Brexit sonrasında merkez bankalarının hızlı tepki vermesi hiç kuşkusuz bu yaz bir paniği önledi. Ancak sonbahar bu ay yapılacak yaklaşık otuz önde gelen merkez bankası toplantısı ile epey hareketli başlıyor. Bir başka deyişle yatırımcılar için kritik bir aya giriyoruz. Bu toplantılardan çıkacak kararlar finans piyasalarında volatiliteyi yukarı itebilir. İngiltere Merkez Bankası’nın son politik açıklamasından beri global resmi Parasal Genişlemenin (QE) aylık toplam miktarı neredeyse 200 milyar dolara ulaştı.
Eylül Ayının Gidişatını Merkez Bankaları Belirleyecek
“Uzun süredir konuşulan ve sıklıkla tartışılan sonsuz parasal genişleme bir gerçektir. Global devlet tahvillerinin ortalama getirisinin -ödeme tarihi gelmiş bütün faizler dahil- %0,7 dolayında olmasıyla global kredi koşulları hiç olmadığı kadar gevşektir” diyen Saxo Bank Makro Strateji Müdürü Christopher Dembik, bu tabloyu analiz etti ve 2016 Eylül ayına ilişkin tahminlerde bulundu:
“20 ve 21 Eylül’de yapılacak FOMC (Federal Açık Piyasa Komitesi) toplantısı bu ayki en hayati para politikası etkinliği. Faiz artırımı doğrultusunda bir görüş olduğu açık, fakat FED’in son kararı Ağustos ayına ait en son verilerin yayınlanmasına, özellikle de 2 Eylül’de açıklanacak NFP (Tarım Dışı İstihdam) raporuna bağlı olacak. Bu açıklamalar, ABD işgücü piyasasındaki iyi ivmeyi doğrulayabilir. Bloomberg’e göre, yatırımcıların %50’den fazlası yıl sonundan önce bir faiz artışı olmasını bekliyor.”
Faiz artırımının EURO bölgesi üzerindeki etkisini ise Dembik şöyle özetledi: “FED faiz artırımının arkasından para politikası ıraksaması ABD ve Euro bölgesi arasında artacaktır. Bu da yatırımcıların dikkatini ABD dolarına daha fazla yönlendirebilir. ECB (Avrupa Merkez Bankası) bu ay büyük olasılıkla aşağı yönlü risklerin hâlâ mevcut olduğunu doğrulayan yeni ekonomik verilere sahip olacak. Bu, merkez bankasını 8 Eylül’deki toplantısında varlık alım programını ayarlamak için cesaretlendirecek. Temel senaryomuz ECB’nin varlık alım programını altı ilâ dokuz ay uzatması ve ihraççı limitlerini %50’ye çıkarmasıdır.
“Rusya Merkez Bankası hariç, diğer merkez bankaları (Japonya Merkez Bankası, İngiltere Merkez Bankası, Avustralya Merkez Bankası, vb…) politik faizi oranlarını değiştirmeyeceklerdir, çünkü zaten son iki ay içinde para politikalarını ayarladılar.
Global genel görünüm: Gülümsemek için küçük bir neden
Peki, global ekonomi için tünelin sonunda ışık var mı? Saxo Bank Makro Strateji Müdürü Christopher Dembik, bu soruyu yanıtlarken piyasalara ilişkin tespitlerde de bulundu: “Çoğunluk, global PMI’nin (Satın Alma Yöneticileri Endeksi) bu yaz daralmaya gireceğini, bunun da resesyonun erken bir işareti olacağını bekliyordu. Gerçekte ise global PMI Temmuz ayında 51,4 ile yavaş yavaş 3 ayın en yüksek seviyesine çıktı. Bu, asla global ekonominin iyiye gittiği anlamına gelmiyor. Gelişmiş piyasalar için bileşik PMI çıkış endeksi hâlâ çok ağır hareket ediyor. Global PMI’nin Temmuz’daki onurlu performansının arkasında yatan temel açıklama, gelişmekte olan piyasaların tahmin edilen büyümesinden daha güçlü olmasıdır (bileşik PMI çıkış endeksi 51,7’ye ulaştı). Aşağı yönlü riskler hâlâ mevcut, merkez bankalarının tetikte olmalarının nedeni de bu.
“Bu ay içinde planlanmış çok sayıda merkez bankası toplantısı var, bunlar finans piyasalarında volatiliteyi yukarı itebilir. Brexit sonrasında merkez bankalarının hızlı tepki vermesi hiç kuşkusuz bu yaz bir paniği önledi. İngiltere Merkez Bankasının son politika açıklamasından beri, global resmi Parasal Genişlemenin (QE) toplam aylık tutarı neredeyse 200 milyar dolara ulaştı; bir kıyaslama yaparsak bu rakam, Portekiz’in 2015’teki yıllık GSYH’sına tekabül ediyor. Bunun bir sonucu olarak, global devlet tahvillerinin ortalama getirisinin (ödeme tarihi gelmiş bütün faizler dahil) 10 yıllık ortalama olan %2,30’un oldukça altında %0,7 dolayında olmasıyla, global kredi koşulları hiç olmadığı kadar gevşektir. Uyum gösteren para politikasının merkez bankaları için aldatıcı bir iddia olduğu dikkate alınırsa, aşağı yöndeki trend muhtemelen birkaç yıl daha devam edecektir.
“Geçen birkaç haftada, Japonya Merkez Bankası’ndan Kuroda ve Avrupa Merkez Bankası’ndan Coeure, gerekirse tekrar kararlı davranmaktan çekinmeyeceklerini teyit ettiler. Bu, yeni önlemlerin yolda olduğunun açık bir işareti. Ancak, Kuroda ve Coeure’nın sözleri yanlış yorumlanmamalı. Global merkez bankaları para politikasının rakipsiz kalmayacağını kabul ediyor ve bu nedenle politika sopasını giderek daha fazla kamu maliyesine devretmeye çalışıyorlar.”