Echo Bilgi Yönetim Sistemleri A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı

Nevzat Aslan        

 

Echo Bilgi Yönetim Sistemleri A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı Nevzat Aslan, Fintechtime okurları için kaleme aldı “SİBİDİSİ”.

Blockchain denildi Bitcoin fısıldandı kulaklarımıza.  “Bana da ekmek çıkar mı?” umudu ve heyecanıyla değil; “Acaba bu sebeple bana bir şey olacak mı?” endişesiyle duyduk belki de duymamazlıktan geldik. Başarılarımızın ve sahip olduklarımızın sebeplerini gerçekte tam anlamıyla bilemediğimiz için yeni olan her şeyi maddi ve manevi kazanımlarımıza tehdit görüyor, savunmaya geçiyoruz. Bunun müsebbibi kim?

 

Korkunç İntizar

Sanıldığının aksine “Türkçe” yazıldığı gibi okunan bir dil değildir. Ve hatta okunduğu gibi yazarsak daha da endişe verici olabilir. En büyük ürperti ise teknoloji bahse konu olduğunda anladığımız gibi yazmaktır. Ve yanlış anlarsak bu yazımı “sibidisi” düzeltmek hayli zaman alır.

 

Kreatif Fetiş 

Evet yine ben. Duydum ki; düzenli düzensiz alegorilerimi, belki de zamansız kelime manipülasyonlarımı, uzun ve sonu gelmeyen yazı girizgahlarımı özleyenleriniz olmuş. Bu kez becerebildiğimce kısa bir giriş sonrası, hadi gelin sizlerle Merkez Bankaları Dijital Para Birimleri (CBDC – Cental Bank Digital Currency) üzerine biraz sohbet edelim.

 

 

Herkes İyi mi Merkez?

İlk merkez bankacılığı faaliyeti, 1668 yılında kurulan Swedish Riksbank adındaki İsveç bankasının 1668 yılında anonim şirket formunda bir ticari banka iken devleti fonlamaya başlaması ve ticari bankalar için takas merkezi görevi üstlenmesiyle başlamıştır. Daha sonra 1694 yılında ise en ünlü merkez bankası İngiltere bankası olan Bank of England kurularak hükümetin borçlarını satın almaya başladı. Avrupa’da kurulan merkez bankaları genellikle o tarihlerde hükümetin bankası olma işlevini sürdürdü, ancak bazıları diğer finansal problemlere ve karışıklıklara da eğildiler. Örneğin; Napolyon tarafından 1800’de kurulan Fransız bankası Banque de France Fransız devrimi esnasında oluşan hiperenflasyonu önlemek için devlete yardım etmenin yanında kurların stabilize edilmesi için de çalışmıştı.

İlk merkez bankalarının para basma ve kurun değerini belirleme üzerinde monopol olduklarını söyleyebiliriz. Hükümetin borçlarını fonlamanın yanında diğer bankaların parasını tutma, bankerler için bir banka olma, bankalar arasındaki işlemleri kolaylaştırma ve diğer bankacılık hizmetlerini sağlama gibi görevler üstlendiklerini görebiliriz. Geniş rezerv kaynaklarına ve ilişki ağına sahip olmaları bu bankaların muhabir banka olarak merkezi işlemler yürütmelerine neden olmuştur. Bu bankalar aynı zamanda finansal krizlerde, savaşlarda, kıtlıklarda ve demiryolu yapımlarında nihai borç veren ve acil nakit sağlayanlardır.

Peki ülkemizde? Türkiye’de para basma yetkisi bir Fransız İngiliz ortak sermayeyle gelişen Osmanlı Bankası’nın 1856’da faaliyete geçmesiyle başlamıştır. Banka’nın 135.000 adet hissesinin 80.000’i İngiliz grubuna, 50.000’i Fransız grubuna ve sadece 5.000’i Osmanlılara aitti. Daha öncesinde İmparatorluğun para ve kredi işlemlerinde kullanılan altınlar büyük ölçüde hazine tarafından çıkarılmaktaydı. 1863 yılında Emperyal Osmanlı Bankası adını alan Osmanlı bankası devlet bankası haline gelerek Osmanlı eyaletlerinde gelirlerin tahsilatı ve dış borçların faizli ödemelerine odaklanmıştır. Cumhuriyetten sonra 11 Haziran 1930 yılında 1715 sayılı yasa ile Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) kurularak, ilk etapta 30 yıl boyunca banknot çıkarma yetkisi verilmiştir.

