Sadece başarılı bir yönetici değil aynı zamanda vizyon sahibi finans uzmanı ve girişimci de olan Denizbank Genel Müdürü Hakan Ateş ile bankacılığın geleceği ve fintekin sektöre olan etkileri hakkında konuştuk. Teknolojiye ayak uydurma konusunda Türkiye’nin durumundan dem vurduk.
Not: Bu röportaj ilk olarak Fintechtime dergisinin 2016 Yaz sayısında yayımlanmıştır.
Hakan Bey Denizbank CEO’su olarak 19 yılınızı doldurdunuz. Başlarken bu kadar üzün süreli olacağını tahmin eder miydiniz? Başlangıçtaki vizyonunuz değişti mi?
Bu yıl kariyerimde 36’ıncı yılım ve bunun 19 yılı DenizBank’ta, iki yılı da GarantiBank Moskova’da olmak üzere 21 yılında Genel Müdürlük görevinde bulundum. Doğrusu sonsuz CEO’luk gibi bir düşünceyle yola koyulamazsınız, öyle bir görev tanımı da yok. Zaten böyle bir amacım da elbette olamaz. Dönüp 19 yıl önce kuruluşunu gerçekleştirdiğimiz DenizBank ile yaşadığımız serüvene baktığımızda bir anımızın dahi heyecansız geçmediğini söyleyebilirim. Halka açıldık, 3 tane hissedar değiştirdik, çok sayıda ekonomik krize maruz kaldık. O kadar çok şey üst üste gerçekleşti ki; nasıl geçti bu süre anlayamadım diyebilirim. Yani daha rutin bir iş olsaydı ben bu işi bu kadar uzun yapmazdım zaten. Bununla birlikte beni şu anda çok mutlu eden şeylerden biri de bankamızı geleceğe taşıyacak kadroların yetişiyor olmasıdır. Hayalimiz çocuklarımızın çalışmayı hayal edeceği kurumu yaratmaktı. Mutlaka ki eksiklerimiz var ama ileriye doğru baktığımda bunun temellerinin iyi ve sağlam atıldığı kanaatindeyim. Doğru etik ilkeler ve değerlerle hareket ederek doğru yolda olduğumuzu söyleyebiliriz.
DenizBank biraz da bizim evladımız gibi oldu tabii. 19 yaşındaki bir evlat gibi düşünün. Emekli olduğumuzda da gelip buradaki genel müdürün kahvesini içeriz, başarılarını izler ve mutlu oluruz. Ama bu döngüyü hep gençleri öne çıkartarak ve sayılarını artırarak devam ettirmek lazım. Şimdi X kuşağı Y’ye, Y kuşağı Z’ye bayrağı devredip gidiyor. Hayat da çok değişim gösteriyor. Ona da en iyi adapte olacak olan tabii ki gençlerdir. Bizim de onları hayata iyi hazırlamamız lazım.
Vizyonunuz değişti mi sorusuna gelince. Şunun altını özellikle çizmek isterim ki; daha bankayı kurduğumuz ilk gün hedeflerimizi ve vizyonumuzu çok net olarak belirlemiştik. Vizyonumuz; bankacılık birikimimiz, ortak aklımız ve kurumsal yönetim değerlerine olan bağlılığımız ile istikrarlı bir büyüme yakalayarak Türkiye’nin en büyük özel bankalarından biri olmaktı. 81. sıradan başladığımız bankacılık serüvenimizde sergilediğimiz anlayış ve bağlı olduğumuz bu değerler sayesinde 19 yıl gibi kısa bir sürede bu hedefe ulaştık ve 5. büyük özel banka olduk. Kurumsal yönetimin temel ilkeleri olan şeffaflık, hesap verebilirlik, adil olma ve sorumluluk benim hep inandığım ve sadece iş değil yaşam felsefemi de üzerine kurduğum sac ayakları oldu. Genel Müdürlük görevim süresince birlikte çalıştığımız üç hissedarımız da bu konuya büyük hassasiyet gösterdi. Böylece bu bakışı süreklilik arz eder hale getirdik. Bankamızın gösterdiği bu başarının arkasında da ortak akıl anlayışı ve kurumsal yönetime olan istikrarlı bağlılık en büyük rolü oynadı.
Kendinizi bankacı mı, yoksa girişimci iş adamı olarak mı tanımlarsınız? Girişimciliğin özünde risk almak varken bankacılık sağlam ve emin adımlarla ilerlemeyi gerektiriyor. Bu iki özelliği siz nasıl aynı anda barındırıyorsunuz?
Bugün tüm dünya ülkelerinde, ekonomik büyüme ve kalkınmanın en önemli dinamiklerinden biri olarak “girişimcilik” gösteriliyor. Bu bağlamda sürdürülebilir ve istikrarlı bir büyüme modelinin ortaya konması ancak değişime uyum sağlayacak, hatta değişimi yönlendirecek girişimci fikir ve projeler geliştirilmesiyle mümkün oluyor.
Biz de DenizBank olarak rekabetin son derece yoğun olduğu bankacılıkta, sektörümüzün en genç ve dinamik oyuncularından biri olarak, kurumsal girişimciliğe büyük önem veriyoruz. Katılımcı, her bir çalışanımızın söz sahibi olduğu, çözüm ve karar aşamalarında aktif rol aldığı bir kurum kültürünü benimsiyoruz. Bu kuşkusuz sizin bankacılık faaliyetlerinize önemli bir katkı da sağlıyor.
