aykut göker
Aykut Göker  
TEKNOLOJİ
EDİTÖRÜ

Tüm dünyada ödeme sistemleri kabuk değiştiriyor. Kart kullanımının zirve yaptığı bu dönemde, mobil ödeme yöntemleri de çok yüksek potansiyele sahip. Peki gelecekte ödeme yöntemleri nasıl bir yapıya bürünecek?

Dünyadaki toplam fiziksel para rezervi, banka hesaplarındaki toplam tutarın %4’ünden az ve bu aralık her geçen gün daha da açılıyor. Dolayısıyla bankalarda yatan toplam tutarın %5’i çekilmeye kalksa, bankalar dolaşıma para çıkaramaz hale gelir ve dünyanın gördüğü en büyük finansal kriz ile karşılaşırız. Neyse ki bu felaket senaryosunun gerçek olma ihtimali de düşük ve bu ihtimal her geçen gün daha da düşüyor. Zira fiziksel para gitgide piyasadan siliniyor ve yerine, yeni nesil ödeme sistemleri ile birlikte dijital para geçiyor.

Kredi Kartı Çoktan Vazgeçilmezimiz Oldu

Ülkemizde 1968’de ilk kredi kartı kullanıldığında nüfus 30 milyon civarındaydı ve toplam kredi kartı sayısı birkaç bin ile sınırlıydı. Nüfusumuzun 80 milyona ulaştığı öngörülen şu günlerde kullanılan kredi ve banka kartı sayısı 171 milyonu aştı. En sık kullanılan ödeme yöntemi olan kartlar, hayatımızda çok kritik bir konumdalar. Ancak gelecek öngörüleri, kartlar azalırken alternatif ödeme sistemlerinin yükselişe geçeceği yönünde. Zira muhtemelen çok uzak olmayan bir gelecekte, her bir bankadan kart almak yerine, ceplerimizde dilediğimiz bankanın fonksiyonunu ekleyebileceğimiz 1 kartımız olacak. Kişi sayısıyla doğru orantılı olarak artacak olan kartlardan her kullanıcıda 1 adet bulunacak. Ancak kartlara mecbur kalmayacağımız bir gelecek şimdiden yüzünü gösterdi bile: Mobil Ödeme Sistemleri.

PayPal’un başkanı David Marcus, nakit para dönemini Para 1.0, kredi kartı dönemini Para 2.0, şimdilerde hayatımızda varlığını hissettirmeye başlayan mobil ödeme dönemini ise Para 3.0 olarak tanımlıyor. NFC ile hayatımıza giren mobil ödeme sistemleri, akıllı telefonumuz ile kullanılmaya başlamış olsalar da artık akıllı saatlere, akıllı gözlüklere ve daha pek çok noktaya uygulanabilir durumda. Hızla yayılan bu yöntem Beacon teknolojisiyle de desteklenmeye başladı. Tüketici, ödeme noktasına yaklaştığında telefonuna bir mesajı alacak ve onay verilip belirlenen şifrenin girilmesi halinde ödeme gerçekleşecek. Yakın gelecekte mobil ödeme sistemlerinin, kart kullanımını ikinci plana atacak olması muhtemel. Zira mobil teknolojiler, kart bilgilerini girmek ve güvenlik periyodlarını geçmek gibi detaylarla uğraşmadan anında ödeme yapmayı mümkün kılıyor. Teknolojinin son 10 yıldaki gelişimi de gösteriyor ki, bir şey hız ve dolayısıyla zaman kazandırıyorsa, o şey birinci tercih oluyor. Mobil ödeme sistemlerinin konforunu bir kez tadan bir kullanıcı, kartı cüzdanından her geçen gün daha az çıkarmaya başlayacaktır. Ancak tabii ki güvenlik, mobil ödemenin de olmazsa olmazı. Eğer mobil ticaret üzerinde güvenlik sağlanamazsa, senaryo bambaşka sonuçlanabilir. İşte tam da bu noktada, geleceğe ilişkin bir başka ödeme modeli akıllara geliyor.

Para 4.0?