Merkez bankacılığının temelinden gelmek istedim meseleye. Görüldüğü üzere, hakimiyet ve tam kontrol esas. Totalitarizm evet. Ve gerçek o ki; merkezi hükümetler kontrol edemedikleri paradan çok hoşlanmazlar. Canları istediğinde (“ihtiyaç duyduklarında” olarak düzeltebiliriz!…)  para basıp borç, devlet memuru maaşı ödemek isterler. Faizlerle oynayıp döviz kurunu yönlendirebilme gücünden vazgeçmek istemezler. Özetle, para arzı ve ödeme sistemleri üzerindeki kontrollerini kaybetmekten endişe ederler.

Merkez bankaları para politikası araçlarıyla ekonomi üzerinde en etkili kurumların başında gelmektedirler. Kripto paraların yaygınlık kazanması bu gücü elbette ki azaltacaktır. Bitcoin, Ethereum gibi kriptoparalar merkez bankalarının kontrolü dışında işlediği için geleneksel finans sistemi üzerinde özgürlüğün ve demokrasinin kılıcı gibi öylece duruyor. Özellikle “Bitcoin” kelimesi, herhangi bir merkezi organ ya da devlet kuruluşu tarafından kontrol edilemeyen ve denetlenemeyen bir ödeme sistemi olmasından mütevellit, merkez bankalarının para kaynağı ve dolayısıyla “ekonomik istikrar” üzerindeki gücünü düşürme ihtimali ile müsemma.  Ve pek tabii, kriptoparaların daha çok kişi tarafından kabul görmesi bu riski otorite adına daha da artırıyor.

 

Su Altında Çığlık    _Huzursuzluk Veren Sessizlik_

Tüm bunların ışığında (ya da “gölgesinde”. Senin bakış açına göre değişir) merkez bankalarının da kripto paralarla ilgili olarak kendi ekosistemlerini kurmak suretiyle çalıştığını görüyoruz. Açıkçası ben, 2017 yılında blockchain teknolojisi ve bitcoin ile tanışmamdan bu yana ilk olarak hangi merkez bankasının dolar ya da altın rezervlerine ek bir kripto para rezervi oluşturma kararı aldığını açıklayacağı günü merakla beklerken kağıt paranın dijitali tavşanı çıktı şapkalarından.

 

Merkeziyetsiz Merkezi

Merkez bankaları ulusal para birimlerini dijitalleştirerek bir nevi kripto para haline getiriyor. CBDC’ler ülkenin yasal para birimini dijital olarak temsil eden ve genellikle dağıtık defter teknolojisi kripto paralarla aynı teknolojiyi kullansada (hadi yumuşak geçiş yapayım…) iki varlık sınıfı bazı noktalarda birbirinden ayrılıyor. Bildiğiniz üzere Bitcoin ve Ethereum gibi kripto paralar çoğu kişinin erişim sağlayabildiği ve işlem kaydedebildiği izine dayalı olmayan açık blockchain ağlarını temsil ediyor. Tamamen merkeziyetsiz bir yapıya sahip olan bu tür kripto paralar herhangi bir kişi veya oluşum tarafından kontrol edilmiyor. CBDC’lerle kripto paralar bu noktada farklılık gösteriyor. Çoğu CBDC projesi tıpkı bitcoin gibi blockchain teknolojisine dayalı olsa da bu blockchain ağları izine dayalı yani yalnızca seçili kişi ve oluşumların erişim sağlayabileceği veya değişiklik yapabileceği ağlardır. Özetle, blokzincir kullanılsa bile merkez bankalarının sicil defterini herkesin erişimine açması beklenmiyor.