Diğer yandan ilerlemek, gelişmek için yenilik yapmaktan, farklılaşmaktan korkmamak gerekiyor. Yazacağınız başarı öyküsünün yolculuğu kanımca böyle başlıyor. Örneğin DenizBank olarak biz kuruluşumuzla beraber ana stratejilerimizi, vizyonumuzu belirledik ve bugüne kadar tüm faaliyetlerimizi bu sacayakları üzerine inşa ettik. Bunlardan üçü; niş sektörlere odaklanmak, büyüme ve gelişme yönünde fırsatları kollamak, tüm dağıtım kanallarımızı bir portal halinde yönetmek idi. Aslına bakarsanız, bu stratejilerinin hemen hepsinin merkezinde inovasyon yer alıyor. Bu anlayışın etrafında kenetlenmemizin bir sonucu olarak da evvelki yıl Amerikalı otorite BAI’den Dünyanın En İnovatif Bankası, geçen yıl ise Avrupalı otorite EFMA’dan Küresel Çapta İnovasyona Liderlik Eden Kurum unvanlarını aldık.
On dokuz yılda Denizbank’ın vizyonu nasıl değişti veya gelişti? Dünyadaki bankacılık nasıl değişti?
Esasen az önce ifade ettiğim gibi, bankayı kurduğumuz ilk gün hedeflerimizi ve vizyonumuzu çok net olarak belirlemiştik. Hedefe giden yolda, her geçen yıl daha da büyüyen bir aile olarak rotamızda başarıyla ilerledik. İşte sıfırdan başlayan hikayemizde şimdi 15 bin çalışanı, 738 şubesi ve 115 milyar TL aktif büyüklüğü olan Türkiye’nin 5.inci büyük bankası konumuna geldik.
Elbette sıfırdan başlayıp bu noktaya gelen bankamızın geldiği seviye beni bir profesyonel olarak mutlu ediyor. Ancak ortak aklımızla bugünlere gelen Bankamızın ülkemize sağladığı istihdam ve ekonomik değerin yanı sıra döviz getiren yüksek çarpanlı defter değerleri ile yabancı yatırımcılardan talep görmesi beni bir Türk vatandaşı olarak daha çok mutlu ediyor. O nedenle bu istikrarlı büyümeyi sürdürebilmek daha fazla Denizci’ye kapı açabilmek için çalışma arkadaşlarıma her zaman “Her iyi çalışan Denizci başka Denizci’ye iş imkanı sağlar” mottosunu hatırlatıyorum. Bununla birlikte çalışanlara karşı adil ve şeffaf olmayı da çok önemsiyorum. Başarılı olan ve görevini layıkıyla yerine getiren herkese bankadaki tüm kapıların açık olduğunu her fırsatta hatırlatıyorum. Bunun yanı sıra tüm çalışanlarımıza işi kadar yakın işi kadar uzak olma konusunda da çok hassas davranıyorum.
Dünyadaki bankacılık son 20 yılda temel görev olarak aynı kalsa da özellikle teknolojinin de yardımıyla finansal kapsayıcılık olarak oldukça gelişti. Günümüzdeki gelişmeler gösteriyor ki önümüzdeki dönem kapsayıcılığın yanında iş modelleri anlamında da epey değişecek.
Fintekin bankacılık sektörüne etkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bankacılığı ne kadar değişime zorladı? Müşterilerin daha bilinçli ve talepkâr olması mı sizce finteki doğurdu yoksa Fintek girişimlerinin ortaya çıkması mı müşterileri daha talepkâr yaptı?
Fintekler sektöre çok daha dinamik bir yapı kazandırdı. Bu dinamizm, hantal iş modeli yürüten bankaların sonu olacak gibi görülürken, dijital ile iç içe olan bankalar için fırsat kuşağı sunuyor diyebilirim. Finteklere ve yeni teknolojilere sırt çeviren bankaların, akıllı düşünülmüş ve özellikle de mobil iş modellerini barındıran finans uygulamalarından dolayı kaybedecekleri gelir miktarı çok ciddi boyutlarda olacak. Bu yüzden DenizBank olarak dünyayla aynı anda takibe başladığımız Fintek rüzgarını arkamıza alarak bu yeni teknoloji firmaları ile çevik modeller geliştiriyoruz. Zira hem DenizBank özelinde hem de Türkiye bankacılık sektörü olarak biz Amerika’ya göre de Avrupa’ya göre de teknoloji olarak epeyce öndeyiz. Bu öncülüğümüzü çeviklik olarak da destekleyebiliyoruz. Çevik olmalıyız da… Her nesilden bireyler barındıran ve telefonunu kullanırken üç saniyeden fazla beklemeyi sevmeyen bir kitle ile karşı karşıyayız. Bu kitle karşısında hız ve arzu karşılama yönünden yetersiz kalan finans kuruluşları, teknoloji çözümlerinin finans implementasyonu olan Fintekleri bu havuza çekiyor. Fakat bu büyük balığın küçük balığı yiyebileceği anlamına gelmiyor. Küçük balığın büyük balığa öğreteceği şeyler var çünkü. Bu karşılıklı kazanç üzerine kurulu bir ilişki olmalı, oluşturulacak ortak yaşama ünitesinde taraflar birbirini tamamlamalı, biz DenizBank olarak buna böyle bakıyoruz. Ama tabii ki başta da belirttiğim gibi Fintekler birçok bankanın ve toplamda da bankacılık sektörünün iş yapış şeklini epey değiştirecek.