TÜSİAD Yönetim Kurulu Üyesi, Dijital Türkiye Yuvarlak Masası Başkanı Serkan Sevim ile Fintechtime Mayıs Haziran sayısı için özel bir röportaj yaptık. 

Geçtiğimiz ay 50. Yılını kutlayan TÜSİAD’ın Yönetim Kurulu Üyesi, Dijital Türkiye Yuvarlak Masası Başkanı Serkan Sevim ile bir araya geldik.

 

Türk iş dünyasının fikir, istişare ve paylaşım merkezi olan TÜSİAD geçtiğimiz ay 50. yaşını kutladı. Öncelikle tebrik ediyoruz. TÜSİAD’ın misyonundan bahsedebilir misiniz? TÜSİAD bugün nasıl bir etkiye, organizasyona ve ekibe sahip?

TÜSİAD üyeleri, başkanımız ve yönetim kurulu adına nazik yorumunuz için çok teşekkür ediyorum. TÜSİAD, gerçekten de gönüllülük esasına dayanan ve iş dünyasının temsili anlamında Türkiye’nin en büyük sivil toplum kuruluşu. Üyelerimiz kamu hariç toplam istihdamın %50’sini sağlıyor. Ayrıca kurumlar vergisinin %80 kadar bir kısmı TÜSİAD üyeleri tarafından ödeniyor. TÜSİAD, Yönetim Kurulu’na bağlı 40 çalışma grubu altında 3.000 kadar gönüllü ile Türkiye adına proje üreten ciddi bir fikir fabrikası. Son 50 yıldır farkındalık yaratmaya, raporlar oluşturmaya, girişimcilikten istihdam politikalarına, çevre politikalarından dijital dönüşüme kadar birçok öncelikli konularda görüşler oluşturup paydaşlar ile paylaşmaya devam ediyoruz. Stratejik konularda farkındalık yaratmanın yanında kamu ile yapılan istişareler ile Türkiye’nin yol haritasına ciddi katkılar sağlıyoruz. Aynı zamanda Silikon Vadisi ağımızdan; Washington, Brüksel, Çin ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne kadar birçok coğrafyada ofislerimiz ve gönüllülerimiz ile global ve güçlü bir iletişim kanalı olarak da Türkiye’ye değer katıyoruz. Üyelerimizin desteği yanında tabii ki ciddi bir profesyonel merkez ekibimiz ile beraber yoğun mesai yapıyoruz.

 

 

Türkiye’nin Dijital Dönüşüm Stratejisinde nasıl bir görev üstleniyorsunuz? Ülkemizin kısa, orta ve uzun vadeli hedeflerinde hangi başlıklar yer alıyor?

Dijital dönüşüm ve dijitalleşme aynı matbaanın bulunması ve endüstri devrimi gibi dünyada yüzyılda bir gerçekleşen çok önemli bir fırsat. Öncelikle ilk hedefimiz dijitalleşmeyi uzun yıllardır olduğu gibi Türkiye gündeminde tutmak.  Bu sene Ocak ayında ilkini online olarak gerçekleştirdiğimiz TÜSİAD Dijital Türkiye Konferansı’nı 120.000 kişi canlı olarak takip etti. Bu tabii Türkiye’nin dijitalleşmeyi nasıl önemli gördüğü konusunda da ciddi bir gösterge oldu.

Dijitalleşmeyi sadece endüstrinin ve kurumların dönüşmesi olarak değil, aynı zamanda yeni ortaya çıkan yapay zeka, blok zinciri, bulut bilişim, yazılım gibi sektörlerin varlığını da anlatmak misyonu ile işliyoruz. Bildiğiniz gibi Avrupa yeni dönemde 2030 hedeflerini oluşturuyor ve iki ana konu öne çıkıyor. Bunlardan bir tanesi “Yeşil Mutabakat”, yani çevre, diğeri ise dijitalleşme. Dijital denildiğinde ise girişimcilik ekosistemi ile yazılım sektörü çok öne çıkıyor. Artık bizim de genç nüfusumuzu dijital yetkinlikler ile donatıp bölgenin dijital ve teknoloji üssü olmamız lazım. Sadece StartUp dediğimiz girişimler değil, ScaleUp dediğimiz ve Unicorn, yani bir milyar dolar değerleme yoluna girebilecek yeni şirketleri desteklememiz, bu şirketlerin yaratacağı katma değerin farkına varmamız gerekiyor.