Bu nedenle Kripto paralardaki durumun aksine bu oluşumlar istedikleri işlemleri bloke edebilme hesapları dondurma ve adresleri engelleme yetkisini elinde bulunduruyor. Ayrıca

CBDC projeleri bir yasal parayı temsil ettikleri için altın ve döviz rezervleri tarafından desteklenecek şekilde geliştiriliyor. Ülkelerin Merkez Bankası tarafından geliştirildiklerinden dolayı yasal para statüsüne sahiptirler ve merkez bankalarının denetimi altına girerler.

Peki tamam ama zaten Kredi kartı, banka kartı ve ödeme aplikasyonları ile yapılan işlemler de aslında bir çeşit elektronik para kullanımı değil mi? Yani merkez bankalarının bugün ürettiği paralar zaten dijital değil mi? Doğru. Kağıt para çok az kullanılır. Dolaşımdaki paranın çok çok büyük bir kısmı bankalardaki dijital kayıtlardan ibarettir.

Fakat bunu ticari bankalar, merkez bankalarının basmış olduğu paraları kendi hesaplarına yükleyerek gerçekleştiriyor.

Buradaki fark bankaların dijital paralarının CBDC’ler gibi risksiz olmaması.

Bankaların iflas etmesi halinde buradaki hesaplarda tuttuğunuz birikimlerinizi kaybetme riski bulunuyor. Devletler bu paraların belli bir miktarına kadarını garanti ediyor.

Yukarıda değindiğim ticari bankaların, merkez bankalarının basmış olduğu paraları kendi hesaplarına alarak devamında kullanmaları hususunu biraz daha açalım. Bankalar elde ettikleri nakit varlığı kredi olarak dağıtıyor. Sonrası… Bilmem. Yani merkez bankaları bu paraların nasıl kullanıldıkları ile ilgili takibe sahip olamıyorlar bu aşamada.  Oysa CBDC’ler hem aracısız hem de programlanabilir olacak. Merkez bankası, bankalara ihtiyaç duymadan doğrudan vatandaşlara CBDC gönderebilecek. İzleyebilecek. Yetmez, devamında kullanım alanı faaliyet kısıtları ile de pekala kullanım limitleri belirleyebilecek. Beri yandan “bankasızlar” olarak nitelendirdiğimiz banka ile tanışmamış, hiçbir bankada hesabı olmayanlar da bu sistem içinde var olabilecek.

 

Senyoraj

Bu arada, bir önceki seperatör başlığımızdan (merkeziyetsiz merkezi) hareketle. Olmaz ya; hesabınız kapatılabilir, finansal zombi olabilirsiniz. Dijital ortamda sıfırlar karışabilir. Bilemem. Ama hepiniz gibi şunu biliyorum. Bir işin ciddi anlamda hayata geçebilmesi ve büyük kitleler, milyarlarca insan tarafından kabul görmesinin tek nişanesi “güven”dir. Tüm ilkelerin merkez bankacılığı adına “güven” ilk şartı yerine getirilmez, bu unsur sağlanmazsa bir arpa boyu yol gidilemez. Bitcoin bu ilk şartı yerine getirebildiği için 3 Ocak 2009 tarihinde Satoshi Nakomoto mahlası ile yayımlanan manifestoyla doğmuştur ve güçlenerek varlığını korumaya devam etmektedir. Özü itibarıyla, ortaya çıkarılan bir algoritmanın, elektronik efor sarf ederek büyük bir zincir şifreyi çözmesi işleminin dijital bir değer olarak yorumlanmasıdır. Bitcoin bir teknolojidir. Ve canım arkadaşım bil ki para ile meselendeki teknoloji tam da budur. Satoshi Nakomoto sadece elektronik bir ödeme sistemi yaratmak istemişti ve bunu başardı. Parayı kanatlandırdı. Yerel bir işlemi alıp küresel çapta yapabilmek…

Gerçek mesele matematikse, bir otorite olmaması sizi özgür kılar, düşüncelerinizi serbest bırakır. Bitcoin’in ve esas devamında blockchain teknolojisinin gelişmesi ve iyiliği için bu çok önemli bir etkendir. Satoshi Nakamoto mahlası müthiş dizayn edilmiş kurguyu kaynak kodları açık şekilde ortaya koydu ve “kendisi” ortadan kayboldu.

