Ekonomist & Araştırmacı Barış Yalın Uzunlu, Fintechtime Ağustos sayısı için yazdı “Kuantum Mekaniğinin Türk Prensi: Behram Kurşunoğlu”.

“Almanların Albert Einstein’ı, İngilizlerin Paul Dirac’ı, Avusturyalıların Erwin Schrödinger’i, Amerikalıların Richard Feynman’ı varsa bizim de Behram Kurşunoğlu’muz var. Dünya fizik tarihine adını altın harflerle yazdırmış, Türkiye’nin yetiştirdiği gelmiş geçmiş en önemli fizikçimiz. 2022 yılında Karadeniz Teknik Üniversitesi tarafından bir fizik amfisine adı verilerek onurlandırılmasına rağmen ben bunun yerinde fakat oldukça cılız bir adım olduğunu düşünüyorum.”

 

Kuantum mekaniği ile gerek hobi olarak gerekse profesyonel anlamda ilgilenen herkesin ezbere bildiği bazı isimler vardır. Bunların ilki, tüm kuantum kuramının üzerine kurulduğu belirsizlik ilkesinin babası Werner Heisenberg. İkinci olarak, meşhur kedili düşünce deneyi ile tüm dünyanın aklına kazınmış Erwin Schrödinger’i sayabiliriz. Akabinde, kitapları hala kuantum mekaniği bölümlerinde temel ders kitabı olarak okutulan, konu hakkında yazılmış neredeyse her makalede karşımıza çıkan meşhur bra-ket notasyonunun mucidi ve Einstein’ın tabiriyle “delilik ile dâhilik arasındaki o çok ince çizgide bulunan” Paul Dirac. Ve son olarak, fotoelektrik etki ile kuantum kuramının mihenk taşlarından birini döşeyen, uzunca bir süre gerçeklik algımızı tersyüz eden dolaşıklık ilkesini kabul etmek istememiş ama sonunda pes etmek zorunda kalmış efsanevi Albert Einstein. Bu yazı, tamamı Nobel Fizik Ödülü sahibi olan bu devlerin her biriyle birebir tanışıklığı bulunan, teorileri kendi teorisiyle kıyaslanan, yazdığı kitaplar Werner Heisenberg tarafından övgüyle bahsedilip onurlandırılan ve bu toprakların yetiştirdiği en büyük kuantum fizikçisi olan gururumuz Behram Kurşunoğlu hakkında.

 

1922 yılında Trabzon’un Çaykara ilçesinde doğan Kurşunoğlu, adeta gerçek dehanın içinde bulunduğu hal ve şartlara bakmaksızın, engel tanımadan yükselişinin bir kanıtı. Çocukluğu Atatürk Türkiye’sinin ilk yıllarına rastlıyor. İstanbul (ve belki bir nebze Ankara) dışında fakirliğin kol gezdiği, savaş yorgunu, elinde azmi, çalışkanlığı ve devrime inancı dışında hiçbir şeyi olmayan insanların yaşadığı toprakların bir ferdi. Fakat çok önemli bir şansı var, o da Atatürk’ün dâhiyane eğitim politikası.

 

Florida’daki çalışma odasında fotoğrafları yan yana asılmış bulunan üç tarihi kişiliğe büyük hayranlık besliyor: Mustafa Kemal Atatürk, Ludwig van Beethoven ve Albert Einstein. Bu hayranlığın sebebini ise “Bu kişiler ya dünyayı değiştirdiler ya da insanların yaşamını her coğrafyada kolaylaştırdılar” şeklinde açıklıyor. Özellikle Atatürk’ün Behram Kurşunoğlu üzerinde büyük etkisi olduğunu söyleyebiliriz. Bu sebeple olsa gerek, 2000 yılında aldığı Mustafa Kemal Atatürk Cemiyeti Ödülü’nün kendi nezdinde çok özel bir yeri var.

 

Kurşunoğlu, önce Bayburt Cumhuriyet İlköğretim Okulu’nu akabinde ise Trabzon Lisesi’ni bitirdikten sonra İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu Matematik-Astronomi bölümünde öğrenciyken Milli Eğitim Bakanlığı bursu ile İngiltere’ye gönderilmiş. Doktora danışmanı Paul Dirac! Atatürk vefat ettiğinde yaşı oldukça küçük olsa da, 1940’lı yıllarda Albert Einstein ile bir süre mektuplaştıktan sonra 1953 yılında kendisiyle şahsen tanışma şerefine erişmiş. Einstein’ın New Jersey, Princeton’daki odasında 3 saat boyunca ayrı ayrı geliştirdikleri birleşik alan teorilerini tartışmışlar. Tartışmanın sonunda Einstein’ın kendisine “İkimizden biri muhtemelen doğru. Sizin teoriniz benimkinden daha kapsamlı. Fakat hangimizin haklı olduğunu zaman gösterecek” dediği söylenir (Kısa bir not: Türk fizikçilerin Einstein’ı haksız çıkarma gibi bir huyu var! 2015 yılında da bir başka efsanevi Türk fizikçi Mete Atatüre Einstein’ın “imkânsız” olarak nitelendirdiği ışığın gürültü seviyesini ölçmeyi başardı.)

