20. yüzyılda, biyoteknolojide gerçekleştirilen muazzam atılımların ardından, bulut sayesinde 21. yüzyılda daha büyük bir başarı hikayesinin önü açılabilir. Biyoteknoloji, tıp bilimleri içinde nispeten yeni bir disiplin olsa da, tıpta son derece büyük bir ilerleme potansiyeli sunuyor. Bunun büyük kısmı kişiye özel sağlık hizmetlerinde gerçekleştirilecek.

Bu yeni tedavi paradigması hastalara, spesifik ihtiyaçları, genetik ve diğer sağlık özelliklerine göre, kendileri için mümkün olan en iyi tedavinin sağlanmasını mümkün kılıyor. Ne kadar çok veri işleyebilirsek, sağlık hizmetlerimiz de o kadar etkili hale gelecek. Bulut sayesinde, biyoteknoloji dünyanın dört bir yanındaki milyarlarca insana daha iyi sağlık hizmeti sunabilecek.

1982 yılında, biyoteknolojinin ilk defa ilaç geliştirmek için kullanılması bir devrimin başlangıcını müjdeliyordu. Bugün kullanılan tüm ilaç, aşı ve tedavilerin en az yüzde 40’ı biyoteknoloji kullanılarak geliştirildi. Uzmanlar, biyoteknolojinin kişiye özel ilaç alanında daha da büyük bir rol oynamasını bekliyor: farmakogenetik ve proteomik halihazırda hastalara genetik bilgileri bazında daha doğru tanı koyabilmek için biyoteknoloji ve bilgisayarlardan yararlanıyor. Bu, deneme-yanılma ihtiyacını da ortadan kaldırıyor.

Peki ama nasıl? Yeni ilaçlar üretmek için muhtemel bileşen hesaplayıp deneyen bilgisayarlar kullanarak. Bu bilgisayarlar son on yılda giderek güçlenirken bulut bilişim hizmetlerinin gelişimi sayesinde olağanüstü ölçeklerde kullanılabiliyor.

Bulut biyoteknoloji ve sağlık sektörünün ileriye taşınmasına yardım ediyor

Amazon Web Services Türkiye Kurumsal Pazar Lideri Mert Doğu şunları söylüyor: “Bulutun muazzam ölçeği ve nispeten düşük maliyeti, biyoteknolojinin geliştirilmesi için seksenlerde mümkün olandan sonsuz kat daha fazla işlemci gücünü kullanmayı mümkün hale getiriyor. Dahası, bu bilgisayarları kendi şirket binamıza yerleştirmemize, hatta bunları satın almamıza dahi gerek yok: bunları kiralamak daha düşük maliyetli ve daha hızlı bir seçenek olabiliyor. Bu, sadece alan, bakım ve yönetim ihtiyacını ortadan kaldırmakla kalmıyor, aynı zamanda spesifik projeler için ihtiyaç duyduğunuzda kapasitenizi göz açıp kapayıncaya kadar yükseltip söz konusu projeler sona erdiğinde tekrar azaltmayı mümkün kılıyor.”

Sağlıkta bulutla başarı örnekleri çoğalıyor

Tıp sektöründeki şirketler, bulutun gücünü memnuniyetle kucaklıyorlar. Dünyanın dört bir yanında bulut bilişimi biyoteknolojide kullanan çok sayıda şirketten hemen akla gelen ikisi Cycle Computing ve Philips Healthcare.

21 milyon tıbbi bileşiği 3 saatten kısa bir süre içinde test edebilen 50.000 çekirdekli bir sanal süper bilgisayar kurmak için Amazon Web Services (AWS) Cloud’ı kullanan Cycle Computing, sadece paradan değil zamandan da tasarruf sağlıyor. Genellikle, çok sayıda döngüden oluşan bu testlerde, doğruluk düzeyi her döngüde giderek artıyor. Bulutu kullanarak sadece kendi bilgisayarlarını kullanarak yapabileceklerinden üç kat daha fazla bileşeni test etmeleri mümkün olmakla kalmıyor, aynı zamanda bulut gerekli gücü bir araya getirebildiğinden, daha karmaşık algoritmalar da uygulanabiliyor. Bu, yanlış negatifler ihtimalini ortadan kaldırırken başarı şansını da arttırıyor.