Biyometrik sistemler üzerinden ödeme yapmak, bir noktaya kadar mobil ödeme sistemlerine dahil olsa da, zamanını bekleyen bu teknoloji muhtemelen David Marcus tarafından Para 4.0 olarak nitelendirilecek. Halihazırda notebook’larımız ve bazı akıllı cihazlarımız üzerinden parmak izimizi okutarak kimlik doğrulaması yapabiliyoruz. Kiralık kasalara erişim, hastane ve sigorta kuruluşlarında hasta takibi ve kimlik saptama, personel devam ve takip uygulamaları gibi pek çok noktada biyometrik tanımlama sistemleri kullanılıyor. Bu teknoloji, mobil ödeme sistemlerinde de en güvenilir doğrulama metotlarından bir tanesi. Peki ya biyometrik sistemlerin gelecekte başlı başına ödeme sistemi olarak kullanılmaları söz konusu olur mu?

Güvenlik hassasiyeti açısında ele alırsak, konunun “taşıdığımız, bildiğimiz ve olduğumuz” diye ayrıştırdığımız 3 farklı seviyesi var. “Taşıdığımız” diye ifade ettiğimiz kategoride, kartlarımız yer alıyor. Ancak bu seviyede çalınma ve kaybolma tehlikesi her an yaşanabilir. “Bildiğimiz” ve ele geçirilmesi daha zor olan seviye ise, şifre ve dijital imzalar. Ancak unutulma riskleri her daim söz konusu. Üçüncü seviye olan “Olduğumuz”, diğer kategorilere kıyasla en yüksek güvenlik hassasiyetine sahip seviye. Bizi biz yapan yüz, ses, parmak izi, el izi ve göz, kimlik tespiti için mükemmel sonuç veriyor. Halihazırda pek çok e-ticaret ve mobil ticaret çözümünde bir güvenlik unsuru olarak kullanılan biyometrik teknolojiler, şirketlerin şimdiden büyük yatırımlar yaptığı bir alan olarak dikkat çekiyor. Dünya çapında bir araştırma ve danışmanlık şirketi olan Acuity Market Intelligence’ın yapmış olduğu bir analiz, mobil biyometrik kimlik doğrulama pazarının 2020 yılında 34,6 milyar dolara ulaşacağını işaret ediyor. Sonrasında ise pazarın büyüyerek gelişeceği öngörülüyor. Bu teknolojinin, 2020’den sonra başlı başına bir ödeme yöntemi haline gelmesi muhtemel. Zira mobil ödeme yöntemlerinden daha hızlı ve sistemin tabiatında “güvenlik” var. Peki gelecekte hangi ödeme yöntemi kullanılacak?

Sesle ödeme gerçek olabilir mi?

Biyometrik teknolojiler arasında en az güvenilir olanın ses tanıma teknolojileri olduğu kabul ediliyor. İnsan sesi davranışsal olarak bile çeşitlilik gösterebildiğinden, kusursuz bir kayıt bile alınmış olsa, kişinin anlık enerjisi, ses kısıklığı, yerel akustiğin farkı ve diğer dış sesler gibi etmenler, örneğin bir akşam yemeği sonrası restoranda sesle ödeme yapmanızı epeyce zorlaştıracaktır.

Ödemek için gülümseyin

Eskiden genellikle filmlerde gördüğümüz yüz tarama teknolojisi, günümüzde biyometrik vesikalık fotoğraflar için de kullanılıyor. Yüzümüzde yaklaşık 50 noktayı inceleyerek bir profil oluşturan bu teknoloji, yüksek maliyeti nedeniyle her köşe başında görebileceğimiz bir sistem olamayacaktır. Ayrıca yüz tanıma ile ödeme yaygınlaşırsa, “Ödemek için gülümseyin” gibi antipatik(!) uygulamalar da karşımıza çıkabilir. Ancak bazı hesaplar ödenirken gülümsenemeyeceğinden, kasada oluşacak küçük tartışmaları(!) şimdiden öngörebiliyoruz.

