Albaraka Türk Katılım Bankası A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı ve Baş Ekonomist Ömer Emeç ile gerçekleştirdiğimiz röportaj Fintechtime Mayıs sayısında yer aldı.

Financial Times tarafından yapılan habere göre Türkiye, 2028 yılında dünyanın en büyük 9. ekonomisi olabilir. Financial Times’ın öngörüsü ile ilgili olarak, ülkemizin önde gelen ekonomistleri ve sektör liderlerinin katılımıyla gerçekleşen özel bir dosya konusu hazırladık. 

 

Türkiye, 2028 yılında dünyanın en büyük 9. ekonomisi olabilir mi?

 

Albaraka Türk Katılım Bankası A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı ve Baş Ekonomist Ömer Emeç’in dosya konusu hakkında görüşlerini aşağıda bulabilirsiniz.  

 

Financial Times tarafından öne sürülen iddiaya göre Türkiye, 2028 yılında dünyanın en büyük 9. ekonomisi olabilir. Bu öngörüyle ilgili, Türkiye’nin mevcut ekonomik durumu ve bu hedefe ulaşmak için sahip olduğu potansiyel fırsatlar ile karşılaşabileceği zorlukları nasıl değerlendiriyorsunuz?

İlk olarak Financial Times’ın bu haberinde kullandığı verilerin satın alma paritesine göre hesaplanmış GSYH verileri olduğunu belirtmekte fayda var. Ülkemiz IMF ve Dünya Bankası tarafından yayınlanan son verilere göre ülkemiz bu pariteye göre dünyanın en büyük 11. ekonomisi konumunda. Yayınlanan haberde de Türkiye’nin önümüzdeki 4-5 yıllık dönem içerisinde İngiltere ve Fransa’yı geride bırakarak dünyanın en büyük 9. Ekonomisi olması beklentisi göze çarpıyor.

Öncelikli olarak Türkiye ekonomisinin dinamikleri ve uzun vadeli ortalamalara bakıldığında gelişmiş ülkelere nazaran daha yüksek bir büyüme ortalamasına sahip olması bu projeksiyonu da oldukça realist bir çerçeveye oturtuyor. 2024-2026 dönemi OVP beklentilerinde ortalamada %4.5-5 seviyesinde bir büyüme beklenirken aynı dönemde IMF’in ülkemiz için büyüme beklentisi de özellikle listede önümüzde yer alan iki ülkenin oldukça üzerinde. Bununla birlikte ülkemiz, son dönemde ekonomik istikrarını sağlama ve reformlarla ekonomisini güçlendirme yolunda önemli adımlar attı. Şu anda önümüzdeki çözülmeyi bekleyen en acil konu olarak tabiki enflasyon ortaya çıkıyor. Ancak enflasyonun düşürülmesi noktasında gösterilen iradenin özellikle 2024 ikinci yarısından itibaren daha somut sonuçlar üretmesini bekliyoruz.

Enflasyon ve fiyat istikrarı konusunda yeterli ilerleme sağlandıktan sonra, genç ve dinamik nüfusumuz, gelişen sektörlerimiz ve stratejik konumumuz, gelecekteki büyüme potansiyelimizi her daim desteklemektedir. Tabi bu süreçte yaşanabilecek küresel ekonomik dalgalanmalar, jeopolitik gerilimler ve içsel ekonomik faktörler gibi zorluklarla da karşılaşabiliriz. Ancak, Türkiye’nin ekonomik çeşitliliği, esnekliği ve yenilikçiliği, bu zorluklarla başa çıkma yeteneğimizi artırıyor. Özellikle ihracat ürün çeşitliliğimizin tek bir ürün ya da sektöre bağımlı olmaması ve herhangi bir konjonktür değişiminde hızlı bir şekilde odağımızı farklı sektörlere kaydırabilmek de ekonomimizi destekleyen önemli faktörler arasında yer alıyor. Türkiye’nin 2028’de dünyanın en büyük 9. ekonomisi olma hedefi oldukça realist ve ulaşılabilir bir hedef olup sürdürülebilir büyüme ve fiyat istikrarının sağlandığı bir düzlemde ihracat ve yatırım odaklı bir vizyonla bu hedefi gerçekleştirebiliriz.

