek. Buradaki temel amacımız, süreçleri daha verimli hâle getirmek ve ekiplerin zamanını daha yüksek değerli işlere ayırabileceği bir yapı kurmak. İnsanların daha verimli çalışabildiği, tekrar eden işlemlerin ise sistem tarafından yönetildiği bir altyapı bizim için kritik önemde.

Bununla birlikte yeni ürün geliştirmeleri ve banka entegrasyonlarımız da hız kesmeden devam ediyor. Bu yıl ayrıca altyapısal anlamda da önemli iyileştirmeler gerçekleştiriyoruz. Mevcut sistemin performansını artırmak, dayanıklılığını güçlendirmek ve gelecekteki ihtiyaçlara hazırlıklı olmak adına bu alanda da yoğun bir şekilde çalışıyoruz.

 

2025 yılı itibarıyla sizi en çok heyecanlandıran teknoloji trendi hangisi?

2025 itibarıyla beni en çok heyecanlandıran teknoloji trendi, yapay zekânın operasyonel süreçlere daha derinlemesine entegre edilmesi. Artık yapay zekâ sadece bir “asistan” rolünde değil; süreçleri yöneten, kararları etkileyen ve bazı alanlarda doğrudan aksiyon alan bir yapıya dönüşüyor. Bu da bize sadece hız değil, aynı zamanda daha yüksek doğruluk, daha iyi kullanıcı deneyimi ve daha çevik ürünler sunma imkânı veriyor.

Özellikle doğal dil işleme ve otonom karar destek sistemleri alanında yaşanan gelişmeler, bizim gibi veriyle çalışan fintekler için ciddi bir dönüştürücü etki yaratıyor. Bugün hâlâ manuel yapılan birçok sürecin, yakın gelecekte tamamen otonom bir şekilde yönetilebileceğini görmek, hem ürün geliştirme bakış açımızı değiştiriyor hem de ekiplerin yetkinliğini yeni bir seviyeye taşıyor.

Bu trendi doğru şekilde yakalayabilen şirketlerin hem verimlilikte hem de rekabette ciddi fark yaratacağına inanıyorum. Biz de Figopara’da bu dönüşümün bir parçası olmayı ve teknolojiyi sadece destekleyici değil, işin merkezinde konumlandıran bir yapıyla ilerlemeyi hedefliyoruz.

 

Fintek kurmak isteyen teknoloji liderlerine en önemli tavsiyeniz nedir?

Fintek kurmak isteyen teknoloji liderlerine en önemli tavsiyem, regülasyonları erken anlamaları ve teknolojik kararlarını bu çerçevede şekillendirmeleri olur. Fintek dünyasında teknolojik mimari kadar, bu mimarinin nasıl kurulduğu ve ne kadar uyumlu olduğu da kritik. Birçok kişi önce ürünü inşa edip sonra regülasyona uydurmaya çalışıyor, ama bu yaklaşım uzun vadede büyük zaman ve kaynak kaybına yol açabiliyor.

İkinci olarak, “hızlı olmak” ile “düzgün ilerlemek” arasındaki çizgiyi iyi çizmeleri gerekir. Girişimlerin hızlı gitmesi çok değerli ama bu hız, mimari temellerin sağlamlığından ödün vermemeli. Yatırımcıya ya da pazara yetişmek için yapılan her kestirme yol, ilerde teknik borç olarak önünüze çıkar.

Son olarak, teknoloji sadece yazılım değildir. Takım kurmak, birlikte çalışabilirlik oluşturmak, farklı ekiplerle iletişimde olmak ve ürünün her aşamasında sorumluluk almak, gerçek bir teknoloji liderinin fark yarattığı alanlardır. Yani sadece kod değil; kültür inşa etmek de bu yolculuğun önemli bir parçasıdır.

 

Sizce erken aşama fintek CTO’larının en çok kaçındığı ama aslında yapması gereken şey nedir?

Erken aşama fintek CTO’larının en çok yapması gereken şey, ürün geliştirme hızı esnasında geri planda kalan güven ve uyum mimarisine dikkat etmek. Bunu da en başta düşünmek gerekiyor. Birçok CTO, ürün ve pazar uyumu bulma baskısıyla teknolojiyi hızla inşa etmeye odaklanıyor. Ancak fintek dünyasında ürün kadar onun regülasyonlara, veri güvenliğine ve finansal sistemlere olan entegrasyonu da kritik öneme sahip.

Yapılması gereken bir diğer konu da teknoloji dışı yetkinlikleri erkenden geliştirmek. Bir başka deyişle CTO’nun sadece yazılımı değil; ekibi, süreçleri, kültürü ve iş birimini de inşa etmesi gerekiyor. Bu, erken dönemde zaman kaybı gibi görünse de uzun vadede dayanıklı bir yapı kurmanın çok önemli bir yoludur. 

 

Sizin öğrendiğiniz, ama “keşke biri daha önce söyleseydi” dediğiniz kritik bir içgörü var mı?

Girişimcilik ve teknoloji liderliği yolculuğumda en çok hissettiğim şeylerden biri şu oldu: Her şeyi aynı anda yapmaya çalışmak aslında hiçbir şeyi tam yapamamakla sonuçlanabiliyor. Girişimlerde her konu önemliymiş gibi gelir, ama aslında belli bir anda yalnızca birkaç kritik konu vardır. Onlara odaklanmak gerekir. Bu odaklanmayı sağlamak, bazen yapmamayı seçmeyi de gerektiriyor.

Bir diğer kritik içgörü ise;  Teknik borç sadece kodla ilgili değildir. Kurgulanmayan süreçler, net tanımlanmamış sorumluluklar, zayıf iletişim ve büyümeye hazır olmayan sistemler de zamanla çok daha büyük bir borca dönüşüyor. Bu nedenle mimari kadar organizasyonel tasarım da önem taşıyor. Bunlar basit görünen ama zamanla çok şeyi etkileyen farkındalıklar. Keşke biri bunları yolun başında açıkça söyleseydi, belki aynı hataları daha az tekrar ederdik. Ama sanırım bazı şeyleri öğrenmenin en gerçek yolu da o hatalardan geçmek.