Bu işe dâhil olanlar peki? Bu teknolojiye kendi fikir ve hayallerini özgürce yazabildiler. Kimse onlara, “Hayır öyle değil, ben burada onu kastetmemiştim” diyerek, müdahale ederek, hayal gücü ve geliştirme özgürlüğünü kısıtlamadı.

Belki de buradaki işaret, gelişimin var olması ve hızla devamı için müdahaleci otoritenin yok olması gerekliliğiydi. Bir buluş ortaya koymakta işin püf noktası deneyler ve gözlemlerle test edilen akıl yürütmeyi hayal gücüyle birleştirmekte yatmıyor mu zaten? Bilimsel deha işte bu kavşakta ortaya çıkmıyor mu? Einstein’ın “Hayal gücü bilgiden daha önemlidir. Bilgi sınırlıdır, hayal gücü ise dünyayı kuşatır” söylemi ile sizce de fazla örtüşmüyor mu bu durum?

 

PİÇ  (Problemin, İçindeki Çözüm)

Şimdiden taraflar oluşmaya başladı işte yine yeniden, kutuplaşma. Ve üzüldüğüm… Her şeyde olduğu gibi…

Bitcoinci’ler & CBDC’ciler.

Bitirir miyim hiç yazımı ben öz eleştri yapmadan. Buyrun, beni ve sizleri şöyle koltuğun rahat köşesine alalım. Diyeceklerim var.

Blockchain denildi Bitcoin fısıldandı kulaklarımıza.  “Bana da ekmek çıkar mı?” umudu ve heyecanıyla değil; “Acaba bu sebeple bana bir şey olacak mı?” endişesiyle duyduk belki de duymamazlıktan geldik. Başarılarımızın ve sahip olduklarımızın sebeplerini gerçekte tam anlamıyla bilemediğimiz için yeni olan her şeyi maddi ve manevi kazanımlarımıza tehdit görüyor, savunmaya geçiyoruz. Bunun müsebbibi kim? Bilmem. Reddettiklerimizin çoğunu anladığımız ya da üstünde düşünüp bir değerlendirme yaptığımız için değil; anlamadığımız, içinde kendimizi göremediğimiz ve tedirginlik hissettiğimiz için reddediyoruz.

Mesele, bilinçaltlarımıza sızmış, kalıcı bir leke gibi yapışmış ve yaşam enerjimizle beslenen o habis his. Bizi bugüne yabancılaştıran, gelecekten koparan ve haliyle birbirimize düşüren duygu.

Yetişmeye ve ayak uydurmaya yönelik hırsa kapılmak ile artık bir ucundan tutma imkanı kalmamışlığın yılgınlığıyla felç olmak arasında sandığımızdan daha ince bir çizgi. Özellikle bizim gibi örselenmiş, parçalara ayrılmış, dolayısıyla kutuplaşmış, sivri uçları rendelenmiş, başarılarıyla övünmesi engellenmiş, gülmeyi-eğlenmeyi dahi binbir şarta bağlamış, klişelerle şartlandırılmış, geçtim ikinci bir fırsatı; kaybedeni yok olmaya mahkum bırakmış toplumlarda başarı hikayeleri sıralamak, sanıldığından daha fazla özen gerektiriyor Nevzat bil istedim!

 

Teleften Bir Gece Çalmak

Merkez bankacılığı adına belki de feleğin elinden güzel bir günü çalıp kurtarmaktı esas ulaşılmak istenen ama… “Telef” mi olacak ellerinde? Bunu hep birlikte göreceğiz.

Sağlıcakla ve teknolojiyle kalın…