Philips’in tıp kolu da, HealthSuite hizmetini AWS Cloud üzerinde çalıştırıyor. Bu hizmet halihazırda 15 petabayt tıbbi kaydı analiz, tasnif ve organize ederek tıbbi görevlilerin bu bilgileri hızlı, kolay ve güvenli bir şekilde kullanabilmesini sağladı. Bu veriler, milyonlarca ağa bağlı cihaz, sensör ve mobil uygulama tarafından toplanıyor- 2015 Kasım’ında yedi milyon cihaz HealthSuite’e bağlıydı. Philips, bulutu kullanarak her ay çok yüksek bir tempoda toplanan petabaytlık verileri ekleyebiliyor: şirket kendi altyapısını kullanmış olsaydı, bu çok daha uzun bir süre alacaktı. Philips, bu şekilde daha kişiye özel tıbbi çözümlerin geliştirilmesine katkıda bulunabiliyor. Bulut ve beraberinde getirdiği sürekli inovasyon , Philips’in de HeathSuite ile sürekli olarak inovasyon yapabilmesi anlamına geliyor.

İçerik ve veriler bulutta daha güvenli

Bulut, sağlık sektörünün ilerlemesine yardımcı olurken, bu oldukça hassas bilgilerin tümünün iyi korunması gerekiyor: bu özel bilgilerinin yanlış ellere düşmesini kimse istemez. Birçok insanın düşündüğünün aksine, içerik bulutta, yerel olarak yönetilen ortamlarda olacağından daha güvenli. Tıp ve finans sektörleri gibi yüksek düzeyde düzenlemelere tabi sektörlerdeki şirketlerin –ki bunlara bulut tedarikçileri de dahil- hizmet sağlama iznini alabilmek için, belirli sertifikaları sunabilmeleri gerekiyor. Bu sertifikalardan biri ISO9001, ISO9001 Uluslararası Standardizasyon Örgütü tarafından belirlenen sekiz ilkeyi baz alan bir kalite yönetim sistemi.

Bu prensipler arasında, müşteri odaklılık, çalışanların katılımı, süreç yaklaşımı ve sürekli iyileştirme de yer alıyor. Diğer bir örnek, bulutta kişisel verilerin korunmasına odaklanan ISO 27018 . ISO 27018, bulut üzerinde Kişiyi Tanımlamak için Kullanılan Bilgiler’i (PII) ele almak üzere bir dizi kontrol ve kılavuz ilke sağlıyor. Amazon Web Services müşterileri, her biri kendi güvenlik özelliklerine sahip olan on iki bölgeden birini seçebiliyorlar. Veri, müşterinin istediği yerde kalıyor. Bu şekilde, yerel yasalara uyulduğundan emin olabiliyorlar.

Muazzam bir potansiyel bizi bekliyor

Biyoteknoloji, tıp bilimleri içinde nispeten yeni bir disiplin olsa da, tıpta son derece büyük bir ilerleme potansiyeli sunuyor. Bunun büyük kısmı kişiye özel sağlık hizmetlerinde gerçekleşecek. Bu yeni tedavi paradigması hastalara, spesifik ihtiyaçları, genetik ve diğer sağlık özelliklerine göre, kendileri için mümkün olan en iyi tedavinin sağlanmasını mümkün kılıyor. Ne kadar çok veri işleyebilirsek, sağlık hizmetlerimiz o kadar etkili hale gelecek. Bulut sayesinde, biyoteknoloji dünyanın dört bir yanındaki milyarlarca insana daha iyi sağlık hizmeti sunabilecek.