TÜSİAD olarak hem gençlerimizin dijital yetkinlikleri anlamında, hem de bu bahsettiğimiz globalde oyuncu olabilecek teknoloji şirketlerini destekleme konusunda ciddi anlamda çalışıyoruz. Ayrıca SD2 ismindeki Sanayide Dijital Dönüşüm platformumuz ile büyük kurumları KOBİ boyutundaki teknoloji şirketleri ile eşleştirip beraber ürün geliştirmelerini sağlıyoruz.

 

Dijital dönüşüm ve dijitalleşme aynı matbaanın bulunması ve endüstri devrimi gibi dünyada yüzyılda bir gerçekleşen çok önemli bir fırsat. Öncelikle ilk hedefimiz dijitalleşmeyi uzun yıllardır olduğu gibi Türkiye gündeminde tutmak.

 

Türkiye’nin dijitalleşme konusunda iyi ve zayıf yönleri hangileri? Genel değerlendirmeleriniz eşliğinde ülkemizin dijital dönüşüm karnesi hakkında neler söylemek istersiniz?  

Bu dönemde Türkiye’nin önünde ciddi fırsatlar var ve biz de bunlara fokus olmaya çalışıyoruz. Dijital dönüşüm esasen farklı düşünen, sorgulayan ve iyi eğitilmiş gençlerle daha da hızlanıyor. Bizde de ciddi anlamda genç bir nüfus var. En önemli eksiklerimizden bir tanesi başta İngilizce olmak üzere yabancı dil eksikliği. Bunun yanında gençlerimizin hayal gücünü de desteklememiz gerekiyor. Gençlerimiz yapabileceklerine inanırlarsa başarılmayacak hiçbir hedef yok. Bir başka gelişim noktası da kurumlarımızda çalışan insanların risk almaktan çekinmesi ve teknoloji işlerinde yerli teknolojiler yerine yurtdışında çözüm aramaları. Tabii bu konu da yavaş yavaş değişiyor. Büyük şirketler olarak genç teknoloji şirketlerine daha fazla güvenirsek ithalat azalacak, şirketlerin parası cebinde kalacak ve ülke olarak çok stratejik bir teknoloji ekosistemi kurmuş olacağız.

 

 

Dijital dönüşüm Türkiye’yi dünya ile rekabette öne çıkaracak bir çalışmalar bütünü. Şu an bu rekabet ortamında nasıl konumlanıyoruz? Dönüşümün sunacağı fırsatlar neler?

Dijital dönüşümde kazanan ülkeler eğitime ve teknolojiye yatırım yapan ülkeler olacak. Bildiğiniz gibi son yıllarda Çin’in ve Doğu’nun teknoloji alanında büyümesine şahit oluyoruz. Belki atladığımız bir konu Çin’in bu başarıyı yakalamak için 2010 yılından itibaren bütçelerinin büyük bir bölümünü eğitime ayırmış olmaları. Covid’in ilk aylarında devletin sahip olduğu 12 kadar dijital platform üzerinden 230 milyon Çinli eğitim aldı. Yine aynı şekilde Güney Kore’nin geldiği nokta çok önemli ve dikkatle analiz edilmeli. Yine farklı bir örnek olarak Doğu Avrupa’da yazılımcılardan sıfır vergi alarak ekosistemlerini büyüten birçok ülke var. Dolayısı ile önce ilk hedefimiz eğitim ve dijital üretimin ana yolu olan yazılım sektörünü stratejik olarak desteklemek ve fark yaratacak ciddi vergi avantajları sağlamak olmalıdır. Bu şekilde hem genç istihdamına bir ivme gelecek, hem de ülke son derece katma değerli ürünleri global pazarlara sunma şansı yakalayacaktır.

Son birkaç yılda ortaya çıkan Getir ve Peak Games gibi şirketlerin ülke imajına çok büyük katkı sağladığı bir gerçek. Ayrıca bu şirketler inanılmaz bir katma değer üretiyor, ülkeye ciddi vergiler ödüyor. Yine son zamanlarda bazı global teknoloji şirketlerinin Türkiye’de yazılım ofisleri kurmak için baktığını duyuyoruz. Türkiye’nin bölgede daha çok parlaması için daha çok global şirket çıkartmalı ve kendimizden bu şekilde bahsettirmeliyiz. Son olarak yıllardır hizmet veren ve Covid sonrasında ciddi anlamda bir başarı hikayesi olan EBA gibi eğitim platformlarını daha da büyütmeli ve her yaştan insana hizmet veren şekillerde farklı eğitim platformları da oluşturmalıyız diye düşünüyorum.

 

 

Pandemi ile yeniden şekillenen dünya düzeninde teknolojiye yatırım yapmak yeterli mi, nasıl bir yol izlenmeli?