 

Ülkenin şu anki ekonomik durumunu göz önünde bulundurarak, Türkiye’nin dünya ekonomisindeki mevcut konumunu ve bu konumun önümüzdeki yıllarda nasıl evrilebileceğini düşünüyorsunuz? Bu bağlamda, Türkiye’nin küresel ekonomik dinamikler içinde sahip olduğu avantajlar neler? Bu faktörler Türkiye’nin daha rekabetçi bir rol üstlenmesini nasıl etkileyebilir?

Türkiye, büyüyen ve dinamik bir ekonomi olarak aslında 21. Yüzyılın en dikkat çeken ekonomileri arasında. Son yıllarda fiyat istikrarı ve enflasyon eksenli yaşadığımız dalgalanmalar Türkiye’nin doğal olarak sürdürülebilir büyüme patikasını sekteye uğrattı. Ancak dönemsel sorunların çözülmesiyle Türkiye’nin sahip olduğu yapısal avantajlar yeniden ülkemizi uzun vadeli büyüme ortalamalarına yaklaştıracaktır. Sahip olduğumuz yapısal avantajların en başında da gelişen sektörlerimiz, genç ve yetenekli işgücümüz ve stratejik konumumuz geliyor. Ekonomik ve siyasi alanlarda konumunun gereği olarak ülkemizin Avrupa, Asya ve Afrika ülkeleriyle önemli ilişkilere sahip olması jeopolitik konumumuzu güçlendiriyor. Ayrıca Avrupa ülkelerinin yaşlanan nüfusuna rağmen halen genç bir nüfusa sahip olması ülkemiz açısından üretimi, verimliliği ve kârlılığı destekleyecek bir avantajdır. Bunların yanı sıra, özellikle, Türkiye’nin sağlam finansal altyapısı, güçlü sanayi tabanı ve teknoloji sektöründeki yatırımları, uluslararası yatırımcıların dikkatini çekiyor. Buna ek olarak, Türkiye’nin büyüyen iç pazarı ve ihracatında başka birçok ülkenin sahip olmadığı şekilde sahip olduğu ürün ve sektör çeşitliliği çok ciddi rekabet avantajı sağlıyor.

 

Türkiye’nin coğrafi konumu, genç nüfusu ve gelişen sektörler gibi öne çıkan avantajları düşünüldüğünde, bu özelliklerin dünya ekonomisindeki yerini ve Türkiye’nin küresel ekonomik sistem içerisinde nasıl bir konumlandırma hedeflemesi gerektiğini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu hedeflere ulaşma yolunda tavsiye ettiğiniz stratejiler nelerdir?

Tabii ki coğrafi konum ve genç nüfus gibi avantajlar geçmişte olduğu gibi gelecekte de Türkiye’nin ekonomik büyüme hedefleri için önemli bir avantaj olmaya devam edecektir. Stratejik konumumuz, Avrupa, Asya ve Orta Doğu arasındaki köprü görevi görmemizi sağlıyor. Bu durum, lojistik avantajlarımızı ve dış ticaret potansiyelimizi artırıyor. Genç ve dinamik nüfusumuz ise işgücü piyasasında rekabetçi bir avantaj sağlıyor.  Gelişen sektörler tarafında da Türkiye’nin gelecek dönemde avantajına olabilecek değişimler yaşanabilir. Özellikle yüksek teknoloji alanında, ya da yüksek katma değerli sektörlerde dışa bağımlılığın azaltılması ve üretimin artırılması sürdürülebilir bir ekonomik büyüme politikası açısından önemli adımlar olacaktır. Ayrıca yüksek katma değerli sektörlerin gelişmesiyle nitelikli insan kaynağı ihtiyacı arasında bir paralellik söz konusu. Türkiye’nin genç nüfus avantajını da kullanarak nitelikli insan kaynağı yetiştirme hususunda kararlı bir şekilde gelişmeye devam etmesi sektörel çeşitlenme ve büyümeyi taçlandıracak bir adım olacaktır.