 

O dönem birçok idealist bilim insanı gibi Kurşunoğlu’nun da amacı Türkiye’nin araştırma çalışmalarına olanak sağlaması durumunda yurtdışı ile irtibat halinde projeler üretmekti. Fakat maalesef bu ideali gerçekleşmedi, o da Amerika’ya geri dönerek 1958 yılında Miami Üniversitesi’nde profesör oldu. O dönemde kendisi de akademisyen olan Erdal İnönü, Behram Kurşunoğlu gibi bir beyne nasıl sahip çıkılamadığını şu acı sözlerle anlatır: “İngiltere Cambridge Üniversitesi’nde doktora yaptıktan sonra 1955’te Türkiye’ye geldi, ama Ankara’da ona uygun bir üniversite bulamadık. O da ABD’ye gitti”. (Yine küçük bir parantez açalım: Yıllar sonra, değişen pek bir şey yok. 2008 yılında nanobakteriler üzerine yaptığı çalışmalarla Nobel Tıp Ödülü’ne aday gösterilen ve NASA’da çalışırken ülkesine faydalı olmak adına Türkiye’ye dönen Neva Çiftçioğlu 1,5 sene boyunca başvurduğu tüm kurumlardan olumsuz yanıt aldı, tam 133 başvurudan olumsuz yanıt, inanılacak gibi değil. En sonunda Ankara’da bir üniversitenin laboratuvarında oldukça basit bir görev aldı, ne olduğunu yazmaya elim varmıyor. Size ihtiyacımız yok diyen üniversiteler bile varmış. Yüz kızartıcı bir durum.)

 

Behram Kurşunoğlu Florida’ya dönmesinin hemen ardından 1959 yılında dört farklı nötrinonun varlıklarının belirlenmesi, evrendeki tüm kuvvet ve parçacıkları tek bir alan terimi ile açıklayabilecek bir Birleşik Alan Kuramı oluşturma, elementer parçacıklar için iç ve dış simetriyi teklif etme gibi sayısız başarıya imza atmıştır. Kariyeri boyunca birçok kitap ve en saygın akademik dergilerde yayınlanan onlarca makaleye imza atan Kurşunoğlu, 1962 yılında “Modern Quantum Theory” isimli başyapıtı ile Werner Heisenberg de dahil olmak üzere birçok önde gelen bilim insanından övgüler almıştır. Aynı zamanda, hocasını anlattığı “Büyük bir Fizikçiyi Anımsarken: Paul Adrien Maurice Dirac” isimli kitabı da konu ile ilgilenen herkesin kütüphanesinin olmazsa olmaz eserlerinden biridir.

 

Kuantum mekaniği hakkında bir kitap yazıyorsunuz, kitaba kuantum efsanesi Werner Heisenberg tarafından övgüler düzülüyor. Kendi Birleşik Alan Teorinizi oluşturuyorsunuz, çalışmanız Einstein ve Schrödinger tarafından kendi teorileri ile kıyaslanıyor. Kurduğunuz merkez Paul Dirac, Robert Hofstadter ve Lars Onsager gibi onlarca meşhur bilim insanı tarafından ziyaret ediliyor, adeta fizik biliminin kutsal mabedi haline geliyor. Ve bu merkezde çalışmaya gelen bilim insanlarının tamı tamına 35 tanesi gelecek yıllarda Nobel Ödülü’ne layık görülüyor. Bilimsel bir önermede bulunuyorsunuz, önermenizin üzerine çalışan bir bilim insanı 1961 yılında Nobel Fizik Ödülü’ne ortak oluyor. Ve vefat ettiğiniz gün, üniversitenizde bayraklar yarıya indiriliyor. Bir fizikçi için bundan daha muhteşem bir hayat düşünülemez herhalde.

 

Fazla söze gerek yok. Almanların Albert Einstein’ı, İngilizlerin Paul Dirac’ı, Avusturyalıların Erwin Schrödinger’i, Amerikalıların Richard Feynman’ı varsa bizim de Behram Kurşunoğlu’muz var. Dünya fizik tarihine adını altın harflerle yazdırmış, Türkiye’nin yetiştirdiği gelmiş geçmiş en önemli fizikçimiz. 2022 yılında Karadeniz Teknik Üniversitesi tarafından bir fizik amfisine adı verilerek onurlandırılmasına rağmen ben bunun yerinde fakat oldukça cılız bir adım olduğunu düşünüyorum. Bir gün Türkiye’de kuantum hesaplama konusunda çalışmalar yapan girişimlerin ve araştırmacıların oluşturduğu ve nihai amacı maksimum verimlilikle çalışan bir kuantum bilgisayarı üretmek olan bir merkez kurulduğunda, isim önerim tektir: Prof. Dr. Behram Nazmi Kurşunoğlu.