Teknolojiye yatırım yapmak ekonomide her dönemde kritik bir ayrışma olmuştur. Know-how dediğimiz bilgiye yapılan yatırım tarihin her döneminde en önemli yatırımlar arasında yer almıştır. Eski zamanlardaki savaşlarda ok ve yay kullanan ırklara karşı barutu bulan ve kullanan ırkların ne kadar ileri gittiğini okuduk, etkilerini hala görüyoruz. Dolayısı ile teknolojiye ve bilime yatırım yapmak yapılacak ilk iş olmalı. Bunun yanında artık hayatımızda yazılım, veri ve bunlardan doğan elle tutulmayan haklar var. Fikri haklar denilince hala akıllara ilk müzik, film ve resim gibi konular geliyor. Halbuki dünya artık yazılım ve veri tabanı gibi haklara da çok fazla değer veriyor. Örnek olarak Tesla şirketini sadece bir araba şirketi olarak algılamak yanlış olacaktır. Tesla bugünkü değerine teknolojiye yaptığı yatırımlar sonunda ulaştı. İster pil teknolojisini, ister otonom sürüş teknolojisini düşünün. Bunların her birinde çok önemli çalışmalar ve teknoloji var. Şirketlerde yer alan ve elle tutulamayan bu değerlerin envanterini çıkartmak ve bunları bir varlık olarak görmek bir sonraki adım olacaktır diye düşünüyorum. Arkasından tabii ki bunu satmak gerekiyor. Bilgiyi ürünleştirip global pazarlara satamıyorsanız akademik düzeyde kalırsınız. Bu anlamda şirketler ve ülke olarak vizyonu geniş ürün yöneticilerine de ihtiyacımız var. Google’ın bile satış ekibi olduğunu düşünürseniz ürün geliştirecek, müşterinin problemini dinleyen ve bunu bir ürünle çözebilen ekipler kurmak ve onları sürekli eğitmek başarı için son derece kritik olacaktır.

 

 

Yine yatırım konusundan devam etmek istiyorum, sorum biraz uzun. Dijital dönüşüme yatırım yapmamak veya yatırımları ötelemek işletmelere her açıdan güç kaybı yaşatıyor. Bu alanda yatırım yapıp bir strateji izleyenler şu anda aynı zamanda adaptasyon süreci yaşıyor. Adaptasyondan bir sonraki adıma geçme kararının tetikleyicileri neler olacak? Süreç sonrası için geleceğe dönük öngörülerinizi öğrenebilir miyim?

Covid sonrası dijitali önemsemeyen şirket pek kalmadı diyebilirim. Her şirket CEO seviyesinde dijitalleşmeyi konuşuyor ve bu konuda adımlar atıyor. Mevcut sanayilerin ve reel ekonomilerin dijitali daha iyi kullanması yaşamaları için gerekli. Dolayısı ile önümüzdeki dönemde dijitale yatırım yapmayan şirketlerin hayatta kalması pek olası olmayacak. Bugün bir bakkal dükkanı bile havale yapmaya bankaya gidiyorsa yaşayamaz. Artık hepimiz mobil uygulamalar üzerinden veya ERP’lere entegre platformlar üzerinden bankacılık işlemlerini saniyeler içinde yapıyoruz. Aynı bu şekilde şirketlerin ister KOBİ olsun, ister kurum olsun sürekli bir arayış içinde olması ve süreçlerini otomatik ve hızlı hale getirmesi gerekiyor. Buna çevik yönetim diyoruz. Kötü haber şu ki dönüşüm başladığında süreç o kadar hızlı ilerliyor ki tetikleyici bir olay görme şansımız olmayabilir. Örnek olarak e-ticaretin son derece hızlı büyüdüğünü yıllardır biliyoruz. E-ticaret’in en önemli gerekliliklerinden biri de hızlı ve kesintisiz çalışan dijital altyapılar ve kargo sistemleridir. Bu konuda önceden yatırım yapmış şirketler, on yıllardır piyasada olan şirketlere bir anda çok ciddi üstünlük sağlayacak ve onların ticari yaşamına son verecek güce ulaşacaktır. Pazar payına güvenerek ilerleyen ve yatırımı ikinci öncelikte bırakan şirketlerin kısa bir zamanda çok ciddi pozisyon kaybedeceğini öngörmek çok da zor olmasa gerek.

Özetle dijitale ve teknolojiye yatırım yapmaya devam etmemiz şart. Bunun ilk adımı da şirket çalışanlarımıza ciddi eğitim programları sağlamak, yeni dünyada onların bir şirketin en önemli değeri olduğunu anlamak olacaktır.