Avuç içi ile ödeyin

Biyometrik sistemlerin en güvenilirlerinden ve uygulamada en hızlı sonuç verenlerinden biri olan avuç içi tarama sistemi, avucunuzun fiziksel karakteristiğinin 3 boyutlu bir ortamda ölçülmesi ilkesine dayanır. Maliyetli bir teknoloji olan avuç içi tarama sistemlerinin, günümüz şartlarında büyük donanımlar gerektiriyor olması da önemli bir dezavantajdır. Ayrıca eldeki yaralanmalar, yemekten ya da toz topraktan elde kalan partiküller, büyüme çağındaki çocukların el yapısının değişmesi gibi etmenler, taramanın doğru sonuçlanmasını etkileyecektir. Ayrıca “Falınıza bakacağım(!)” diye sizden ödeme alanlar da olabilir…

En eski yöntem parmak izi

Tanımlama teknolojileri için en eski ve yaygın yöntem olan parmak izi tanıma sistemi, biyometrik ödeme sistemleri için de geleceği işaret ediyor olabilir. Tek yumurta ikizleri de dahil olmak üzere her insanın parmak izinin farklı oluşu, yaşlanmayla değişmiyor olması, parmakta yaklaşık 70 noktayı kontrol etmesi, bu yöntemin güvenliğini kusursuz bir seviyeye taşıyor. Ayrıca kendi içinde farklı uygulamalarla da yöntemin güvenliğini daha da artırmak mümkün. Örneğin halihazırda parmak izine ek olarak parmak ısısını da kaydeden sistemler mevcut. Bir başka yöntemde ise parmak izine ek olarak parmaktan emilen elektrik akımı sisteme değer olarak aktarılıyor. Hızlı uygulanabilir olmasıyla da fark yaratan parmak izi tarama teknolojisi, günümüzde otomobillerde, kapı girişlerinde, akıllı telefonlarda ve daha pek çok noktada kullanılıyor. Bu teknoloji, diğer biyometrik sistemlerle kıyaslandığında çok daha uygun maliyetiyle de öne çıkıyor.

Retina ile ödeme mi iris ile ödeme mi?

Retina taraması güvenilirliği yüksek olsa da kullanıcının sabit bir noktaya uzun süre bakmak zorunda kalmasından dolayı çok tercih edilmemektedir. Göz tarama teknolojilerinden yaygın olarak kullanılan iris tanıma sistemidir. İris, parmak izine kıyasla yaklaşık 3 kat fazla kontrol noktasıyla değerlendirilir ve bu da onu biyometrik teknolojiler arasında en güvenilir yapar. iris deseninin dijital bir kod olarak sisteme aktarılması esasına dayanan bu sistem, tahmin edilenin aksine kolay, hızlı ve kullanışlıdır.

Biyometrik ödeme sistemleri kullanıcılara ne kazandıracak?

Güvenlik bu noktada en büyük avantaj gibi görünse de fiziki mağazalarda yapılan alışverişlerin ardından kasadaki kuyruğun arasına girmeyeceğinizi ve ödeme noktasına gidip, yaklaşık 3-5 saniyelik bir temasın ardından alışverişinizi tamamladığınızı düşünün. Bu hem perakendeci açısından hem de müşteri açısından müthiş bir zaman kazanımı anlamına geliyor. Pek çok müşteri kasadaki kuyruğa göre bir mağazaya girmeyi ya da girmemeyi tercih edebiliyor. Ayrıca Visa’nın yaptığı bir araştırma, 16-24 yaş arası tüketicilerin %70’e yakınının, alışverişlerini şifre kullanmadan hızlıca gerçekleştirmek istediğini ortaya koyuyor. Biyometrik ödeme sistemleri, kullanıcıların bu isteklerini en güvenli şekilde gerçekleştirebilecek tek yöntem. Cebinizden bir mobil cihaz dahi çıkarmadan parmağınızı uzatarak ya da sensöre gözünüzü yaklaştırarak alışverişinizi tamamlamak söz konusuysa ve bu yöntem güvenliyse, diğer yöntemlerin tercih edilirliği günden güne azalacaktır.

Kart kullanımında altın çağdayız, ancak bir yandan da mobil ödeme teknolojileri hızla yükseliyor. 2013’te 1 milyar dolar seviyesinde olan mobil ödeme sektörü, eMarketer verilerine göre 2017’de yaklaşık 60 milyar dolara ulaşacak. Rakamlar da işaret ediyor ki, yakın gelecekte mobil ödeme sektörü daha da büyüyecek. Bu büyüme sürecinde para neredeyse tamamen dijitalleşecek. 2020 sonrasında ise biyometrik ödeme sistemlerini günümüze nazaran çok daha fazla duyacağız. Bu teknoloji şimdilik zamanını bekleyecek…