 

2028 yılına kadar dünyanın en büyük 9. ekonomisi olma yolunda, Türkiye’nin özellikle ekonomik büyüme, ihracat kapasitesi ve yabancı yatırım akışı gibi kritik alanlarda atması gereken adımlar neler olabilir? 

Daha önce de dediğim gibi ekonomik büyüme rakamlarımız IMF projeksiyonlarının ve piyasa beklentilerinin üzerinde seyretmeye devam ediyor. Bu olumlu bir gösterge. Tabii ki bu büyümenin sürdürülebilir olması uzun vadede ekonomik açıdan daha güçlü olmak için önemli bir şart. İhracat dinamikleri söz konusu olduğunda ise ele almamız gereken parametreler çeşitleniyor. En nihayetinde Türkiye’nin ihracat ağırlıklı sektörlerinde rekabet ettiği başka ülkeler de var. Bu ülkelerin performansı doğal olarak Türkiye’nin ihracat performansını etkiliyor. Ya da ihracat hedefimiz olan ülkelerin iç dinamikleri bizim ihracat kapasitemizi doğrudan etkileyebiliyor. Örneğin Avrupa’da yüksek enflasyonun yaşandığı son 1-2 yıllık dönemde talepteki düşüş Türkiye’nin Avrupa’ya olan ihracatını negatif yönde etkilemişti. Bu noktada ihracatta sahip olduğumuz sektör ve pazar çeşitlendirmesini artırmak sürdürülebilir ihracat noktasında kritik öneme sahip. Diğer taraftan Türkiye’nin savunma sanayi ürünlerinde olduğu gibi yüksek teknoloji ürünlerine daha çok yatırım yapması ve küresel markalar oluşturma noktasında vizyonların belirlenmesi çok kıymetli adımlar olacaktır. Makroekonomik patika bu doğrultuda bir yola oturduğunda ve iç piyasalarda fiyat istikrarı ve stabilizasyon sağlandığında zaten yabancı yatırımcının ülkemize gelmesi için ideal ortam oluşmuş olacak. Nitekim istikrara yönelik atılan adımlar finansal piyasalarda da meyvesini vermeye başladı. Yılın ikinci yarısında Türkiye’nin risk primi önemli ölçüde düşerken yurtdışı piyasalardan da önemli ölçüde para girişleri yaşandı. Bunların akabinde de uluslararası derecelendirme kuruluşlarından birisi uzun zaman sonra Türkiye’nin notunu artırdı. Dolayısıyla bu yönde politikaların devam etmesi yabancı yatırımcıların gelmesi açısından da önemli bir katkı sağlayacak.

 

2028 yılında dünyanın en büyük 9. ekonomisi olma vizyonu çerçevesinde, Türkiye’nin ekonomik yapılanması ve gelecek projeksiyonları dikkate alındığında, bu hedefe ulaşmak için ekonomik politikaların ve yapısal reformların nasıl bir rol oynamasını beklemeliyiz?

Tabii ki böyle bir hedefe ulaşma yolunda bahsettiğiniz tüm faktörlerin önemi var, ancak bunlar çok farklı değişkenlerin olduğu bir denklemde düşünülmesi gereken başlıklar. Ekonomik yapılanmaya dair yukarıda değindiğim hususlar geçerliliğini bu soru için de koruyor. Küresel dalgalanmalara ve değişen trendlere karşı ekonomik performansı korumak ve sürdürülebilir büyümeyi sağlamak büyümenin kaynakları açısından çeşitliliğe gitmekle mümkün. Sürdürülebilir büyümeye giden yollar da fiyat istikrarını sağlamaktan, altyapı yatırımlarını desteklemekten, katma değerli üretimden ve güçlü ihracat ekosisteminden geçiyor. Ayrıca, eğitim ve teknolojiye yapılan yatırımların artırılması ve Ar-Ge faaliyetlerinin teşvik edilmesi de bu çizilen vizyona katkı sağlıyor. Bu doğrultuda gelişen teknolojileri takip etmek, yapay zeka, fintech gibi küreselde yükselen alanları ihmal etmemek 2028’e kadar geçecek sürede Türkiye için yeni fırsatların doğmasına kapı aralayabilir.